Tarihten Yapraklar: Tek Ülkede Sosyalizm

Dilek Fırat

Lenin’in ölümünden sonra başlayan ‘tek ülkede sosyalizm’ tartışması, sadece Marksist doktrine ilişkin bir teorik tartışma olmaktan öte anlam taşır. Tek ülkede sosyalizmin kurulabileceği tezinin geçerlilik kazanması, uluslararası sosyalizmin tarihi içinde çok önemli olan iki gelişmeye öngelmiştir. Birincisi, Sovyetler Birliği Komünist Partisi içinde Stalin ve ekibinin hegemonyalarını kurması ve ikincisi, Komintern’in dünya partisi olmaktan çıkıp, ne pahasına olursa olsun Sovyetler Birliği devletinin korunmasının ve buna ilişkin dış politikaların çeşitli ülkelerdeki takipçisi hâline getirilmesidir.

Şüphesiz, Stalin yaptığı her şeyde olduğu gibi bunda da Lenin’i kendine şahit tutmaya çalışmıştır. Zaman, mekân ve politik bağlamından tamamen boşaltılıp dogmalar dizisi hâline getirilmiş bir Leninizm, bu konuda da muhaliflere karşı bir ideolojik baskı aracı olarak kullanılmıştır.

Marx ve Engels için olduğu gibi, Lenin için de sosyalist devrim bir dünya devrimidir; her ne kadar, kapitalizmin eşitsiz gelişme yasası yüzünden iktidar sorunu bütün ülkelerde veya birkaç ülkede bile eşzamanlı olarak gündeme gelemeyecek olsa da… Sosyalizmin dünya ölçekli karakteri, modern üretici güçlerin kapitalizmi dünya ölçekli bir üretim tarzı yapmasından ve bundan doğacak ve gelişecek yeni bir üretim tarzının da ancak dünya ölçekli olabileceğinden kaynaklanır. Bugün, söylemeye gerek yok ki kapitalizmin bu karakteri geçmişte tahmin edilebilecekleri misliyle aşmış durumdadır. Bir tek firma düzeyinde bile bu noktaya ulaşıldığının bolca örneği görülmektedir. Örneğin, İngiltere’de Ford otomobil fabrikasındaki bir grev, aynı firmanın Belçika, İspanya ve Almanya’daki fabrikalarının üretim planlarını ve stoklarını altüst edebilir.

Marx’ta ileri sürüldüğü şekliyle, kapitalist toplumun kendisinden doğacak ve gelişecek sınıfsız toplumun patlak vereceği yerler, onun gelişmesinin koşullarının da var olacağı yerler olmalıydı. Bundan dolayıdır ki, 19. yüzyılın dünyasında ancak Avrupa’nın gelişmiş kapitalist ülkeleri sosyalist devrimin ülkeleri olabilirdi. Sosyalist devrimin hangi ülkelerde olabileceği konusundaki fikirleri aynı kalmakla beraber, hem Marx hem Engels — özellikle yaşamlarının sonuna doğru — Avrupa’nın gelişmiş kapitalist ülkeleri olmayan bölgelerdeki gelişen işçi sınıfı mücadelelerine ve ulusal kurtuluş mücadelelerine (Polonya, İrlanda vb.) büyük önem atfetmişler ve bu mücadelelerin Avrupa gericiliğinin kalelerini yıkarak sosyalist devrimlere ivme kazandıracağını söylemişlerdir. Buradan Lenin’e atlayacak olursak, 1917 Şubat Devrimi’ne kadar onun Rusya’da sosyalist devrimi olası görmemiş olmasında, Rusya’nın durumu kadar, Marx ve Engels’in bu düşüncelerinin de payı vardır.

Önce konu açısından önemli olan bazı kavramları açmakta yarar var: Bir siyasal devrim olarak sosyalist devrimle, bir sosyal devrim olarak sosyalist devrim. Bu kavramlar Stalin tarafından karmakarışık edilerek, birbirinin içine geçirilerek kullanılmış ve bugün de aynı şekilde kullanılmaktadır. Bir sosyal devrim olarak sosyalist devrim, ekonomik ve sosyal yapılar ile politik ve kültürel üstyapıların sosyalist dönüşümü demektir. Bir siyasal devrim olarak sosyalist devrim ise siyasal iktidarın ele geçirilmesi demektir. Birincisi, yani sosyal devrim ikincisini kesinlikle içerir. İster burjuva isterse sosyalist, bütün sosyal devrimler zorunlu bir siyasal devrim aşamasını içerirler. İkincisi, yani siyasal devrim ise, birincisini kısmen içerir. İktidarın aynı egemen grubun bir fraksiyonu, bölümü tarafından ele geçirildiği hükümet darbeleri hariç, her siyasal devrim şu ya da bu ölçüde bir sosyal içeriğe sahiptir. Fakat bu ilk adım, inşa edilecek şeyin ilk taşı olan siyasal devrim, inşanın tabi olacağı yasalardan oldukça farklı olan yasaların ve koşulların ürünüdür.

 

1917 Şubat Öncesi

Lenin’in 1917’deki Şubat Devrimi’ne kadar Rusya’da sosyalist devrimi olası görmediğini söyledim. 1905 Devrimi patladıktan sonra yazdığı bir makalesini ise “… Rus siyasal devrimini Avrupa’daki sosyalist devrimin başlangıcı yapacağız”1 diye bitirir. İlk Bolşevik kuşağın en önemli karakteristiklerinden biri de, onların Avrupa’daki büyük işçi sınıfı mücadelelerinin, partilerinin ve teorisyenlerinin geleneğini çok iyi özümlemiş ve kendilerini hep bu geleneğin bir parçası görmüş olmalarıdır. Lenin de bu kuşağa dâhildir ve Avrupa devrimi, dünya devrimi perspektifini hiç kaybetmemiştir. Nitekim hem 1905’te hem de 1917’de Rusya’da bir devrimin olasılık kazandığı ve gerçekleştiği anlarda, bu devrimlerin Avrupa ülkelerindeki sosyalist devrimleri başlatacağı fikrini taşımıştır.

1905 sonunda yazdığı “Devrimin Aşamaları, Eğilimleri ve Beklentileri” adlı makalede Lenin şöyle der:

…Rus proletaryası artı Avrupa proletaryası devrimi örgütleyecekler. Böylesi koşullarda Rus proletaryası bir ikinci zafer kazanabilir. Dava hiç de umutsuz değildir. İkinci zafer Avrupa’da sosyalist devrim olacak. Avrupalı işçiler bize ‘nasıl yapılacağını’ gösterecekler ve sonra onlarla beraber sosyalist devrimi yapacağız.2

Yine aynı mantığı görüyoruz: Rusya’daki demokratik devrim, Avrupa’da sosyalist devrimler başlatacak ve sonra Rusya’da sosyalist devrim olacak.

Birinci Dünya Savaşı patladıktan sonra, Ağustos 1915’te yazdığı “Avrupa Birleşik Devletleri” adlı makalesinde Lenin şöyle der:

…Ancak kendi başına bir slogan olarak. Dünya Birleşik Devletleri pek doğru olmayacaktır; çünkü birincisi, sosyalizmle iç içe geçmektedir; ikincisi, tek bir ülkede sosyalizmin mümkün olamayacağı şeklinde yorumlanabilir ve böyle bir ülkenin diğerleriyle ilişkisi konusunda yanlış kavramlara yol açabilir. Eşitsiz ekonomik ve politik gelişme, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Bu yüzden, önce … birkaç hatta bir tek kapitalist ülkede sosyalizmin zaferi mümkündür. Kapitalistleri mülksüzleştirdikten ve kendi sosyalist üretimini örgütledikten sonra, söz konusu ülkenin muzaffer proletaryası dünyanın geri kalanına karşı kapitalist dünyaya ayağa kalkacak, diğer ülkelerin ezilen sınıflarını kendi davasına çekecek… Proletaryanın burjuvaziyi alt etmede muzaffer olduğu toplumun politik biçimi demokratik cumhuriyet olacak ve bu cumhuriyet henüz sosyalizme geçmemiş devletlere karşı mücadelede, söz konusu ulusun veya ulusların proletaryasının güçlerini artarak yoğunlaştıracak.3

Bu alıntı önemli, çünkü Stalin’in ve Stalinistlerin ‘tek ülkede sosyalizm’in olabileceğine dair inançlarına Lenin’den kanıt göstermeye sıra geldiğinde en sık kullandıkları yer bu. Dolayısıyla bu alıntı üzerinde biraz durmak gerekiyor. Birincisi, “sosyalizmin zaferi” ile kastedilenin ne olduğuna bakalım: “Kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi ve sosyalist üretimin örgütlenmesi.” Biliyoruz ki, ikisi bir arada kesinlikle sosyalist devrim gerektirir. Hâlbuki Lenin o sırada Rusya için sosyalist devrimi savunmamaktadır. Dolayısıyla bu olasılık Rusya için geçerli değildir. İkincisi ise, sayılan bütün görevler sosyalist devrimin görevleri iken “proletaryanın burjuvaziyi alt etmede muzaffer olduğu toplumun politik biçimi” olarak demokratik bir cumhuriyetten bahsedilmektedir. Bu teorik olarak mümkün olmadığı gibi, politik-tarihsel olarak da yaşanmamıştır. Demek ki, dikkate alınabilir kısım ilk kısımdır. İlk kısımda “sosyalizmin zaferi” ile kastedilenler, sosyalist siyasal devrim artı sosyalist üretimin örgütlenmesi, yani sosyalizmin inşa edilmesine başlanmasıdır. Yoksa, sınıfsız topluma geçilebilmesinin koşullarının yaratılmış ve sosyalist inşanın tamamlanmış olduğu anlamındaki bir sosyalizmin zaferinden bahsedilmemektedir.

 

1917 Şubat-Mart Sonrası

Bildiğimiz gibi, Lenin 1917 Şubat Devrimi’nden sonra Rusya’ya döndüğünde ifadesini “Bütün İktidar Sovyetlere” sloganında bulan sosyalist devrime geçişi savunur. Ünlü Nisan Tezleri’nin ardından, 10 Nisan’da yazdığı “Devrimimizde Proletaryanın Görevleri” adlı broşürde şöyle der:

Şubat-Mart 1917 Rus Devrimi, emperyalist savaşın iç savaşa dönüştürülmesinin başlangıcıydı. Bu devrim, savaşı sona erdirmeye doğru ilk adımı attı; fakat savaşın bitişini kesinleştirmek ikinci bir adımı (…) (…) gerektiriyor. Bu dünya ölçekli bir ‘fırlayışın’ ve kapitalist çıkarlar cephesinde bir kopuşun başlangıcı olacak, ve yalnızca bu cepheyi kırarak, proletarya, insanlığı savaşın dehşetlerinden kurtarabilir ve barış gelebilir.4

Rus Devrimi’nin karakteri konusunda “fikrini değiştirmiş”5olan Lenin, karakteri ne olursa olsun Rus Devrimi’nin dünyada oynayacağı rol hakkında fikrini değiştirmemiştir. Rus Devrimi’ni, devrimin bizzat yaşandığı günlerde dünya kapitalist çıkarlar cephesindeki bir kopuşun ilk patlaması olarak görmektedir.

Bolşevikler 1923’teki son yenilgisine kadar heyecanla ve coşkuyla Almanya’da devrim beklerler. Bu öylesine derin kökleri olan bir bekleyiştir ki, Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in 1919’un başında öldürüldükleri tarihe kadar, Lenin’in çok az makalesi vardır ki bu iki seçkin devrimciden ve onların önderlik ettiği Alman Devrimi’nin “gelmekte” olduğundan bahsetmesin. Bolşevik geleneğin örgütlenme, devrimin hazırlık çalışması gibi çok önemli sorunlardaki gelişkinliği ve Almanya hakkındaki yakın bilgilenmeleri dikkate alındığında, — en azından 1918-19’da — Almanya’da olacak başarılı bir devrimden bu kadar emin gözükmelerinin biraz şaşırtıcı olduğunu söylemeliyim. Dünya’nın ve Avrupa’nın değerlendirilmesinde ve savaşla beraber devrimler döneminin başladığında yanılmadılar. Gerçekten de Almanya başta olmak üzere, pek çok Avrupa ülkesinde işçi sınıfı hamle etti. Ama bu ülkelerin hiçbirinde Rusya’daki gibi bir parti yoktu.

Şubat-Mart arasındaki ikili iktidar döneminde keskinleşen sınıf mücadelesinin etrafında döndüğü en önemli konu, savaşın sona erdirilmesidir. Bu dönemin ciddi siyasal krizleri bu sorun etrafında döner. Lenin, Nisan ayının sonunda yazdığı “Krizin Dersleri” adlı makalede “… Dünyanın durumu giderek daha çok karışıyor. Tek çıkar yol bir dünya işçi devrimidir, şimdi Rusya’da başka herhangi bir ülkede olduğundan daha ileri durumda olan bir devrim, fakat açıktır ki, Almanya’da da yükselmektedir (grevler, kardeşleşme),”6 der. Yine aynı günlerde toplanan Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi, Bütün Rusya 7. Konferansı’nın açılış konuşmasını Lenin şu sözlerle bitirir: “Devrimi başlatmanın büyük onuru Rus proletaryasına düştü. Fakat Rus proletaryası unutmamalı ki, onun hareketi ve devrimi sadece, örneğin Almanya’da her geçen gün ivme kazanmakta olan, bir dünya devrimci proletarya hareketinin parçasıdır. Görevlerimizi yalnızca bu açıdan tanımlayabiliriz.”7

Aynı fikri burada da görmek mümkün; Rus Devrimi sadece bir başlangıçtır. Hatta bundan da öteye, örneğin Almanya’daki bir devrimin olabileceği biçiminde bir başlangıç değil; kendisini devam ettirebilmesi için Avrupa devrimine kesinlikle ihtiyaç duyan bir başlangıçtır. Bu fikri daha ileride açıklıkla göreceğiz.

 

Ekim Devrimi ve Sonrası

Lenin, 25 Ekim (7 Kasım) 1917’de yapılan Petrograd İşçi ve Asker Sovyetleri toplantısına sunduğu “Sovyet İktidarının Görevleri Üzerine Rapor”u şöyle bitirir: “… Her şeyin üstesinden gelecek ve proletaryayı dünya devrimine götürecek olan kitle örgütünün gücüne sahibiz. Şimdi Rusya’da bir proleter sosyalist devletin inşasına başlamalıyız. Yaşasın dünya sosyalist devrimi!”8 Yine aynı toplantıda onaylanan ve Lenin’in kaleme aldığı “Karar” ise şu sözlerle biter: “Sovyet; Batı Avrupa ülkelerinin proletaryasının, sosyalizm davasında tam ve kalıcı zafere ulaşmakta bize yardım edeceğinden emindir.”9

Devrimden sonra, yeni devletin karşılaştığı en önemli sorunlardan birisi, varlığını ciddi bir şekilde tehdit eden Alman saldırısıydı. Çarlıkla savaşa tutuşmuş olan Alman emperyalizmi henüz doğmuş olan devrimci iktidarın zaaflarını bilmekte ve en büyük toprak parçasını koparmak için saldırısını arttırmaktadır. Aynı dönem, içeride de devrilmiş olan burjuvazinin iç savaş hazırlıkları yaptığı dönemdir. Patlayacağına kesin gözüyle bakılan Alman devrimini beklemeden ve çabaları onunla birleştirmeden, Alman devleti ile ayrıca bir barış anlaşması yapılıp yapılamayacağı konusu gündeme gelir. Ayrı ve İlhakçı Bir Barışın Acil Olarak Sonuçlandırılması Üzerine Tezler”de Lenin: “… Avrupa’da sosyalist devrimin olması gerektiğine ve olacağına şüphe yoktur,” der; “Sosyalizmin nihai zaferine dair bütün umutlarımız bu kesinlik ve bu bilimsel teşhise dayanmaktadır.”10 Alman emperyalizmine karşı “devrimci savaşın” sürdürülmesini savunan Sol Komünistlere ise aynı tezlerde şöyle seslenir:

Ancak, eğer, birkaç ay içinde Alman devrimi olmaz ve savaş devam ederse, olayların gidişi ölümcül yenilgilere yol açacak ve bu yenilgilerin sonucunda Rusya çok daha kötü koşullarda bir barış imzalamaya zorlanacaktır. Daha da öteye, bu barış bir sosyalist hükümet tarafından değil, başka bir hükümet tarafından imzalanacaktır (örneğin, bir burjuva Rada ve Chernov takipçileri bloku tarafından veya benzeri bir şey). Çünkü savaşın tükettiği köylü ordusu ilk yenilgilerden sonra — ve büyük bir olasılıkla bu birkaç haftalık bir meseledir, birkaç aylık değil — sosyalist işçilerin hükümetini devirecektir.11

Görüldüğü gibi, Lenin “ayrı bir barış” düşünürken Alman devriminin elzemliğinden herhangi bir kuşkusu olduğu için değil, tam tersine bu olana kadar Rusya’nın dayanması gerektiğinden hareketle bunu düşünmektedir. Çünkü eğer hemen olmaz ve savaş devam ederse, köylü ordusu işçi hükümetini boğacaktır; Alman devrimi için ölmeyi göze almayacaktır.

Mart 1918’de toplanan RKP (B) Olağanüstü 7. Kongresi’nde, Merkez Komitesi adına kongreye sunduğu raporda, hem sosyalizmin inşasının ekonomik gelişmişlikle ilişkisi bağlamında hem de Rusya’da sosyalizmin inşası ve nihai zaferi hakkında söyledikleri oldukça aydınlatıcıdır:

…Avrupa’da sosyalist devrimin öngereklilikleri üzerine dikkatlice düşünmüş olan herkes, Avrupa’da başlangıcın ölçülemez derecede zor olacağı konusunda açık olmalı, halbuki bizde ise başlangıç ölçülemeyecek kadar kolay oldu; fakat devrimi devam ettirmek bizim için orada olduğundan daha zor olacak. Bu nesnel durumu yaşamak, tarihin yaptığı olağanüstü keskin ve zor dönüş tarafından bize dayatıldı… Tarih bizi olağanüstü zor bir konuma soktu; benzeri görülmemiş zorluktaki bir örgütlenme işinin ortasında bir dizi acı yenilgiler yaşayacağız. Dünya-tarihsel bakış açısından ele alındığında, eğer diğer ülkelerde devrimci hareketler olmazsa, eğer yalnız kalırsak, devrimimizin nihai zaferinin şansının olmadığına hiç şüphe yoktur… Tekrar ediyorum, bütün bu zorluklardan kurtuluşumuz bütün Avrupa devrimindedir… Mutlak doğru odur ki, bir Alman devrimi olmazsa hakkımızdaki hüküm verilmiş demektir… Eğer Alman devrimi gelmezse, her halükarda, akla gelebilecek bütün koşullar altında hükmümüz verilmiştir.12

Bu sözlerde, Rus Devrimi’nin nihai kaderinin, yani sosyalizmin nihai zaferinin tamamıyla Avrupa’nın gelişmiş ülkelerindeki devrime bağlı olduğu ayan beyan ortadadır. Lenin’in sosyalizmin inşasına dair söylediği pek çok şeyi de biliyoruz. Bazıları belki de bu konuda edilmiş sözleri örnek verip, Lenin’in, tek ülkede sosyalizmin kurulabileceğini düşündüğünü ileri süreceklerdir. Her kim bunu denerse, boşuna denemiş olur.

Elbette ki, Lenin tarafından sosyalizmin inşasına dair pek çok önemli şey söylenmiş ve yapılmıştır. Ama bunların hepsi, nihai zaferin koşullarının yaratılmasının ancak Avrupa devrimine bağlı olduğu yönündeki kesin kanaati ve perspektifi ile söylenmiş ve yapılmışlardır. Onun içindir ki, iflas etmiş olan İkinci Enternasyonal’in yerine derhal bir Üçüncü Enternasyonal’in örgütlenmesine girişilmiştir. 1919’daki ilk kongresi oldukça cılız bir temsil yeteneğine sahipken toplanmış olan Komintern giderek güçlenmişti. Her yıl muntazam olarak toplanan ilk dört kongresine Lenin’in de katıldığı, tartışmalarına katkıda bulunmayı ve görev almayı önemli saydığı Komintern, dünya devriminin ve işçi hareketinin forumu, enternasyonalizm ilkesinin gerçekleşmiş haliydi. Lenin’in ölümcül bir şekilde hastalandığı 1923’ten, Stalin tarafından 1943’te kapatılana kadar geçen 20 yıl içerisinde ise Komintern Kongresi sadece üç defa toplanmıştır!

Avrupa devrimine yalnızca Avrupa ülkelerinde siyasi iktidarın ele geçirilmesi ve böylece Rusya’daki sovyet iktidarının sosyalizmi inşa etmesine fiilen yardıma gelinmesi anlamında bakılmadı. Henüz fiilen bir iktidar devri olmasa bile, güçlü işçi sınıfı hareketleri dünyanın her yerinde Sovyet Rusya’nın en önemli müttefikleri olarak görülmüş ve Rusya’daki sovyet iktidarının siyasal terimler açısından yaşaması bile, dünya işçi sınıfı hareketinin desteğine bağlı görülmüştür.

Lenin’in 1 Ekim 1918’de Sverdlov ve Troçki’ye çektiği telgraf, Avrupa devriminin o sırada ne kadar hayati bir önemi olduğunu görmek bakımından en iyi örneği teşkil eder:

Almanya’da başlamış olan devrimi ilerletmelerinde Alman işçilerine yardım etmek için, hepimiz ölmeye hazırız.

Sonuç:

  • Tahılı emniyete almakta on defa daha fazla çaba (hem bizim için hem de Alman işçileri için bütün stokları temizleyin),
  • Orduya kayıtları on defa daha arttırın. Uluslararası işçi devrimine yardım etmek için bahardan itibaren üç milyonluk bir ordumuz olmalı… 13

Marksist sosyalizm teorisi bilimsel bir teoridir. Avrupa ve dünya devrimi beklentisi ile duyulan özlem ve coşku kendi başlarına değil, bu bilimsel teorinin sonuçları olmaları itibariyle anlam taşırlar. Rusya tek başına ve tecrit edilmiş bir şekilde kaldığında, Lenin’in, orada sosyalizmin inşasının tamamlanamayacağından hiç kuşkusu olmamıştır. Avrupa dillerine çevrilmiş olan toplu eserlerinde Avrupa ve dünya devrimi ve bunun Rus Devrimi ile bağlantısı üzerine çok şey bulmak mümkün. Fakat tek ülkede sosyalizmin inşa edilemeyeceği konusunda söyledikleri, toplu eserlerinin dördüncü Rusça baskısından sonraki baskılarda tahrif edilmiştir. Ve Avrupa dillerine çevirisi de bu tahrif edilmiş baskılardan yapıldığı için, tam da bu konuda söylemiş olduklarını bulmak zorlaşıyor. Elbette bu, teorik içeriğe, arka plana dikkat etmekten çok biçime, lafıza bakanlar için sorun olmaktadır. Ama hem böyle bir geleneğin hakim olduğu bir ülkenin sosyalistleri olduğumuz için, hem de yapılan tahrifi göstermesi bakımından bir-iki örnek vereceğim.

Lenin, Mart 1919’da Petrograd Sovyeti toplantısında yaptığı konuşmada şöyle diyor:

Sovyetlerin rolünü ancak dünya ölçüsünde değerlendirdiğimizde, iç işlerimizin ayrıntılarını ortaya koyabilecek ve zamanında düzenleyebileceğiz. İnşa çalışması tamamıyla, Avrupa’nın en önemli ülkelerinde devrimin zaferinin hızına bağlıdır. Ancak böyle bir zaferden sonra ciddi olarak inşa çalışmasına girişebileceğiz.14

6 Kasım 1920’de devrimin üçüncü yıldönümü dolayısıyla Moskova İşçi, Köylü ve Asker Temsilcileri Sovyeti, RKP (B) Moskova Komitesi ve Moskova Şehri Sendika Konseyi’nin ortak toplantısında söyledikleri ise daha da açıktır: “Enternasyonal bir bakış açımız olduğunu ve sosyalist devrim gibi bir davaya bir tek ülkede ulaşılamayacağını daima vurguladık.”15

Alıntıları aktardığım Sovyetler Birliği’ndeki ünlü rejim muhalifi Roy Medvedev şöyle diyor: “Bu alıntılar orijinal kaynaklarından alınmışlardır. Lenin’in toplu eserlerinin dördüncü ve beşinci (Rusça) baskılarında söyledikleri tahrif edilmiştir”16

Gerçekten de toplu eserlerin mevcut İngilizce baskısında, yukarıdaki iki alıntıda altı çizili olarak yer alan kısımlar bulunmaz. En son makalelerinden biri olan ve 1922 Şubatı’nın sonunda yazılan “Bir Yayıncının Notları”nda Lenin, Sovyet iktidarının olağanüstü politik-tarihsel kazanımlarını saydıktan sonra, bu kazanmalarla başı dönerek çok önemli bir gerçekliğe gözü kapatmanın ölümcüllüğüne şöyle dikkat çeker:

Fakat biz henüz sosyalist ekonominin temellerini inşa etmeyi bile bitiremedik ve çürüyen kapitalizmin düşman güçleri bizi hala bundan alıkoymaktadırlar. Bunu açıklıkla değerlendirmeli ve samimiyetle kabullenmeliyiz; çünkü illüzyonlardan daha tehlikeli bir şey yoktur. Ve bu doğruyu kabul etmekte, en hafifinden bile olsa yeise kapılmaya meşru sebepler kazandırmaktan daha korkunç olan bir şey kesinlikle yoktur. Çünkü biz Marksizmin elementer doğrusunu her zaman ileri sürdük ve tekrarladık — sosyalizmin zaferi için, birkaç ileri ülkenin işçilerinin ortak çabası gerekmektedir.17

İşçi sınıfının sosyalizmi inşa yöntemleri ve temposu üç koşul tarafından belirlenir:

  1. Ekonominin hem bir bütün olarak hem de tek tek dallarında üretici güçlerin ulaşmış olduğu gelişmişlik seviyesi ve sanayi ile tarım arasındaki karşılıklı ilişki, ve buna bağlı olarak işçi sınıfı ile köylülüğün birbirleri karşısındaki konumları;
  2. İşçi sınıfının kültür ve örgütlenme seviyesi;
  3. İşçi sınıfının iktidar sorununu çözdükten sonra karşı karşıya bulunduğu politik

Bu her üç koşul da Rus proletaryasının lehinde değil aleyhinde idiler. Sanayinin bazı dallarındaki yüksek sermaye ve işgücü yoğunlaşmasına rağmen Rusya, geri kalmış bir köylü ülkesiydi. Devrimden sonra ise önce emperyalist savaşla, sonra da iç savaşın sebep olduğu yıkım sonucunda, ülke tam bir harabe halindeydi. Üretici güçler tahrip olmuş, üretim korkunç derecede düşmüş, halkın en önemli ihtiyaçlarını karşılamak için, deyim yerindeyse işe başlamak için lazım olan bütün ekonomik örgütlenme dağılmış, işçi sınıfı fiilen kırılmış, ve açlık kol geziyordu. Bütün önemli Bolşevik önderlerin vurguladıkları gibi, çok özel tarihsel koşulların sosyalist gelişme yoluna soktuğu Rusya’da bunu yapacak güç olan proletarya olağanüstü zor bir durumdaydı. Batı Avrupa’ da devrimin gerçekleşmemesinin sonucunda, hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde burjuvazinin saldırılarına tek başına karşı koymuş ve büyük kahramanlıklar göstermişti. Ancak bu durum, yani Rus Devrimi’nin yalnız başına kalmak zorunda olması, burjuvazinin ulusal ve uluslararası ölçekteki direncini arttırmıştı. Gerçi buna karşı konulmuş ve siyasi iktidar korunmuştu, ama ortada tam anlamıyla bir harabe vardı. Ve bu harabeden sosyalizme doğru yola çıkılmalıydı. İşte Yeni Ekonomi Politakı NEP ancak bu koşullar akılda tutulduğunda anlaşılabilir. Doğrudur, Lenin NEP üzerinden sosyalizme yürünebileceğini söylemiştir. Ama NEP öylesine fazla koşula bağlıdır ki, Lenin’in bu önermesi ancak koşullar hiç değişmeden kaldığında gerçekleşebilir bir olasılıktır. (Bu arada, konumuz gereği belirteyim ki, sosyalizme yürünebilmesi ile ‘tek ülkede sosyalizmin zaferi’ tamamen ayrı şeylerdir.)1920’lerin başında ulusal ve uluslararası koşullar, Rusya’nın sosyalizme doğru evrilmesini son derece ihtiyari ve nazik bir koşula bağlamıştı: Devlet örgütü ile iç içe geçmeye çoktan başlamış olan iktidar partisinin istikrarı, birliği ve böylece işlerin tamamen siyasi tedbirlerle götürülebilmesi. Şüphesiz bu olamazdı ve olmadı da. Hem partide hem de devrimi yapan yığınlar arasında muazzam bir otoriteye sahip olan Lenin’in ölmesiyle, Bolşevik Partisi bütün bir yaşamı boyunca karşılaşmadığı bir şeyle karşılaşıyordu: Sınıf mücadelesinin koşullarına, yani proletaryanın bütün iradelerin dışındaki nesnel-tarihsel hareketine tabi olmak ve onun aldığı yöne göre politikalarını tespit etmek zorunluluğundan kurtulabilme, bağımsızlaşabilme koşulları doğmuştu. Yani iktidar partisinin kendisini proletaryanın yerine ikame edebilmesinin koşulları… Parti, harabe halindeki bir ülkede olağanüstü merkezileşmiş bir devlet iktidarının mutlak hâkimiydi. İşte Stalin ve Sovyet Thermidor’u bu koşullarda yükseldi.

 

Stalin ve Tel Ülkede Sosyalizm

Kasım-Aralık 1922’de toplanan ve Lenin’in katıldığı son kongre olan Komintern’in Dördüncü Kongresi’nde kabul edilen “Rus Devrimi Üzerine” başlıklı tez ‘tek ülkede sosyalizm’ konusunda şunları söylemektedir: “Dördüncü Dünya Kongresi her yerdeki proleterlere hatırlatır ki, proletarya devrimi bir tek ülkenin sınırları içinde asla zafer kazanamaz; yalnızca uluslararası bir şekilde, dünya devrimine doğru gelişerek zafere ulaşabilir”18 (17)

Stalin de henüz aynı fikirdedir. Lenin öldükten hemen sonra, 1924’ün başında yayınladığı “Leninizmin Temelleri” adlı broşüründe bunu şöyle vurgular:

Burjuva iktidarın yıkılması ve proletarya iktidarının bir ülkede kurulması, sosyalizmin tam zaferinin emniyete alındığı anlamına gelmez. Sosyalizmin başlıca görevi — sosyalist üretimin örgütlenmesi — hala tamamlanmak durumundadır. Birkaç ileri ülkenin proleterlerinin ortak çabası olmaksızın, bu görev yerine getirilebilir mi, bir ülkede sosyalizm nihai zaferine ulaşabilir mi? Hayır ulaşamaz. Burjuvaziyi yıkmak için bir ülkenin çabaları yeterlidir; bu devrimimizin tarihi tarafından kanıtlanmıştır. Sosyalizmin nihai zaferi için, sosyalist üretimin örgütlenmesi için, bir ülkenin çabaları, özellikle Rusya gibi bir köylü ülkesinin çabaları yetersizdir; bunun için birkaç ileri ülkenin proleterlerinin çabaları gerekmektedir.19

Bu sırada parti Zinovyev, Kamenev ve Stalin üçlüsü (triumvira) tarafından yönetilmektedir ve bu üçlü Troçki’ye karşı düşmanca görülen ve onu partinin gözünden düşürmek isteyen bir tavır içindedir. Aynı yılın Eylül ayında Troçki Ekim Dersleri’ni yayınlar. Ekim Dersleri, üçlü tarafından yaratılmış olan ve ‘düşmez kalkmaz bir Allah’ gibi sunulan, dogmalaştırılan Bolşevizm anlayışına büyük bir darbe indirir. Bu arada elbette üçlünün bizzat kendisi de Şubat’tan Ekim’e kadar oynadıkları tutucu rolün “derslerin” içinde yer almasından çok rahatsız olup, Troçki’ye karşı ittifaklarını pekiştirirler. Troçki’nin “Lenininst olmadığını” ispatlamak için “sürekli devrim” bölümü bulunup çıkarılır. Ve adı “edebiyat tartışması” olarak anılan tuhaf bir tartışma başlar.

Aynı yılın Aralık ayında Stalin, “Ekim ve Rus Komünistlerinin Taktikleri”ni yazar. Adından da anlaşılacağı üzere, Troçki’nin broşürüne karşı yazılmıştır. Stalin bu broşürün bir yerinde: “… Şüphe yok ki, Avrupa’nın başlıca ülkelerinde olacak eşzamanlı devrimler evrensel teorisinin, bir tek ülkede sosyalizmin zaferini olanaksız gören teorinin yapay ve savunulamaz olduğu kanıtlanmıştır. Rusya’daki proleter devriminin yedi yıllık tarihi bu teorinin tersini göstermektedir,”20 der. “Eşzamanlı devrimler” anlayışının Marx ve Engels’in sağlığında değişmeye başladığı, Lenin ve Troçki’nin bu teorinin taraftarları olmadıkları bilinmektedir. Stalin ilk broşürünü geri çeker ve geçersiz ilan eder. “Teori” ilk ortaya çıktığında, Zinovyev ve Kamenev sorunu ciddiye almazlar, omuz silkmekle yetinirler. Onlar Stalin’i, entelektüel olarak hiç ciddiye almadıkları bu ortaklarını, asıl olarak Troçki’yi yenmek adına maşa olarak görmektedirler. Öyle ki, Nisan 1925’te 14. Parti Kongresi’nde Stalin, teorisinin onaylanmasını istediğinde ve bu onayı aldığında bile, yani uluslararası sosyalizmden ulusal sosyalizme ilk resmi adımın atılışıyla bile onları uyandırmaz. Troçki de 1926’ya kadar bu dogmayı eleştirmez. Hiç kimse bu teorinin restorasyona nasıl da uygun hale geleceğinin tam olarak farkında değildir.

“Tek ülkede sosyalizm”, Komintern’in 1928’deki 6.Kongresi’nde kabul edilen programın arkasındaki teori olur. Program şöyle der: “… Politik ve ekonomik gelişmenin eşitsizliği kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Dolayısıyla uluslararası proleter devrim, her yerde eşzamanlı olarak yer alan tek bir eylem olarak düşünülemez. Bunun için, sosyalizmin önce birkaç ülkede, hatta bir tek ülkede zaferi olanaklıdır.”21

Burada birden çok “numara” var: Birincisi, yukarıda da belirttiğim gibi, eşzamanlı devrimi zaten kimse savunmuyordu. İkincisi ise, “sosyalizmin zaferinden” ne anlaşıldığı belli değildir. Ne Lenin ne de diğerleri, işçi sınıfının iktidar sorununu çözmesi ve sosyalizmi kurmaya girişmesi anlamında, sosyalizmin zaferinin olasılığından söz etmemişlerdir. Sorun, kurulmasının tamamlanıp tamamlanmayacağı anlamındaki zaferidir; bunu ise olanaklı görmemişlerdir.

Yine aynı kongrede kabul edilen program yeni bir temel çelişkiyi, “Sovyetler Birliği ile kapitalist dünya arasındaki çelişkiyi” kabul eder: “Sovyetler Birliği proletaryanın gerçek anavatanı, kazanımlarının en kuvvetli dayanağı ve dünya çapındaki kurtuluşunun ana faktörüdür. Bu, uluslararası proletaryayı Sovyetler Birliği’nde sosyalist inşanın başarısını ilerletmek ve (…) her yolla kapitalist güçlerin saldırılarına karşı savunmakla yükümlendirir.”22

1933’te, Almanya’da Naziler’in iktidara gelmesinden 1943’te Komintern’in kapatılışına kadar, Stalin, yaptığı bütün konuşmalar ve yazdığı bütün makalelere bakıldığında, Komintern’den sadece iki defa bahseder. Dimitrov’un 7. Kongre’deki “ünlü” konuşmasında bir kere bile dünya devrimi lafı geçmez.

Dünya sosyalist hareketi 60 yıldan fazla bir zamandır Stalinizmin hegemonyası altında. Ve bu zaman zarfında hem bir düşünce akımı olarak sosyalizm, hem de onun pratik-politik ifadesi olarak uluslararası işçi hareketi büyük yenilgiler yaşadı, prestijini kaybetti. Teori ve eylem, işçi sınıfı merkezli olma zorunluluğunu tamamen kaybetti. Devrimci sosyalist teorinin, uzun yıllardır üstüne çökmüş olan bu kâbustan kurtarılması ve temizlenmesi gibi bir görev, bütün ülkelerin sosyalistlerinin önünde durmaktadır. Türkiye’de ise bu sorun hiç el atılmamış bir şekilde ortada kalmıştır.

 

Dipnotlar:

1 Lenin, 1962a, s. 303.

2 Lenin, 1962b, s. 92.

3 Lenin, 1964a, s. 342.

4 a.g.e., s. 7.

5 Bazı Troçkistler bu durumu ‘Lenin nihayet Troçki’nin fikrine geldi, Troçki’den öğrendi’ biçiminde sunarlar. Lenin’in, ‘Vasiyeti’nde ‘Merkez Komitesi’ndeki en yetenekli kişi’ diye tanımladığı birisi olan Troçki’den birşey öğrenmek fikrinde ilke olarak acayip bulacağı bir şey olduğunu zannetmiyorum. Ama benim kanım odur ki, Lenin söz konusu sorunda Troçki’den pek bir şey ‘öğrenmemiştir’. Şubat’tan sonra ‘fikrini değiştirmesi’nin asıl nedeni, Lenin’in devrimin teori ve taktiklerini daima işçi sınıfının hareketinin bizzat kendisinden çıkarmasıdır. Şubat’tan sonra proletaryanın kaçınılmaz olarak sosyalist devrime ilerlemek zorunda olduğunu fark etti. Nitekim, Troçki üzerine hâlâ en iyi eser sayılan üç ciltlik eserinde Deutscher, Lenin’in 1919’a kadar, Troçki’nin 1906’da yazdığı ve sürekli devrim fikrini geliştirdiği ‘Sonuçlar ve Olasılıklar’ını okumamış olduğunu söylemektedir. Ancak burada söylediklerim Troçki’nin Rus Devrimi’nin geleceğini görmüş olmaktaki engin teorik kapasitesini görmediğim anlamına alınmamalı.

6 Lenin, 1964b, s. 215.

7 a.g.e., s. 227.

8 Lenin, 1964c, s. 240.

9    a.g.e., s. 242.

10  a.g.e., s. 343.

11 a.g.e, s. 448.

12 Lenin, 1965a, s. 93,95, 98.

13 Lenin, 1966, s. 364-365.

14 Aktaran Mevdevev, 1981, s. 175.

15  a.g.e., s. 175.

16  a.g.e., s. 302.

17 Lenin, 1965b, s. 206.

18 Adler, 1980, s. 427.

19 Deutscher, 1984, s. 95.

20 Claudin, 1975, s. 72.

21 a.g.e., s. 74-75.

22 a.g.e., s. 75.

 

Kaynakça

Adler, Alan (der.), 1983, Theses, Resolutions and Manifestos of the First Four Congresses of the Third International, Prometheus Books, Londra.

Deutscher, Isaac, 1984, “Socialism in One Country”, The Stalinist Legacy, der. Tarık Ali, Penguin, Londra.

Lenin, V.I., 1962a, Collected Works: Volume 8, çev. Bernard Isaacs ve Isidor Lasker, Der. V.J. Jerome, Progress Publishers, Moskova.

Lenin, V.I., 1962b, Collected Works: Volume 10, çev. Andrew Rothstein, Progress Publishers: Moskova.

Lenin, V.I.,1964a, Collected Works: Volume 21, çev. Julius Katzer, Progress Publishers, Moskova.

Lenin, V.I., 1964b, Collected Works: Volume 24, çev. Bernard Isaacs.

Progress Publishers: Moskova.

Lenin, V.I., 1964c, Collected Works: Volume 26, çev. Yuri Sbodnikov ve George Hanna, Progress Publishers, Moskova.

Lenin, V.I., 1965a, Collected Works: Volume 27, çev. Clemens Dutt, der. Robert Daglish, Progress Publishers, Moskova.

Lenin, V.I., 1965b, Collected Works: Volume 33, çev. David Svirsky ve George Hanna, Progress Publishers, Moskova.

Lenin, V.I., 1966, Collected Works: Volume 35, çev. Andrew Rothstein, der. Robert Daglish, Progress Publishers: Moskova.

Mevdevev, Roy, 1981, Leninism and Western Socialism, Verso, Londra.

Medvedev, Roy; a.g.e., s. 175 Medvedev, Roy; a.g.e., s. 302

  • Lenin; a.g.e., e. 33, s. 206

Theses, Resolutions, Manifestos of the First Four Congresses of the Third International, Londra 1983, s. 427

Aktaran Deutscher, Isaac ‘Socialism in One Country’, The Stalinist Legacy, Londra 1984 içinde, s. 95

Aktaran Claudin, Femando; The Communist Movement, Londra

1975, s. 72

Claudin, Fernando; a.g.e., s. 74-75 Claudin, Fernando; a.g.e., s. 75

 

sosyalizm