Ozan Ekin Gökşin
Siyasetle tanışıklığı 2000’ler sonrasına denk düşenler için komplo teorileri, AKP’nin iktidara gelişini, iktidarda kalışını açıklamak için oldukça popülerdi. Sadece AKP için değil, askeri vesayetin gerilemesini, Kürt sorununun barışçıl çözümünü, Ermeni soykırımının tanınmasını arzu eden liberal ve sol çevreler de bu komplo teorilerinden nasibini alıyordu. Bu teoriler, dünyadaki örneklerine benzer şekilde, antiemperyalizm soslu, çoğu zaman antisemit, kitlelerin mücadelelerine kör, halktan ümidini kesmiş, karamsarlık yayan bir hüviyete sahipti. Bu dönemin komplo teorisyenleri, emperyalizmi, kapitalizmin bir aşaması görmekten ziyade, mutlak gücü elinde bulunduran bir grup seçkinin tüm dünyayı kukla gibi oynattığı bir sistem olarak algılamaktaydı.
AKP, işte bu seçkinler tarafından, Türkiye’de bir dönüşüm gerçekleştirmek amacıyla operasyonla iktidara getirilmişti. Nihai amaç, ulusalcılığın dozuna göre, ülkeyi bölüp Sevr Antlaşması’nı gerçeğe dönüştürmekten, piyasanın hüküm sürdüğü neoliberal bir düzen kurmaya, Müslüman Kardeşler yahut Selefi tarzda bir şeriat getirmekten, İran tipi bir molla rejimine geçişe farklılık gösterebiliyordu. Bunların bir kısmı, tüm çelişkileri ile birlikte aynı anda savunulabiliyordu.
Ulusalcı solun bayraktarlığını yaptığı komplo teorisyenleri, Türkiye’deki darbeler zincirini, Müslümanların tepesine çöken postmodern 28 Şubat darbesini, bu darbeye olan öfkeyi, on yıllardır süregiden demokratikleşme arzusunu ve Kürt sorununda çözüm için barış mücadelesini, bu kaos dönemine eşlik eden ekonomik kriz, enflasyon, devalüasyon, hortumlanan bankalar sürecini es geçerek, “yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklara karşı” sloganıyla AKP’nin iktidara gelişini, halkın tercihlerinden soyutlamaya çalıştılar. Devran döndü ve yolsuzlukları ortaya serilen, yoksulu daha yoksul kılan politikaların mimarı, en ufak özgürlüğün yasakçısı haline gelen AKP, bu komplo teorilerini siyasi diskurunun merkezine yerleştirdi. Tarihin bir cilvesi, bu dönüşümü Türkiye’deki ilk kitlesel halk ayaklanmasının ardından, Gezi direnişini açıklayabilmek ve seçmenlerinin gözünde küçük düşürebilmek, toplumu kutuplaştırmak için gerçekleştirdi.
Komplo Teorisi ve Marksizm
Komplo teorileri, en kısa ve objektif haliyle, bir grubun giriştiği eylemin niteliğini ve amacını açıklamaya çalışan teorilerdir. Fail genellikle gizli bir cemiyet, bir örgüt yahut istihbarat servisidir. Giriştikleri eylem, toplumun iradesini hiçe sayan, toplumu manipüle eden, suikast, savaş, darbe ve devrim gibi suçlardır. Komplo teorisyenleri ve bu teorilere inananlar genellikle sağcılar olsa da, bilhassa kapitalist sisteme eleştirileri bakımından Marksizmle benzeşen, bu vesileyle de kendisini solcu olarak tanımlayan insanları da cezbeden bir yanı bulunur. Marksistler dinine, ırkına bakmaksızın bir avuç kapitalistin milyarlarca insan adına kararlar aldığını anlatır. Komplo teorisyenlerine göre ise bu bir avuç aile Yahudi’dir. Bu yüzden Yahudi olmayan Rockefeller ailesini Yahudi ilan eder, herhangi bir servete sahip olmayan her Yahudi’yi de büyük bir planın parçası olmakla suçlayabilirler.
Komplo teorisyenler için, gerçekleşmiş, gerçekleşmekte olan ve gerçekleşecek tüm olaylar tepeden inmedir. Toplumun etkisi yoktur. Marksistler içinse gerçekleşmiş, gerçekleşmekte olan ve gerçekleşecek tüm olaylar sınıf mücadelesidir. Toplum, örgütlülüğü oranında müdahale eder ve yönlendirir. Marx ve Engels’in Komünist Manifesto’daki tarifiyle tarih boyunca sınıf mücadelesi vesilesiyle, “ezen ile ezilen, birbiriyle sürekli bir karşıtlık içinde bulunmuş, birbirine karşı gizli ya da açık kesintisiz bir mücadele sürdürmüş, bu mücadele ya tüm toplum yapısının devrimci bir dönüşümüyle, ya da mücadele eden sınıfların hep birlikte çöküşüyle sonuçlanmıştır.”1
Komplo teorileri ile Marksizmin bir diğer önemli farkı da stratejiye dairdir. Komplo teorileri, eleştirdiği sistemi değiştirmek için bir öneriye sahip değildir. İnsanların, dünyayı yöneten sekiz aileden nasıl kurtulacağı muammadır. Oysa Marksizmin, “kapitalizmin nihai çöküşünü sağlama perspektifi ve işçi sınıfının etkisini arttırabilmek için bugün ve yarın somut olarak ne yapılmasını gerektiğini söyleyebilme yeteneği gibi büyük avantajları” bulunmaktadır.2 Bu farkla birlikte, Marksizm, işçi sınıfı ve ezilenleri mücadeleye çağırır, kitlelerin sistemi değiştirebileceğini anlatır. Komplo teorileri ise insanların güçsüzlüğünü, iradesizliğini, etkisizliğini anlatır. Bu yönüyle komplo teorileri Marksizmin düşmanıdır.
Yerli ve Milli Komplo Teorileri
Her ne kadar bu teoriler yurtdışından ithal ve tercüme olsa da, sağcıların icat ettiği ve sol görünümlü sağcıların devam ettirdiği yarı özgün komplo teorileri de bulunmakta. Örneğin Sabetaycılık, yakın zamana kadar en gözde komplo teorisi konularından birisiydi. Teoriye göre, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran kadrolar, Selanik göçmeni, Yahudilikten Müslümanlığa ihtida etmiş, fakat gizli saklı kendilerine has dini ritüelleri gerçekleştiren elit kesimden oluşur.
Bu teorinin bayraktarlığını geçmişte Mehmet Şevket Eygi ve Kadir Mısıroğlu gibi sağcılar yapmaktayken, 90’ların başında bayrağı devralanlar Yalçın Küçük ve Soner Yalçın olmuştu. Onomastik isimli bir teknikle, mezarlıkları gezerek, gazetelerdeki ölüm ilanlarını takip ederek, sadece Türkiye’yi yönetenlerin değil, hasbelkader ünlü olmuş insanların Sabetaycı, yani özünde Yahudi olduğunu iddia etmişlerdi. Örneğin, Yalçın Küçük’e göre Hülya Avşar da Mehmet Ağar da Sabetaycıdır.3 Orhan Pamuk’un başarısı da, iyi bir yazar olduğu için değil, dönme olduğu için Yahudi Lobisi katkısıyla gerçekleşmiştir.4 Soner Yalçın da, Efendi-Beyaz Türklerin Büyük Sırrı kitabında Türkiye’yi Sabetaycıların yönettiğini anlatmıştı.5
Hem Soner Yalçın hem de Yalçın Küçük yöntem olarak kitaplarına doğru veya yanlış binlerce isim, akrabalık bağları örgüsü ve ima dolu yorumları tıka basa doldurmayı, vardıkları sonucu açıkça yazmayıp yoğun isim ve imalı yorum bombardımanına tabi tuttukları okurun kendiliğinden bir sonuca varmalarını tercih etmektedirler. Yüksek derecede bilgi birikimi gerektiren bir konuda fazla bilgisi olmayan sıradan okurun bu yoğun veri bombardımanında varacağı sonuç bellidir: Türkiye Cumhuriyetini Yahudiler yönetmektedir.6
Nitekim Yalçın Küçük, Abdullah Gül ve eşinin, Ahmet Davutoğlu’nun ve Recep Tayyip Erdoğan’ın Yahudi olduğunu iddia etmişti. Gül iddiaları yalanlamış, Erdoğan ise mahkemeye gitmişti. Henüz Davutoğlu’nun bir yalanlamasına şahit olmadık. Ki bu komplocuların gözünde kesin kanıt teşkil eder. Davutoğlu’nun AKP’ye karşı parti kurması ile birlikte, bu iddialar yeniden canlanabilir.
Ancak Sabetaycı avcılığının komplo teorisyenleri arasında artık eski cazibesi kalmadı. AKP’ye yakın basın kuruluşlarında, 24TV, Beyaz TV, TVNET gibi kanallarda Ramazan Kurtoğlu, Abdullah Çiftçi, Ertan Özyiğit gibi teorisyenler daha büyük bir anlatıya sahipler. Bu anlatı, Erdoğan’ın üst akıl, faiz lobisi gibi dış güçler propagandasını tamamlayacak şekilde, İlluminati, Masonlar, Siyonistler, Haçlılar, Soros, Rothschild ailesi, Evanjelizm gibi tüm dünyada popüler olan, dünyayı medeniyetler çatışması olarak gösteren, Batı’daki Müslüman karşıtlığını da delil kabul ederek Müslüman dinleyicilerin daha kolay ikna olabileceği bir niteliğe sahip.
Komplo teorisyenliği, TV programları ve basılan kitaplarla reyting ve kâr getiren ticari bir sektör. Ortalama bir araştırma kitabından daha çok baskıya ulaşıyorlar, TV şovları nitelikli akademisyenlerin katıldığı programlara nazaran daha çok izleniyor. Bu teoriler, sadece hükümetin işine yarayacak siyasi çıkarımlar yapmanın ötesinde deli zırvaları ile topluma korku salıyor. Bu teorilere göre, aşılar çocukları otizm sendromlu yapıyor, uçakların ardından atılan gazlarla topraklar ve canlılar zehirleniyor, çizgi filmlerle, filmlerle, müzik klipleriyle insanlar hipnotize edilerek zombilere dönüştürülüyor, tüm hareketlerimiz akıllı telefonlar sayesinde izleniyor, gıda terörü ile sağlıksız bireyler yetişiyor vs. Teorisyenlere göre bunlar, dünya nüfusunun azaltılması, kalanların köleleştirilmesi için gerçekleştirilen bir İlluminati planı. Halbuki Türk televizyonlarından önce The X-Files’ta da aşağı yukarı aynı konu işlenmişti.
Gezi Davası ve Soros
Popülist sağ ve ulusalcı solun komplo teorilerini aralarında takaslaması, Marksizmden uzaklaşarak, gelişmeleri sınıf temelinden yoksun açıklamaları bakımından kolayca gerçekleşebiliyor. Gezi davası da bu durumun en güncel örneklerinden birisi. Zira Gezi davasının fitili, eski bir TKP üyesinin savcılığa verdiği bilgilerle yakılmıştı. İddianamede de yer alan ifadeye göre eski TKP’li Murat Papuç, farklı siyasi meseleleri dert edinenlerin ortaklaştırılarak bir rejim değişikliği hedeflendiğini, bu operasyonun tankla tüfekle değil, psikolojik savaş teknikleriyle gerçekleştirileceğini söylemişti.7 Osman Kavala’yı Türkiye’nin Soros’u olarak nitelendirirken, Gezi sonrası TKP’nin bölündüğü süreçte TKP dışında kalanları da Osman Kavala ile birlikte hareket etmekle suçlamıştı. Hakkında olumlu konuştuğu tek isim olan TKP üyesi Hüseyin Karabulut’u “olayların şiddet boyutuna varmaması kararını ve halkın sırf zarar görmemesi adına parkın bir basın açıklaması sonrası boşaltılması kararını toplantılarda dile getiren kişi” diye tarif etmişti.
Murat Papuç, savcılığa verdiği ifadenin açığa çıkmasından sonra, psikolojik rahatsızlıkları sebebiyle askeriyeden kovulmuş olduğunu ve sözlerine riayet edilmemesi gerektiğini ifade etti.8 Varsayalım Papuç deli, anlattıklarını nereden öğrenmişti?
Soros heyulası 2000’li yılların ortasında, AKP’nin iktidara gelişiyle yaratılmıştı. Demokrasi ve barış mücadelesi verenler ve darbe karşıtları Sorosçu olmakla itham edilmişti. İkonik bir örneği Sol gazetesinin internet portalında yayınlanan, Orhan Aydın’a ait “Beşinci Kol…” yazısı.9 Bu yazıda, Baskın Oran için seçim kampanyası gerçekleştiren isimleri bir bir fişliyor. Ona destek veren dernek, vakıf ve partilerin nereden para bulduğu sorgulanıyor. Aydın’a göre:
İstanbul 2. Bölgedeki, 18 adet yüksek kiralı, seçkin seçim ofisine ve tüm bilgisayar donanımlarına, ofislerde çalışan Bilgi Üniversitesi›nden oy avcılarına ödenen para, sokaklardaki el ilanlarını dağıtan gençlere, bölgeyi kuşatan büyük reklam panolarına verilen miktar, ulaşım için kullandığı son model araçlara aktarılan para, TV ekranlarında boy göstermek için basın tekellerine ödenen yüklüce dolarlar, dağıtılan el ilanları, afişler, bez afişler için yapılan harcamalar, yıldızlı otellerde yenilen yemekler, yatılan otel giderleri, konuşma yapmak için tutulan gösterişli salonlar, otel lobileri, dostlarına ikram ettiği kokteyller, tanıtımı için kullanılan müzik gruplarının aldığı astronomik rakamlar, ulaşım ve iletişim hizmetlerinin tamamı, arkasındaki, «dönek solcu» reklam ajansının aldığı kabarık miktar, uçak gel-gitleri, SINIRI OLMAYAN bir fondan yapılıyor.
Herhangi bir seçim kampanyasında bulunmuş bir aktivist, yukarıda abartı ile bahsedilen kalemlerin finansmanı için sınırı olmayan bir fona ihtiyaç olmadığını bilir. Baskın Oran kampanyası sayısız gönüllü aktivistin emeğiyle, dişinden tırnağından artırdığı bağışlarla gerçekleşmişti. Örneğin Orhan Aydın’ın aday olduğu 2018 seçimlerinde TKP, on yedi bağımsız milletvekili adayı ile seçime girmişti. Bağımsız milletvekili olmanın bedeli 14 bin TL. Komplocu mantığa göre toplamda sadece adaylık için 238 bin TL’nin çöpe atıldığı bu seçim kampanyası da “sınırı olmayan bir fondan” nemalanmakla suçlanabilirdi.
Ülkemizde ise; önceleri, küresel barış ve adalet diye ortaya çıkan bir grubun sınırsız destekçisi oldu. Sayesinde birtakım adamlar «barışçılık» adı altında AB propagandaları yaparak ceplerini doldurdu. Bir genç delikanlıyı ortalara sürerek, onun ‘yakışıklı› duruşunu, ranta tahvil etti ve sonunda delikanlıyı aynı fondan beslenen bir tiyatronun ortağı yaparak ortalardan çekti.
Orhan Aydın, bu sözleriyle de Irak’ta savaşa karşı çıkan, Türkiye’nin işgalini engelleyen eylemleri inşa edenleri hedef tahtasına oturtarak bugünden geçmişe baktığımızda iftihar etmemiz gereken bir mücadeleye kara çalıyor. Fakat aynı zamanda “yakışıklı, genç, delikanlı, tiyatrocu” sözleriyle Gezi davasında müebbetle yargılanan ve bu yüzden Türkiye dışında yaşamak zorunda Memet Ali Alabora’yı işaret ediyor.
Türkiye’yi bölüp parçalamaya çalışan bu örgütün her bir üyesinin deşifre edilmesi gerektiğine inanan Aydın, tüm kadroyu sıralıyor. Aralarında Gezi davası sebebiyle hâlâ tutuklu bulunan Osman Kavala da bulunmakta. Yani, Murat Papuç emniyetteki ifadesinde, kendi gözlemlerini değil, mensubu olduğu partide geçtiği tedrisatın birikimini ortaya sermişti. Şu anki TKP’nin liderliği parti içi tartışmalarda Gezi direnişini “Seferberlik Tetkik Kurulu adlı bir devlet içi örgütlenmenin AKP’yi iktidardan indirmek üzere planı” olarak görmüştü.10 Gezi’yi terk etmek isteyenler ve sokakta mücadele etmek isteyenler arasındaki makas açılmış ve bu komplocu bakış yüzünden TKP ikiye bölünmüştü.
Sonuç olarak devlet, AKP’nin ulusalcı solculardan devraldığı bu teoriyle Gezi’deki barışçıl protesto gösterilerine katılan sıradan insanları müebbet hapisle yargılayabiliyor. Buradaki işlevsellik kutuplaşmayı derinleştirmesinden ibaret değil, aynı zamanda halk kitlelerine olan inançsızlığın da pekişmesini sağlıyor:
Yoksul, emekçi kitleleri küçük gördükleri için, halkı aptal zannettikleri için, bu kitlelerin kendi başlarına örgütlenebileceğine, mevcut duruma itiraz edebileceğine, eyleme geçebileceğine inanmıyorlar. Dolayısıyla, büyük kalabalıklar düzene karşı harekete geçtiğinde mevcut düzenin siyasetçileri gerçekten de “düğmeye basan birilerini” aramaya başlıyor. Doğu Avrupa’da 1989 devrimleri, Gezi, Tahrir Meydanı, şimdi Fransa… Hep kitleleri harekete geçiren “gizli odak” aranıyor.11
Mücadele
Komplo teorileri dünyayı açıklamaya mahir değil. ABD’nin güdümündeki AKP, Türkiye’nin Suriye’yi karadan işgal edip Esad rejimini devirmesini sağlayamadı, bilakis Rusya ve Çin’le flört halinde Suriye devletinin bölünmez bütünlüğünü savunuyor. Şeriat devleti ilan etmek için uçakla ineceği havalimanında Humeyni gibi karşılanması beklenen Fethullah Gülen şu an terör örgütü lideri olarak devletin en büyük düşmanı. Çözüm süreci ülkenin bölünmesini sağlamadı, aksine çözüm konusunda gelinen aşamanın da gerisindeyiz. Her kritik dönemeçte AKP’yi gizliden desteklemekle suçlanan HDP’nin liderleri hapiste, seçilmiş belediye başkanları görevlerinden alınıyor. Son on yılda anlatılan korku senaryoları gerçekleşmedi.
Fakat popüler komplo teorilerinin revaçta olmasının, dünyanın acı gerçeklerini görmezden gelmeye yaradığı da aşikar. Sürüngenimsi yeşil yaratıkların yer altı mahzenlerinden dünyayı yönetmesi, İlluminati’nin müzik endüstrisi ve Hollywood’la bizlere verdiği sübliminal mesajlar, 3000 yıllık dini mezheplerin perde arkasında yürüttüğü savaş, uzaylıların melez ırkla dünyayı ele geçirmesi sıkıcı yaşantımızı renklendirebilirdi.
Komplo teorileri bir edebiyat türü değil. Toplumun pasifize olmasını vaaz eden, insanları edilgen kılan bir işlev görüyor. Her bir teorinin yanlışlığını ispat etmekle sınırlandırıldığında, komplo teorileri ile mücadele etmek hiç kolay değil. Bu teoriler de kapitalist sistemin bir ürünü ve Fransız Devrimi’nden, Holokost’a, 1917 devriminden Doğu Bloku ve Sovyet Rusya’nın yıkılışına kadar her vakada kitlelerin rolünü küçümsemek ya da toplumun bir kesimini şeytanlaştırmak için kullanıldı. Bugün en yetkili mercilerden dış güçlerin bir oyunu olarak anlatılan Gezi direnişine katılan hiçbir birey, bulunduğu eylemlerin uluslararası bir komplonun parçası olduğuna inanmaz. Bir yerlerden fonlanmadığını, birilerinin düğmeye basmasıyla sokağa fırlamadığını, Gezi Parkı’nın AVM olmasını engellemek, polis şiddetini protesto etmek için orada olduğunu bilir. Troçki’nin ifadesiyle “halk yığınlarının ayaklanması, başkalarının onu doğrulamasına muhtaç değildir.” AKP hükümeti ve komplo teorisyenleri suçu dış mihraklara ata dursun, devrimci Marksizm geleneği için antiemperyalizm, suçu dış güçlere bağlamak, burjuvaziyle milli birlik ve bütünlük içinde olmak değildir. Çünkü asıl düşman içeridedir.
Dipnotlar:
1 Marx ve Engels,
2 Molyneux,
3 Ördekçi,
4 Bali, 2009, s. 33.
5 Hür, 2005.
6 Bali, 2004.
7 Gezi Parkı İddianamesi, 2018, s.
8 Artı Gerçek,
9 Aydın, 2007.
10 Altan, 2019.
11 Margulies, 2019.
Kaynakça
Altan, Birtan, 2019, “Komünistlik ne değildir?”, Türkiye İşçi Partisi web sitesi, http://tip.org.tr/2019/06/29/komunistlik-ne-degildir/
Aydın, Orhan, 2007, “Beşinci kol…”, Sol Haber Portalı, http://arsiv. sol.org.tr/index.php?yazino=12488
Bali, Rıfat N., 2004, “Efendi neyi anlatmakta?”, Birikim, sayı: 182 http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/efendi_neyi_anlamakta.pdf
Bali, Rıfat N., 2009, “A Scapegoat for All Seasons : The Döonmes or Crypto-Jews of Turkey” s.23-40, Andras Kovacs, & Michael L.Miller (ed) Jewish Studies at the CEUV , 2005-2007 http:// www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/a_scapegoat_for_ all_seasons0001.pdf
Gezi Parkı İddianamesi, 2019, “Bilgi Sahibi Murat Papuç İsimli Şahsın İfadesi”, sf 241
Hür, Ayşe, 2005, “Küreselleşen Anti-Semitizm ve Türkiye”, Birikim, https://www.birikimdergisi.com/guncel-yazilar/865/kuresellesen-anti-semitizm-ve-turkiye#.XYJcT9IzZdg
“Kavala operasyonunda 26 ihbar etmişti: Bugün dilekçe verdi”, 2018, Artı Gerçek, https://www.artigercek.com/haberler/kavala-operasyonunda-26-kisiyi-ihbar-etmisti-bugun-dilekce-verdi
Margulies, Roni, 2019, “Üst akıl ve birileri”, Marksist.org, https:// marksist.org/icerik/Yazar/10990/mobileRedirect
Marx, Karl ve Engels Friedrich, 1848, Komünist Parti Manifestosu
https://www.marxists.org/turkce/m-e/1848/manifest/kpm.htm
Molyneux, John, 2019, “Komplo teorilerinin nesi yanlış?” https://www.dsip.org.tr/index.php/yayinlar/85-marksistorg/1093-komplo-teorilerinin-nesi-yanlis
Ördekçi, Mehmet, 2006, “Sabetaycılar, Küçük Hoca ve ‘Usturuplu Faşizm’” https://mehmetordekci.wordpress.com/2006/10/30/ sabetaycilar-kucuk-hoca-ve-%e2%80%98usturuplu%e2%80%99-fasizm-2/
One Comment
Comments are closed.