Özdeş Özbay
Ukrayna’da aylardır sürmekte olan askeri gerilim 24 Şubat’ta Rusya’nın işgaline dönüştü. Rusya 21 Şubat’ta, 2014’te bağımsızlık ilan etmiş olan Donetsk ve Luhansk Cumhuriyetleri’ni (bu iki bölgeye Donbas da deniyor) resmi olarak tanıdığını ilan etti ve önce bu ülkelerin Rusya’yı yardıma çağırdığını söyleyerek bölgeye askerlerini soktu, ardından da Ukrayna’yı topyekûn işgale girişti.
Savaş aslında geliyorum diyordu. Ocak ayında Kazakistan’daki halk isyanının Rus askerlerinin de ülkeye girmesiyle kanlı bir şekilde bastırılmasının ardından gözler Ukrayna üzerinde yaşanan askeri gerilime çevrildi. ABD ve Rusya arasında süren müzakereler uzlaşmazlıkla sonuçlandı. Rusya, NATO’nun Ukrayna ve Doğu Avrupa’yı NATO’ya almama garantisi vermesini isterken ABD bunu reddediyordu. Rusya, Ukrayna sınırı ile Belarus’a asker ve teçhizat yığınağı yaparken ABD, Letonya, Litvanya, Birleşik Krallık gibi ülkeler de Ukrayna’ya silah yardımında bulunuyordu.
Şubat başında Putin, Kış Olimpiyatları’na katılmak üzere Çin’e gitti ve iki devlet başkanı ABD’ye karşı güç birliği mesajı vererek NATO’nun doğuya genişlemesine karşı olduklarını ilan ettiler. Putin’in, savaş kararını Çin’e burada açıkladığı iddia edildi. Ukrayna krizi, aynı zamanda Çin’in de Tayvan’ın Çin’e döneceği yönünde açıklamalarının olduğu bir dönemde yaşanmakta olduğu için ABD başkanı Joe Biden, Aralık ayından itibaren hem NATO topraklarını hem Tayvan’ı savunacaklarına dair açıklamalar yapıyordu.
Ukrayna krizinde diplomasinin başarısız olmasının ardından ABD iki hafta boyunca Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceğine dair kuvvetli istihbarata sahip olduklarını duyurdu. Rusya’nın Belarus ordusu ile birlikte Belarus’un Ukrayna sınırında yapmakta olduğu askeri tatbikat tarihleri olan 10-20 Şubat arasında bu işgalin gerçekleşeceğini söyledi. Ancak ABD’nin defalarca, özellikle de Irak işgali sırasında dünyaya duyurduğu “istihbarat bilgilerinin” yalan olduğu ortaya çıktığı için, dünya kamuoyunda bu açıklamalar pek ciddiye alınmadı. Rusya ısrarla bu iddiaları yalanladı. Fakat 20 Şubat’ta tatbikatı uzattığını duyurdu. 21 Şubat’ta Donbas’ta çatışmalar başladı ve her iki taraf da birbirini suçladı. Aynı gün Putin, iki cumhuriyeti (Donetsk ve Luhansk) tanıdığını ilan etti ve dünya kamuoyuna seslenerek savaşın gelmekte olduğunu duyurdu. Ardından da iki bağımsız devletin yardım talep ettiğini söyleyerek bu iki bölgeye “barış gücü” yolladı.
Putin, bu konuşmasında kendi gözünden Ukrayna sorununu ele alarak aslında Ukrayna’nın tarihsel olarak Rusya’ya ait olduğunu ilan ediyor, bunu yaparken de Lenin’i eleştirip Stalin’in SSCB’yi merkezileştirerek bu hataları düzelttiğini söylüyordu:
Dolayısıyla, modern Ukrayna’nın tamamen Rusya tarafından ya da daha doğrusu Bolşevik, Komünist Rusya tarafından yaratıldığı gerçeğiyle başlayacağım. Bu süreç pratikte 1917 devriminden hemen sonra başladı. Lenin ve arkadaşları bunu tarihsel olarak Rus topraklarını ayırarak, bölerek Rusya için son derece sert bir şekilde yaptılar. Kimse orada yaşayan milyonlarca insana ne düşündüklerini sormadı.
Daha sonra, Büyük Vatanseverlik Savaşı’ndan önce ve sonra, Stalin SSCB’ye dahil edilen Ukrayna’ya daha önce Polonya, Romanya ve Macaristan’a ait olan bazı toprakları devretti. Bu süreçte Polonya’ya geleneksel Alman topraklarının bir kısmını tazminat olarak verdi ve 1954’te Kruşçev, Kırım’ı bir nedenden dolayı Rusya’dan alıp Ukrayna’ya verdi. Aslında, modern Ukrayna toprakları bu şekilde oluştu.[1]
Putin, bu cümlelerle Ukrayna üzerinde hak iddia ettiğini açıkça söylemiş oldu ve bu konuşmadan üç gün sonra da işgale girişti.
Putin’in, Ukrayna’nın Rusya sınırında bulunan iki cumhuriyeti ilhak edeceği aslında beklenen bir gelişmeydi. Tartışma bu cumhuriyetleri Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya örneklerinde olduğu gibi bağımsız ülkeler olarak tanıyarak asker göndermesi ile mi yoksa Ukrayna’ya ait Kırım’ı ilhak etmesinde olduğu gibi bir ilhak girişiminde bulunarak mı ele geçireceği şeklindeydi. ABD her ne kadar tam bir işgal beklediğini söylese de Putin’in ülkenin tamamını işgal etmeye kalkması büyük bir çılgınlık olacağı için pek ciddiye alınmayan bir olasılık gibi görünüyordu.
Fakat Putin 24 Şubat’ta Donbas ile sınırlı kalmayarak daha ilk günden başkent Kiev’e yöneldi ve Ukrayna’yı doğudan (Donbas üzerinden), güneyden (Kırım üzerinden) ve kuzeyden (Belarus üzerinden) işgal etti. Putin, işgalini dünyaya “özel askeri operasyon” olarak duyurduğu konuşmasında bir kez daha Rusya’nın Ukrayna üzerindeki tarihi hakkından söz ediyor, NATO’nun son 30 yıldır Rusya’nın güvenliğini nasıl tehdit eden adımlar attığını anlattıktan sonra işgalin gerekçesini şu cümlelerle açıklıyordu:
Bu operasyonun amacı, sekiz yıldır Kiev rejimi tarafından gerçekleştirilen zorbalık ve soykırıma maruz kalmış insanları korumaktır. Bu amaçla, Rusya Federasyonu vatandaşları da dahil olmak üzere sivillere karşı sayısız kanlı suç işleyenleri yargılamanın yanı sıra Ukrayna’yı demilitarizasyona [askersizleştirmeye] ve denazifikasyona [nazisizleştirmeye] çalışacağız. Ukrayna topraklarını işgal etmeyi planlamıyoruz. Kimseye zorla bir şey dayatma niyetinde değiliz.”[2]
Putin ayrıca “Ülkemize ve halkımıza tehdit oluşturmak için bize müdahale etmeye, hatta daha da fazlasını yapmaya çalışan herkes, Rusya’nın yanıtının net olacağını ve tarihinde daha önce hiç yaşamadığı sonuçlara katlanmak zorunda kalacağını bilmelidir” diyerek diğer devletleri de tehdit etti. İşgalden birkaç gün sonra da Putin, “NATO ülkelerinden gelen saldırgan açıklamalar” gerekçesiyle, ülkedeki nükleer caydırıcı güçlerin yüksek alarma geçmesi emrini verdi.
Elbette Putin’in tarihsel iddiaları da, Ukrayna’da Nazilerle mücadele ettiği iddiaları da birer yalandan ibaret. Bu yazıda öncelikle savaşın nedenleri ve yol açtığı sonuçlar analiz edilecek. Ardından Ukrayna’daki Naziler iddiası ele alınacak. Son bölümde de sosyalistlerin bu savaşa karşı nasıl tavır alması gerektiği tartışılacak.
Ukrayna işgalinin nedenleri
Bu satırlar yazıldığında Ukrayna savaşında 25 gün geride kalmıştı. Yazar Thomas de Waal’ın fark ederek kendi twitter hesabı üzerinden dünyaya duyurduğu, yanlışlıkla internete sızan bir habere göre Rusya iki gün içerisinde Kiev hükümetini düşürerek zafer kazanacağını bekliyormuş. RIA Novosti haber ajansı tarafından yanlışlıkla 26 Şubat 08:00’de yayınlanan makale günlerce sitede kalmıştı. Haberde şu cümleler yer alıyordu:
Bu sorun artık yok: Ukrayna Rusya’ya döndü. Bu, devletinin tasfiye edileceği anlamına gelmez, ancak yeniden yapılandırılacak, yeniden kurulacak ve Rus dünyasının bir parçası olarak doğal durumuna döndürülecek… Rusya sadece Batı’ya meydan okumakla kalmadı, aynı zamanda… Batı’nın küresel egemenlik döneminin tamamen ve kesin olarak sona ermiş sayılabileceği gösterildi. Yeni dünya, tüm medeniyetler ve güç merkezleri tarafından, doğal olarak, Batı ile birlikte (birleşik veya değil) inşa edilecek ama onların şartlarına ve kurallarına göre değil.[3]
Fakat öyle olmadı. Savaş iki günde bitmedi. Rusya 24 saat içerisinde Ukrayna hava üslerini ve donanmasını büyük oranda imha etmeyi veya etkisiz hale getirmeyi başarsa da Kiev düşmedi. Ukrayna’nın Rusça konuşan halkları Rus askerini olumlu karşılamadı. Ukrayna halkı işgalci güçlere karşı, Rusya’nın beklemediği şekilde direnmeye başladı.
Putin’in Ukrayna savaşını; Rusya’nın kendi etki alanı olarak gördüğü bölgelerde ve Rusya içerisinde ortaya çıkan toplumsal muhalefetin ve iki emperyalist kamp arası rekabette (Bir yanda ABD-NATO öbür yanda Rusya-Çin) ABD’nin göreli gerileyişi ile Batı kampının bölünmüşlüğünün yarattığı “fırsatların” bir sonucu olarak okumak mümkün.
Avrupa’nın 44 ülke içerisinde 3400 dolar kişisel gelir ortalamasıyla Moldova’dan sonraki en yoksul ikinci ülkesi olan Ukrayna (Belarus dahi 6.600 dolar gelir ortalaması ile sondan 7. sırada)[4] Afganistan’ın maruz kaldığı gibi esas olarak jeopolitik önemi nedeniyle işgale maruz kaldı.
İlk olarak, Rusya’da geçen yıl yapılan parlamento seçimleri öncesinde birçok şehirde binlerce insanın katıldığı eylemlerin yaşanmaya başlaması, muhalefet lideri Navalni’nin önce zehirlenmesi ardından hapse atılması ve seçimlerde en büyük muhalefet partisi olan Komünist Parti etrafında birleşen muhalefetin oylarını artırarak bazı şehirlerde başarılar kazanması içeride kaynayan bir kazan olduğunu gösteriyordu. 2014 yılında Rusya, Kırım’a asker gönderip ardından referandumla ilhak ettiğinde de Putin hiç beklemediği şekilde içeride büyük bir toplumsal tepkiyle karşılaşmıştı. Referandumdan sadece bir gün önce Moskova’da 50 bin kişi Kırım’ın işgaline karşı sokağa çıkmıştı. Savaş karşıtları “Putin, Ukrayna’dan defol” diye bağırıyordu.[5]
Bundan bir yıl önce Belarus devlet başkanı Lukaşenko’nun başkanlık seçimlerinde karşısına çıkan üç adayı da hapse attırıp seçimlerde yüzde 80 ile kazandığını ilan etmesi üzerine başlayan ve on binlerin aylarca sokağa dökülerek gerçekleştirdiği eylemler Putin açısından kabul edilemez duruyordu. Sınırında Batıya yakın yeni hükümet istemiyordu Putin ve Belarus’a asker göndermek dahil her tür desteğini açıkladı. Zaten Lukaşenko’ya verdiği bu destek sayesinde Rusya, Belarus sınırından Ukrayna’yı işgal etmiş durumda ve Belarus ordusunun da işgale destek verdiği söyleniyor.
Sadece Belarus’ta değil Kazakistan’da da bu yılın Ocak ayında binlerce kişi Rusya destekli iktidara karşı sokaklara çıkmıştı. Ve Rusya yine asker desteği göndererek iktidarın devrilmemesi için yardımcı olmuştu.
Ukrayna savaşının bir diğer nedeni de küresel kapitalist devletlerin emperyalist rekabetidir. Emperyalist bir dünya sistemi içerisinde kapitalist devletler arası rekabet sadece ekonomik alanda değil askeri alanda da yaşanıyor. Ayrıca emperyalist devletler birbirleriyle jeopolitik alanda da ittifaklar veya kamplar halinde rekabet ediyor.
ABD uzun zamandan beri dünyanın gerileyen ama hâlâ açık ara en büyük askeri gücü olmayı sürdüren ülkesi durumunda. Dünya Bankası verilerine göre ABD, 1960 yılında 1,4 trilyon dolarlık dünya ekonomisinde (Gayri Safi Yurtiçi Hasıla- GSYH) tek başına 543 milyar dolarlık üretim yapan bir güçtü. Çin ise sadece 60 milyar dolar üretim yapan bir ekonomiydi. 2020 yılında ise dünya GSYH toplamı 84 trilyon dolara çıktı. ABD yine 21 trilyon dolarlık bütçesiyle birinci konumda ama bu sefer Çin 15 trilyon dolar ile hemen arkasında yer alıyor. Yani ABD üretimdeki hegemonyasını hızla Çin’e kaptırmakta. Rusya ise 1,5 trilyon dolarlık GSYH’si ile ekonomik açıdan ABD’yi tehdit etmekten çok uzak. Hatta 1,8 trilyon dolarlık İtalya’nın, 2,66 trilyon dolarlık Hindistan’ın dahi gerisinde Rusya.
Askeri harcamalara bakıldığında ise ABD hala uzak ara önde ama Çin o alanda da ABD’ye yaklaşıyor. Stockholm Uluslararası Barış Enstitüsü’ne (SIPRI) göre ABD’nin 2020 yılındaki askeri harcamalar bütçesi 778 milyar dolar, Çin ise 252 milyar dolarla ikinci sırada. Fakat bu fark ekonomik alanda olduğundan çok daha büyük. Ama yine de ABD’nin ekonomik üstünlüğü kaybetmekte olması sebebiyle bu açık da kapanma eğiliminde. Rusya ise 60 milyar dolarlık askeri bütçesiyle oldukça geriden geliyor.[6]
Fakat bu tabloda dengeleri değiştiren bir etken var. SIPRI ve ICAN (Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya) raporlarına göre ABD’nin 6.450 kadar nükleer silahı varken Çin’in sadece 280 civarında nükleer başlığı var. Öte yandan Rusya, 6.850 nükleer başlık ile ABD’den daha fazla nükleer silah gücüne sahip.[7] Tabii, bu nükleer başlıkların gücü, kullanıma hazır olup olmaması gibi ayrıntılar da var ve bu silahların bilgisi ulusal güvenlik meselesi olduğu için farklı raporlar farklı sayılar veriyor. Her şeye rağmen ABD ve Rusya dünyanın açık ara en büyük ve birbirine denk nükleer gücü durumundalar. Yani Çin ile Rusya’nın oluşturduğu askeri ve ekonomik kamp, ABD ve Batı kampını her alanda tehdit eder konumda.
Putin, ABD’nin bu ekonomik gerileyişini fırsat bilerek askeri gücünü kullanarak küresel emperyalist sistem içerisindeki konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor.
Batı ile ilişkiden Batı düşmanlığına
Rusya, Putin liderliğinde toparlanana kadar, çok kutuplu denilen yeni dünya düzeninde AB ve NATO’nun etki alanına doğru ilerliyordu. O dönemde henüz Putin bile NATO karşıtı değildi. Aksine ilk kez Rusya devlet başkanı seçildikten sonra 2000 yılında David Frost’a verdiği bir mülakatta Rusya’nın NATO’ya üye olması ve NATO ile daha derinden bütünleşmesini istediğini söylemişti. “Terörizmle savaş” bahanesiyle ABD’nin Afganistan işgalini desteklemekle kalmamış, Orta Asya ülkelerini hava sahalarını ABD uçaklarına açmaya zorlamıştı.[8] Putin, hızla ülkenin fosil yakıt kaynaklarını yeniden devletleştirdi, küresel ölçekte petrol fiyatlarındaki radikal yükselişin de yardımıyla (1998’de 20 dolar civarı olan petrol varil fiyatları 2008’de 180 doları aşmıştı) ülke içerisinde özellikle orduyu toparlayarak istikrarı sağlamayı başardı. Ardından çevre ülkelere doğru etkisini genişletmeye başlayarak NATO ve Batı ile karşı karşıya gelmeye başlamıştı.
SSCB dağıldıktan sonraki ilk 10 yıl, diğer SSCB ülkelerinde olduğu gibi Rusya’da da hızla özelleştirme dalgasının yaşandığı bir dönemdi. Oligark denilen zenginler bu dönemde türedi. Ancak 2000 yılında başa gelen Putin yönetimi, diğer SSCB ülkelerinin aksine neoliberal politikalar izlemedi. Aksine başta fosil yakıt endüstrisi olmak üzere havacılık, silah sanayi gibi çok sayıda sektörde kamulaştırmaya gitti. Bu alanlardaki oligarkları ya zorladı ya da doğrudan hapse attırdı. Kendisi gibi eski KGB çevresinden bir kadro ile oligarklara karşı karma bir ekonomi modeline geçti, devlet işletmelerinin ekonomi içerisindeki payı arttı. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’na (EBRD) göre, kamu sektörünün Rusya’nın GSYİH’sındaki payı 2005’te yüzde 30’dan 2010’da yüzde 35’e yükselmişti.[9]
Bu sırada 2009 yılına kadar 12 eski SSCB devleti NATO’ya katılmıştı, bunlardan 11’i AB’ye de katıldı. 2014’te Gürcistan, Moldova ve Ukrayna, AB ile “Derin ve Kapsamlı Serbest Ticaret Anlaşması” imzaladılar. Ardından da Ukrayna ve Moldova’nın NATO üyeliği arzusu gündeme geldi. Bu, Rusya ve Avrupa sermaye blokları arasında Avrupa’yı, Rusya ve NATO askeri blokları arasında ise NATO’yu yani ABD’yi avantajlı konuma getiriyordu. Rusya kendi emperyalist çıkarları doğrultusunda bu duruma itiraz etmeye başladı.
Rusya için AB ve NATO genişlemelerinin ardından sınır çevresindeki ülkeler hayati bir öneme sahip hale geldi: Ukrayna, Belarus, Moldova, Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan ve Kazakistan. Hemen her birinde yaşanan toplumsal hareketlere Rusya’nın müdahale etmesinin nedeni buydu. En son Kazakistan’daki halk hareketinin bastırılmasına destek verdi. Ondan hemen önce de Belarus’ta halk hareketini bastırdı, Ermenistan’da çürümüş rejimi bir halk hareketiyle deviren Nikol Paşinyan da aynı dönemde Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’ı işgaline sessiz kalınarak cezalandırıldı. İki devlet arasında yapılan ateşkesin ardından Karabağ bölgesine Rus askerleri yerleşti. Gürcistan zaten halk ayaklanması sonrası Putin’in doğrudan müdahale ettiği ve bir bölgesini işgal ettiği ilk ülkeydi. Ancak bunlar arasında en büyüğü ve Batı’ya en yakınlarından olan Ukrayna en önemli ülke konumundaydı, Rusya için.
Bu tabloya bakıldığında, Nancy Lindisfarne ve Jonathan Neale’in işaret ettikleri gibi küresel demokrasi hareketi ve iklim adaleti hareketinin Putin rejimini iki açıdan endişelendirdiği görülebilir. İlki, kendisi için hayati önemdeki gelir kaynaklarını tehdit ediyor oluşları, ikincisi Rusya’nın etki alanı olarak gördüğü ülkelerdeki rejimleri sarsmış olmaları.[10] İçeride ve çevresindeki her bir demokrasi hareketini şiddetle ezmesi ve baskıcı, otoriter rejimleri desteklemesi bu yüzden. Ukrayna’daki demokrasi ve yolsuzluk karşıtı hareket de Rusya için bu anlamıyla büyük bir tehdit, ama Putin ideolojik olarak tam aksine Ukrayna’da Nazizm ile mücadele ettiği şeklinde açıklıyor bunu. Tabii, Putin’in Ukrayna’da başarısız olması içeride ve çevre ülkelerde yeni bir toplumsal hareket dalgasının başlaması ihtimalini de ortaya çıkarıyor.
Tüm bunların yanında bir de uyulmayan uluslararası anlaşmalar var. Rusya, Ukrayna’nın Minsk Anlaşması’na uymadığını söylüyor. Donbas’taki çatışmaların nedeni buydu. 2014-2015’te Fransa ve Almanya’nın garantörlüğünde Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan Minsk Anlaşmalarına göre Ukrayna yönetiminin, Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetlerinin temsilcileriyle oturup yeni statüyü belirlemesi gerekiyordu. Ukrayna “terörist” ilan ettiği ayrılık isteyen gruplarla görüşmedi. Öte yandan Rusya da 1994’te imzalanan Budapeşte Protokolü’nü ihlal ediyor. Rusya, Ukrayna, İngiltere ve ABD tarafından imzalanan Budapeşte Protokolü ile hiçbir ülkenin Ukrayna’ya karşı güç veya tehdit kullanmayacağı, ülkenin egemenliğine ve mevcut sınırlarına saygı duyulacağı sözü verilmişti. Ukrayna, bu güvenlik garantisi ile SSCB döneminde ülkesine yerleştirilen 3 binin üzerinde nükleer silahı Rusya’ya teslim etmişti. Uluslararası anlaşmalar bizzat ABD ve NATO tarafından defalarca delindiği için Rusya da bir kez daha tüm anlaşmaların aksine bir işgale kalkışabiliyor. Yani değişmekte olan güç ilişkileri içerisinde işlemeyen bir uluslararası sistem var ve bu durum da büyük emperyalist veya bölgesel alt-emperyalist devletlerin kolayca silaha başvurmasına neden oluyor.
İşgalin insani etkileri
Savaşın bölgesel ve ekonomik etkilerine geçmeden önce neden olduğu insani kayıplarla başlamak gerekiyor. Bu yazının kaleme alındığı Mart’ın üçüncü haftasında BM’nin resmi açıklamasına göre 25 gündür süren savaşta ölen sivillerin sayısı, 109’u çocuk olmak üzere 800’ü aşmıştı. Savaş nedeniyle yerinden olanların sayısı Birleşmiş Milletler (BM) açıklamasına göre 10 milyonu aştı ve bunun 4 milyon kadarı yurt dışına giderek mülteci durumuna düştü. Savaş Ukrayna’da 100 milyar dolarlık bir altyapı yıkımı yaratmış durumda.[11] İki taraftan ölen askerlerin gerçek sayısı ise propaganda savaşları nedeniyle tam olarak bilinemiyor. İki taraf da kendi tarafından kayıpları az, karşı tarafın kayıplarını ise çok gösteriyor ama bilinen bir gerçek var ki iki taraftan da yaklaşık 10 bin askerin öldüğü tahmin edliyor.
Ukrayna’nın doğu sınırında süren savaş Kiev ve batı kentlerine göre çok daha yıkıcı. Bu bölgede bazı kasabaların yok olduğu söyleniyor. Hemen her gün çalan sirenlerle birlikte yüz binlerce kişi sığınaklara ve metro duraklarına giriyor. Pandemiye rağmen binlerce kişi metro vagonlarında ve istasyonlarda uyuyor. Düşen bombalardan ve füzelerden sivillerin yaşadığı apartmanlar, kamu binaları ve hastaneler de nasibini alıyor. Elektrik ve doğalgaz kesintileri, gıda tedariki, ilaç kıtlığı sıradan insanların yaşamını alt üst etmiş durumda.
Sayısı 4 milyonu aşan mültecilerin en yoğun olarak kaçtığı ülke Polonya, daha sonra da Macaristan, Moldova, Romanya, Rusya ve Belarus geliyor. Fakat mülteciler arasında da beyaz ve heteroseksüel olmayanlara yönelik ayrımcılık uygulanıyor. Siyah, Orta Doğulu ve Asyalı Ukrayna vatandaşları veya öğrenci ve göçmenler sınırlarda sorun yaşıyor. Sonuçta Polonya ve Macaristan gibi sınır ülkeler ırkçı, göçmen düşmanı hükümetler tarafından yönetilmekte olduğu için, beyaz olmayan Ukraynalılar büyük engellerle karşılaşıyor ve ayrımcılık yaşıyor.
Ukrayna yönetimi savaşla birlikte seferberlik ilan ettiği için 18-60 yaş arası her erkek askere gitmek durumunda. Göç yollarında durdurulan kafilelerden erkekler zorla ayrılarak askere alınıyor. En büyük sorunu ise translar ve geyler yaşıyor. Nüfus cüzdanlarında erkek yazan translar askere gitmek zorunda, ancak ordunun translara hiç de iyi gözle bakmadığı bir gerçek. Translar cephede ölmek kadar cephe gerisinde de transfobik cinayetlere kurban gitmekten endişe duyuyor.[12]
Bir de engelliler meselesi var. Avrupa Engelliler Forumu’na göre Ukrayna’da 2,7 milyon engelli bulunuyor. Bir başka STK’ya göre Kiev’de kuşatma altında olduğunu bildikleri 1247 engelli ailesinden sadece 20 ila 50’sinin, yani yaklaşık 260 kişinin Kiev’den kaçabildiği belirtiliyor. Engelli aileler sığınaklara dahi gidemiyor.[13]
Ayrıca Rusya’dan da dışarıya bir göç var. On binlerce kişi zorla askere alınmamak için, ekonomik yaptırımlardan etkilenmemek için, savaşa hayır eylemlerine katıldıkları için ya da artık daha fazla Putin rejimi altında yaşamak istemedikleri için ülkeyi terk etmeye başladı. Savaş başladıktan bu yana Gürcistan’a 20 bin Rusya vatandaşının kaçtığı tahmin ediliyor. Ermenistan, Özbekistan, Kazakistan ve Kırgızistan gibi ülkelere de çok sayıda kişi gitti. Türkiye’ye gelen binlerce Rus vatandaşı var.
Tüm bunların yanında insani felaketi katlayacak bir de nükleer patlama veya sızıntı tehlikesi baş göstermiş durumda. Ukrayna’nın aktif durumda olan 15 nükleer reaktörünün yedisinin güvenlik nedeniyle fişi çekildi fakat diğer sekizi hala çalışıyor. Üstelik çalışır durumdaki reaktörlerin ikisi Rusya’nın ele geçirdiği Zaporijya nükleer santralinde bulunuyor. Rusya ordusu bu santrali ele geçirmeye çalışırken bir ek binayı füzeyle vurmuştu ve santral binası alev alev yanmıştı. Rusya’nın daha ilk günlerde ele geçirdiği Çernobil santralinde de sık sık elektrik kesintisi yaşanıyor ve zaten dünyanın en büyük nükleer faciasına sebep olmuş olan santraldeki radyoaktif atıkların güvenliğini tehlikeye sokuyor.
Rusya’da savaş karşıtlığı
Putin’in ilan ettiği savaş tüm yıkıcılığıyla sürerken Rusya dahil dünyanın dört bir yanında savaş karşıtları sokakları doldurdu. Her ne kadar Irak’ın işgali dönemindeki kadar birleşik ve kitlesel olmasa da yine de yüz binler “savaşa hayır” dedi.
Savaş başlar başlamaz ilk ses çıkaranlar; Rusya’daki muhalif yayınlar, gruplar, bilim insanları ve sanatçılar oldu. Ardından savaş karşıtı gösteriler beklenmedik bir şekilde ülke çapına yayıldı. Rusya’da zaten çok az sayıda bağımsız veya muhalif basın kuruluşu kalmıştı. Bunlardan en önemlisi olan Nobel ödüllü gazeteci Dmitriy Muratov’un Genel Yayın Yönetmeni olduğu Novaya Gazete “Keder içindeyiz… gezegenimizdeki hayatı yalnızca küresel bir savaş karşıtı hareket kurtarabilir” cümlelerinin yer aldığı bir açıklama yaptı.
Bu ilk açıklamanın ardından arka arkaya açıklamalar geldi. İnsan hakları savunucusu Lev Ponomavyov tarafından başlatılan savaş karşıtı imza kampanyası birkaç saat içinde 150 bin kişiye ulaşırken ilerleyen günlerde 1,2 milyon imzayı buldu. 250’den fazla gazeteci, Ukrayna’ya saldırıyı kınayan bir açık mektup yayımladı. 194 belediye meclis üyesi “Savaşa hayır” başlıklı mektuba destek verdiklerini açıkladı. Moskova’da bir devlet tiyatrosunun yönetmeni olan Yelena Kovalskaya, “Bir katil için çalışıp ondan para almak imkânsız” diyerek istifa ettiğini duyurdu.[14] 30 bağımsız Rus medya kuruluşu bir araya gelerek ortak bir koalisyonda, “Rusya’nın başlattığı katliama” karşı çıktıklarını açıkladı.[15] 664 Rus araştırmacı ve bilim insanı “Ukrayna’ya Yönelik Savaş Eylemlerinin Derhal Durdurulmasını Talep Ediyoruz” diyen bir açıklama yaptı.[16] 17 Rus yazar “Bu Haksız Savaş Durdurulmalı” bildirisini ilan etti.[17] Rusya çocuk yayıncıları, yazarları, şairleri, çevirmenleri ve editörlerinden oluşan bir başka grup açık mektup yazarak Rus siyasetçilerini suçladılar ve açıkça Ukrayna’nın işgal edildiğini belirttiler.[18] 1836 Rusya vatandaşı coğrafyacı Putin’e bir açık mektup yazarak “Savaş Operasyonları Hemen Sona Ermelidir!” dediler.[19]
Rusya’nın iklim hareketi Fridays for Future, Rusya sosyal medya hesaplarından açıkça Putin’in savaşına karşı olduğunu “Hükümetimizin eylemleri bizim eylemlerimiz değildir” diyerek ilan etti ve savaşın ekonomik kaynağının fosil yakıtlar olduğunu açıkladı.
Uluslararası sendikal hareketin bir parçası olan ve 20 sendikanın bir araya geldiği 2 milyon üyeli Rusya İşçi Konfederasyonu (KTR) savaşa karşı bir açıklama yaparak iki ülkenin işçilerinin çıkarının militarizme karşı çıkmak olduğunu vurguladı.[20]
Rusya ve Ukrayna’nın çeşitli bölgelerinde faaliyet gösteren anarşist gruplar da Rusya’nın işgaline tavır alan bildirilerinde şunu söylemişleri: “Bu, Rusya’nın emperyalist saldırganlığının bir eylemidir. Ukrayna devleti hakkında herhangi bir yanılgıya sahip değiliz, ancak bizim için bu hikayedeki ana saldırganın Ukrayna olmadığı açıktır ve bu durum iki eşit kötülük arasında bir karşılaşma değildir.”[21] Rusya’daki birkaç sosyalist grup bir araya gelerek “Düşmanlarımız Kiev ve Odesa’da değil, Moskova’da. Onları kovmanın zamanı geldi” diyen bir manifesto yayımladı.[22]
Rusya’da savaşa karşı 80’den fazla kentte her hafta sonu eylemler düzenleniyor, en az 14 bin kişi gözaltına alınmıştı. Polis o kadar tavizsiz ki pankart açan herhangi bir gösterici saniyeler içerisinde şiddetle gözaltına alınıyor, genellikle serbest bırakılmayıp tutuklanıyor ve 15 yıl hapis cezasıyla yargılanıyor.
En son Kanal 1 isimli devlet kanalında haber sunucusu olan Marina Ovsyannikova canlı yayında savaşı protesto etti. Daha önceden çektiği videoyu da paylaşan Ovsyannikova, bugüne kadar rejimin yalanlarını okuduğu için özür diledi ve artık bunun bir parçası olmak istemediğini duyurdu. Ovsyannikova bulduğu toplumsal destek sayesinde sadece 200 dolar para cezası verilerek serbest bırakıldı ama ileride başına ne geleceği belli değil.
Rusya’da eylemlere katılan sosyalist bir savaş karşıtı, tüm bu baskılara rağmen sokaklara inen on binlerce kişinin önceki toplumsal eylemlerden farkı hakkında, Amerikalı sosyalist yayın organı Jacobin dergisine şu yorumu yaptı: “Temel fark, kalabalığın ne kadar genç olduğu. Neredeyse herkes otuz beş yaşın altında, çoğunlukla genç yetişkinler ve hatta reşit olmayanlar diğerleriyle birlikte polis tarafından tutuklanıp gaddarca dövülüyor. Önceki yıllarda muhalefet protestolarının önemli bir bölümünü oluşturan daha yaşlı entelektüel kesim neredeyse yok. Çok fazla kadın var, her zamankinden daha fazla diyebilirim.”[23]
Yekaterinburg kentinden Rusya Sosyalist Hareketi üyesi bir başka sosyalist de şunları söylüyor aynı röportajda: “Meydan çok genç yaştaki insanlarla doluydu, yirmili yaşlarda bu kadar çok insanı bir protestoda daha önce hiç görmemiştim. Miğferli bir polis gücü bizi küçük gruplara dağıtana kadar “savaşa hayır” ve “Putin istifa” diye bağırdık.”
Moskova’dan İstanbul’a kaçan bir gazeteci de bir röportajda “İlk gün sokağa çıkan kişiler 20-25 yaşlarındaydı ve çoğunluğu üniversiteli. Gözlerini Putin’e açmışlar” diyordu. Üstelik Rusya’da eylem yapmanın güçlüğünü büyük kentlerde her yeri kaplayan yüz tanıma teknolojili kameraları, 5 bin euroya kadar varan cezaları ve 15 yıl hapis cezasını akılda tutmak gerektiğini söyledi.[24] Putin’in ayrıca eylemciler için söylediği son derece sert tehditler de var. Türkiye’deki “kokteyl terör örgütleri” ve Soroscular suçlamalarının bir benzerini kullanan Putin “Batı, toplumumuzu bölmek istiyor. Rusya’da sivil çatışmayı kışkırtmak için beşinci kolu kullanıyor… Rus halkı, gerçek vatanseverleri pisliklerden ve hainlerden her zaman ayırt edecek ve onları yanlışlıkla ağızlarına giren bir sinek gibi tükürecektir” dedi.
Büyük çoğunluğunu gençler oluşturmakla birlikte, savaş karşıtlarının içinde kelimenin gerçek anlamıyla 7’den 77’ye herkes var. Ukrayna Büyükelçiliği’nin önüne anneleriyle birlikte çiçek bırakan 7 ila 11 yaşlarındaki 5 çocuk da gözaltına alınarak parmaklıklar ardına kondu. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerin aylarca süren ablukası altındaki Leningrad’dan sağ kurtulmayı başaran ve bugün 77 yaşında olan Yelena Osipova da bu eylemlerdeydi. Osipova, eyleme “Bu savaşa gitme oğlum! Ve askerler silahlarınızı bırakın, gerçek birer kahraman olun! Vurmayın!” yazılı pankartlarla katıldı ve gözaltına alındı. Serbest kaldıktan sonra da eylemlerine devam etti Osipova.
İşgalin bölgesel ve küresel etkileri
İşgalin bu insani etkilerinin ve tetiklediği savaş karşıtı hareketin yanı sıra çok sayıda bölgesel ve küresel gelişmeye yol açan etkileri var. Bu etkiler tüm dünya için olumsuz sonuçlar doğuruyor.
Militarizmin tehlikeli tırmanışı
Savaş zaten ABD, AB ve Çin gibi küresel emperyalist güçlerin silahlanmaya hız verdiği bir dönemde son derece tehlikeli bir askeri kamplaşmayı tetiklemiş durumda. Aslında Ukrayna’nın işgaline kadar NATO kendi içinde bölünmüş haldeydi. Fransa Cumhurbaşkanı Macron 2019’un sonunda “NATO’nun beyin ölümü gerçekleşti” şeklinde bir açıklamada bulunmuştu. Suriye ve Libya savaşlarında ortak bir tavır alınamıyor hatta Fransa ve Türkiye sık sık gerilim yaşıyordu. Yunanistan da Türkiye ile Doğu Akdeniz’de fosil yakıt arama meselesi ve mülteci göçü nedeniyle askeri gerilim yaşarken, Almanya ve Fransa da ciddi ayrılıklar yaşıyordu. Trump döneminde ABD, NATO’ya eskisi kadar bütçe ayırmak istemediğini belirtmişti. Tüm bu dağınıklık Ukrayna savaşıyla birlikte ABD lehine toparlanmış gibi görünüyor.
Ukrayna işgali başladıktan birkaç gün sonra Macaristan ülkenin batısına NATO askeri konuşlandırılmasını onaylayan bir kararname imzaladı ki Macaristan’ın aşırı sağcı lideri Orban uzun zamandır Batı dünyasından kopmuş sayılırdı. Tarafsız ülkeler olarak bilinen Finlandiya ve İsveç, NATO üyeliğini ilk kez bu kadar yoğun bir şekilde tartışmaya başladı. NATO üyesi Doğu Avrupa ülkelerine silah, asker ve savaş uçağı yığınağı yapılmaya başlandı. Ukrayna, NATO devletleri tarafından ve hatta İsveç gibi tarihsel olarak tarafsız kalmış devletler tarafından dahi silahlandırılıyor. Bosna-Hersek NATO’ya üye olabileceğini açıkladı. Buna Rusya’nın Saraybosna Büyükelçisi Igor Kalabuhov çok sert bir açıklamayla yanıt verdi ve Ukrayna’yı örnek göstererek tehdit etti. Aynı günlerde Kosova da, NATO’ya üye olma isteğini Cumhurbaşkanı Vjosa Osmani’nin ABD Başkanı Joe Biden’a yazdığı mektupla dile getirdi.[25] ABD, NATO üyesi Bulgaristan’a daha fazla birlik ve teçhizat gönderileceğini açıkladı.
Almanya, ordusunun modernizasyonu için ek 100 milyar euro ayıracağını, 35 adet F-35 savaş uçağı alacağını ve savunma bütçesini ülke bütçesinin yüzde 2’sinin üzerine çıkaracağını duyurdu. NATO ülkelerinin GSYH’lerinin en az yüzde 2’sini savunma bütçesine ayırması gerekirken, Almanya bunu uzun yıllardır yapmamakla eleştiriliyordu, ancak şimdi yeni sol koalisyon hükümeti, Ukrayna savaşı üzerine savunma bütçesini artıracağını açıkladı.[26] Fransa Cumhurbaşkanı Macron, 3 Mart’ta yaptığı açıklamada, miktar vermeden savunma yatırımlarına bütçeden daha fazla pay ayıracaklarını söyledi. Ukrayna’daki çatışmalardan doğrudan etkilenen Polonya, savunma bütçesini önümüzdeki yıl yüzde 3’e çıkaracak.
AB’nin ortak savunma politikasına katılmama koşuluyla Kopenhag Kriterleri’ni kabul eden Danimarka, Haziran ayında bu konuda bir referandum düzenleyecek ve savunma bütçesini gelecek yıl yüzde 2’nin üzerine çıkaracak. Danimarka ayrıca AB üyesi olsa da AB askeri işbirliği sistemine üye değildi. Savaşla birlikte bu sisteme de girme kararı aldı. Fransa ise bu arada NATO’dan bağımsız bir Avrupa Ordusu kurulması fikrini tekrar yükseltmeye başladı.
Öbür tarafta Rusya’nın Avrupa’daki tek müttefiki ve işgal ortağı Belarus 27 Şubat’ta referanduma giderek ülkeye Rus nükleer silahlarının yerleştirilmesine onay veren anayasa değişikliğini kabul etti.
Fosil yakıtların geri dönüşü
IPCC raporları gezegen için kırmızı alarm vermiş, dünya devletleri kömürden çıkış ve 2050 net sıfır hedeflerini tüm yetersizliklerine rağmen ilan etmişken savaş, fosil yakıtlara bir geri dönüş sağlamış gibi görünüyor.
Önce Rusya’nın fosil yakıt gelirlerini vurmak için arka arkaya bazı kararlar alındı. Almanya Kuzey Akımı 2 boru hattını askıya aldı. Ancak Rusya’dan gelen fosil yakıtlara yüksek bağımlılığı nedeniyle nükleer enerjiden çıkış projesini de durdurdu. Dahası Almanya Yeşiller Partisi’nden Ekonomi Bakanı Robert Habeck, “Kısa vadede bir önlem olarak kömürle çalışan santralleri beklemede tutmamız ve hatta çalışmalarına izin vermemiz gerekebilir” şeklinde bir açıklamada bulundu. Almanya’nın hemen ardından Belçika da 2025 yılına kadar tüm nükleer santrallerini kapatma kararını yeniden gözden geçireceğini açıkladı.
ABD yönetimi Rusya’dan fosil yakıt ithalatını yasakladı. İngiltere de benzer bir adım atarak, Rusya’dan petrol mamulleri alımını 2022 yılı sonuna kadar sıfıra indirme kararı aldı. ABD’nin petrol ve işlenmiş petrol ürünleri ithalatının yaklaşık yüzde 9’u Rusya’dan geliyor. İngiltere ise bütün petrol ihtiyacının yüzde 6 kadarını Rusya’dan temin ediyor. Ancak Avrupa fosil yakıt ihtiyacının yüzde 40’ını Rusya’dan karşılıyor. Almanya ise fosil yakıt ithalatının yüzde 50’den fazlasını sağlıyor. Bu bağımlılık nedeniyle Avrupa; ABD ve Birleşik Krallık gibi ithalatı tamamen kesme kararı alamadı ve bağımlılığı azaltmak için nükleer ve kömüre geri dönüş sinyalleri veriyor.
Bu kararların ardından diğer ülkelerden fosil yakıt üretimini artırma adımları geldi. Her ne kadar ABD, Rusya’dan alınan fosil yakıtlara pek bağımlı değilse de hem Avrupa’yı Rusya’nın vanaları kapatma tehdidine karşı desteklemek, hem de fosil yakıt fiyatlarının küresel yükselişini durdurmak için çeşitli adımlar atıyor. Venezuela’ya yönelik petrol ambargosunu kaldırmak için yıllar sonra bu ülkeyle resmi görüşmelere başladı. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Katar’a üretimi artırmaları yönünde baskı yapıyor. Hatta ambargo uyguladığı İran’la yeniden masaya oturabileceğini dahi açıkladı. Bu gelişmeyi fırsat bilen Amerikalı fosil yakıt şirketleri de hemen yeni fosil yakıt çıkarma izni başvurularında bulundu. Oysa ABD, 2050’de net sıfır karbon hedefleri doğrultusunda fosil yakıt çıkarma izinlerini sınırlandırıyordu. Common Dreams sitesinde yer alan bir makalede American Petroleum Institute’ün (API) yeni izin başvurusu yaptığını, 25 Cumhuriyetçi Parti senatörünün Biden yönetimine “ulusal enerji güvenliğini” sağlamak için yerli fosil yakıt şirketlere üretimi artırmasına izin vermesi çağrısı yaptığını yazdı. Ancak makalede şirketlerin yükselen fiyatlar karşısında üretimi artırmalarını engelleyen bir durum olmadığını, şirketlerin aslında daha fazla devlet desteği istediği yorumunda bulundu.[27]
Rusya uluslararası sistemin dışına itiliyor
Rusya, Avrupa Konseyi üyeliğinden ayrıldı. Savaşın devam ettiği Ukrayna bizzat devlet başkanı Zelenski’nin ağzından “NATO’ya üye olma ihtimalinin olmadığını anladıklarını” duyurdu ama bunun yerine Avrupa Birliği’ne üyelik başvurusunda bulundu. Ukrayna’nın hemen ardından Rusya’nın tehdidi altında olan diğer ülkeler Gürcistan ve Moldova da AB’ye acil ve özel üyelik başvurusu yaptı.
Rusya ve oligark denilen Rus aşırı zenginlerine yönelik yaptırımların yanı sıra Rus bankaları uluslararası bankacılık sisteminden dışlandı. Uluslararası bankacılık ödeme sistemi olan SWIFT’ten çıkarıldı. Mastercard ve Visa artık Rusya’da geçmiyor. ABD başkanı Biden, Rusya için “IMF ve Dünya Bankası’ndan borç almasını engelleyeceğiz” açıklamasında bulundu.
Küresel zincirler Rusya’daki zincir mağazalarını teker teker kapatıyor. Rus mallarına yönelik çok ciddi bir ambargo uygulanmaya başlandı. Sosyal medya platformları Rus medyasının veya Rusya yanlısı hesapların yayınlarına izin vermiyor.
Suudi Arabistan ve ABD’den sonra dünyanın üçüncü büyük petrol üreten ülkesi olan Rusya’nın ekonomisi fosil yakıt sektörüne bağımlı. Dünya finans ve bankacılık sisteminden çıkarılması, ticaret yasakları gibi uygulamalar yeni soğuk savaş da denilen bu dönemde ABD-NATO kampının karşısındaki esas güç olan Çin’e yarıyor. Çin tüm yaptırımlara karşı çıkıyor. Çin bankaları Rusya’da Visa ve Mastercard işlemlerini durduran Batılı bankaların yerini alıyor.[28] Batılı zincir mağazalar yerlerini aynı ürünlerin Çinli versiyonlarına bırakabilir deniyor, çünkü aslında birçok meşhur uluslararası marka ürünlerini zaten Çin ve diğer Asya ülkelerinde üretiyor. Aynı ürünlerin Çin üzerinden farklı bir marka ile dağıtılması mümkün. Fakat yine de küresel başat güç olma yolunda ilerleyen Çin dünyadan bu şekilde tecrit edilmeyi göze almayacaktır. Bu nedenle Rusya’ya yönelik yaptırımlara karşı çıksa da tarafsız olduğunu belirtiyor ve Çinli şirketler Batı ile ilişkilerini düşünerek zaman zaman yaptırımlara katılabiliyor.
Her şeye rağmen Rusya’nın küresel sistemin dışına itilmesi Rusya’yı Çin’in askeri ve ekonomik desteğine muhtaç hale getiriyor ki daha önce de belirttiğim üzere ABD’nin emperyalist dünya sistemi içerisindeki en büyük rakibi Rusya değil Çin’dir.
Maidan hareketleri
Günümüzde gerçekleşen her olay bir dizi tarihsel ve toplumsal gelişmelerin sonucu. Ukrayna’daki gelişmeleri de savaşa evrilten olaylar dizisinin de 2013’te başlayan ve 2014 Şubatında iktidar değişikliğine yol açan Maidan isimli Kiev’deki kent meydanının işgal edilmesi nedeniyle Euromaidan hareketi denilen hareket ile başladığı söylense de Ukrayna’da son 30 yılda üç ayrı Maidan hareketi yaşandı ve her biri bugünkü gelişmeler açısından önemli sonuçlar doğurdu.
Sovyet döneminde Maidan işgali
İlki 1990’da SSCB henüz dağılmamışken yaşanmıştı. Maidan öğrenciler tarafından özgürlük talebiyle işgal edilmişti. Öğrenciler 1989’da yaşanan iki büyük olaydan etkilenmişlerdi. İlki Sovyet coğrafyasını sarsan ve on binlerin katıldığı maden işçileri grevleri ve meydan işgalleriydi. Bu dalgaya bugün adından çok söz edilen Donetsk maden işçileri de katılmıştı. Bir de aynı yıl Çin’de öğrenciler tarafından Tiananmen Meydanı işgal edilmişti. Bu iki gelişme Ukraynalı öğrencileri tetikleyen motivasyonu yarattı ve meydan işgali başladı. Hızla genişleyen eylemler sonucu ülkede bağımsızlık referandumu yapıldı. Katılımın yüzde 84 olduğu referandumda ülkenin her bir şehrinde, Donetsk ve Luhansk dahil, yüzde 80 üzeri ezici çoğunlukla bağımsızlığa evet oyu çıktı. Bunun tek istisnası Kırım oldu. Kırım yüzde 54 ile bağımsızlık için en düşük evet oyu kullanan yer oldu.[29] Fakat devlet kapitalizmi yerine kurulan yeni rejim, yani piyasa kapitalizmi milyonların hayatını daha da kötüleştirdi.
Ukrayna, SSCB sonrası tüm diğer devletlerde de uygulandığı gibi “Şok Terapisi” uyguladı. IMF tarafından Ukrayna’ya 40 milyar dolarlık bir kurtarma paketi verildi ve anlaşmanın bir parçası olarak devlete ait 342 işletme özelleştirildi. Maaş ve emeklilik kesintileri ile birlikte kamu sektörü istihdamı yüzde 20 oranında azaltıldı, sağlık hizmetleri özelleştirildi, kamu eğitimine yapılan yatırımlar azaltılarak üniversitelerin yüzde 60’ı kapatıldı.[30] 1993-1995 arasında yıllık enflasyon yüzde 2 bin gibi olağanüstü bir düzeydeydi.
Elbette bunun sonucu eski “komünist” üst düzey bürokratların bir kısmının ülkeyi yağmalayan oligarklar olarak ortaya çıkması oldu. Geçmişte nomanklatura denilen bu eski Sovyet bürokrasisi, ordu ve Komünist Partisi içerisindeki konumları sayesinde özelleştirmelerden faydalanarak özelleştirilen dev tesislerin yeni sahipleri oldular. Ya da bu gruplarla olan ilişkileri sayesinde çoğunlukla mafyatik ilişkileri olan genç işadamları ülkenin yeni egemen sınıfı içerisinde yerlerini aldı. Bunlar arasında en önemlilerden biri, Ukrayna’nın 2000’li yıllar boyunca en zengin işadamı olmayı sürdüren, Kırımlı Rinat Ahmedov oldu. 1990’larda bir girişimci için genç denilebilecek bir yaşta ülkenin doğusundaki bazı madenlerin ve şirketlerin sahibi olarak ortaya çıktı. 2021 yılında Ahmedov, dünyanın en zengin 327. kişisiydi. 2006-2012 arasında Rada da denilen Ukrayna Parlamentosu’nda, Rusya yanlısı ve 2014’e kadar da birinci parti konumundaki Bölgeler Partisi milletvekiliydi. Shaktar Donetsk futbol kulübünün de sahibi olan Ahmedov, özellikle enerji sektörünü kontrol eden bir oligarktı. Ülkenin doğusundaki kömür madenlerine sahip olarak kömür ticareti yapmasının yanı sıra 2000 yılında kurduğu System Capital Management Group (SCM) şirketi ile servetine servet kattı. SCM; madencilik, çelik, bankacılık, sigortacılık gibi alanlarda 500’den fazla şirketin bulunduğu ve 200 bin civarı çalışanı olan dev bir holding, yani tekelci bir sermaye grubu. Ahmedov bu zenginliğini tekelinde bulunan sektörleri dış yatırımcılara büyük oranda kapatarak sağlamıştı ki bu dönem Ukrayna işçi sınıfının enflasyon ve yoksulluk içerisinde ezildiği, aynı zamanda da ölümlü kömür madenleri kazalarında dünya birincisi olduğu bir dönemdi. Fakat Ahmedov’un Maidan hareketi öncesinde net 18 milyar dolar olan şahsi serveti 2014’te biraz sonra anlatılacak ikinci Maidan hareketi sonrası iktidarın değişmesinin ardından 2021 yılında 8,5 milyar dolara geriledi[31]. Ahmedov, Donets ve Luhansk cumhuriyetleri ilan edildikten sonra özerkliği savunarak arabulucu rolü üstlenmeye çalışmış, Zelenski seçildikten sonra ise yolsuzluğa karşı mücadelede hedef konumuna gelmişti. Bu örnek Ukrayna egemen sınıfı arasındaki mücadeleyi göstermesi açısından küçük de olsa önemli bir gösterge. Rusya ve Batı yanlılığının ülke egemen sınıfının farklı çıkarlarını temsil ettiğini ortaya koyuyor.
Chris Kaspar de Ploeg’un Ukraine in the Crossfire kitabında[32], Ukrayna’nın doğu ve güney bölgelerinin SSCB döneminde sanayileştiğini, 1991’de SSCB’nin dağılmasından sonra ekonomik olarak Rusya ile ticaretin önemli bir yer tutmaya devam ettiğini anlatıyor. Bu durumun bir sonucu olarak da hemen her seçimde Rusya yanlısı partiler birinci oluyor bu bölgelerde.
Turuncu “devrimin” Maidan’ı
1990’ları yukarıda anlatıldığı gibi büyük sorunlarla geçiren Ukrayna’da halk, 2004 yılında bir kez daha ayaklandı. Devlet Başkanı Leonard Kuçma, Ukrayna egemen sınıfındaki bölünmenin de bir sonucu olarak Batı ile Rusya’ya eşit mesafede durmaya çalışan politikalar izliyordu. Bir yandan Irak’a asker gönderirken aynı zamanda Rusya ile de yakın ilişkilerini sürdürüyordu. Ancak bir yandan Putin Rusyası öbür yandan ABD ülkeyi egemen sınıflar üzerinden adeta ikiye ayırmıştı ve 2004’ün Kasım ayındaki seçimlerde bu iki egemen sınıfı temsil eden iki ayrı başkan adayı vardı. Birisi Batı yanlısı Yuşçenko, diğeri Rusya yanlısı Yanukoviç. Yanukoviç aynı zamanda Kuçma iktidarının da başbakanıydı ve 2000’lerde yaşanan gazeteci suikastleri ve birçok yolsuzluk suçlamalarında iktidarın parçası konumundaydı.
Kasım ayında yapılacak seçimler öncesi Kuçma ve Yanukoviç ikilisi iktidar gücünü kullanarak Batı yanlısı Yuşçenko’ya devlet televizyonlarında yer vermiyordu. Üstelik seçimlere haftalar kala Yuşçenko zehirlendi. Bu zehirlenme yoluyla gerçekleştirilen suikast olayları, sonraki yıllarda da birçok Putin karşıtının başına gelecekti. Yuşçenko uzun süre kampanya yapamadı. Tedavi sonrasında kampanyasına döndüğünde ise yüzünde büyük deformasyon, yüzünün yarısında felç ve tek gözünde sorunlar vardı. Bu şekilde kampanya yapmak durumunda kalmıştı.
Yanukoviç bu şekilde hem devlet desteğini hem de Putin’in desteğini almışken Yuşçenko da ABD’nin desteğini arkasına alıyordu. Daha seçimlerden iki yıl önce ABD destekli Sivil Toplum Kuruluşları üzerinden Yuşçenko lehine bir kampanyaya başlandı ve ABD bu kampanyaya 65 milyon dolarlık destekte bulundu. Seçim hilelerini engellemek için 150 bin kişi seferber edilip eğitildi. 10 bin kamera ile seçim sandıkları izlendi.[33]
21 Kasım 2004’teki seçimlerde sandık çıkış anketleri, Batı yanlısı Yuşçenko’nun zehirlenerek suikaste uğraması ve kampanyasını doğru düzgün yapamamasına rağmen yüzde 11 ile önde olduğunu gösteriyordu. Fakat resmi açıklama Rusya yanlısı Yanukoviç’in yüzde 3 ile kazandığı şeklindeydi. Bunun üzerine daha o gün binlerce kişi Maidan’a çadır kurarak beklemeye başladı. Maidan’da rock konserleri, gıda dağıtımı, medya paylaşımları son derece düzenli bir şekilde yapılıyordu ve Yuşçenko’nun partisi tarafından planlı bir şekilde yürütüldüğü söyleniyordu. Ancak yine de SSCB sonrası yolsuz ve otoriter bir devlet rejimine karşı değişim talebini de içerdiği için gösteri kalabalıklaşmaya başlamıştı. Ertesi gün bu kitlenin sayısı 500 bini buldu. Doğu kentlerinde Yanukoviç taraftarları da gösteri düzenlemeye başladı ancak Kiev’de göstericilerin sayısı 1 milyonu buldu ve başka kentlere de yayıldı. Bir araştırmaya göre “Turuncu Devrim” adı verilen gösterilere katılanların sayısı Ukrayna nüfusunun yüzde 18,4’ünü bulmuştu.[34]
Ukrayna Yüksek Mahkemesi yüksek derecede seçim hilesi tespit ettiğini açıklayarak seçimlerin tekrarlanması kararı aldı. Kitle gösterileri sürerken Aralık ayında tekrarlanan seçimlerden Yuşçenko yüzde 52 oy alarak zaferle ayrıldı ve Başkan oldu. Seçimler ülkedeki bölünmeyi net bir şekilde yansıtıyordu. Ülkenin doğusu Yanukoviç’e, batısı ise Yuşçenko’ya oy vermişti. Ancak değişim isteyen milyonların arzusu bir kez daha gerçekleşmedi. Yolsuzluklar devam etti. Ülke ekonomisi de ciddi bir toparlanma yaşamadı.
2008 küresel ekonomik krizi yeni yeni toparlanmaya çalışan ülke ekonomisini bir kez daha vurdu. Krizin ardından Ukrayna ekonomisi yüzde 15 küçüldü ve para birimi yüzde 40 değer kaybetti. 2013 yılına gelindiğinde ülkede bir kez daha Rusya’ya yakın Viktor Yanukoviç başkanlığındaki Bölgeler Partisi iktidarı vardı. Ukrayna Merkez Bankası’nın iki aylık rezervi kaldığı söyleniyordu ve acilen AB, IMF veya Rusya’dan ekonomik yardım alınmak durumundaydı. Yanukoviç tercihini Rusya’dan yana kullanacaktı.[35]
Euromaidan[36]
2013’ün son ayında büyük bir ekonomik çalkantının ortasında, devlet başkanı Viktor Yanukoviç’in Avrupa Birliği ile Ortaklık Anlaşması’nı imzalamayı reddetmesi üzerine Avrupa Birliği (AB) üyeliğini savunan kesimler sokağa çıkmaya başladı. Yolsuzluk ve ekonomik sıkıntılardan mustarip olan ülkede halkın ve özellikle gençlerin önemli bir kesimi için AB daha şeffaf ve demokratik bir yönetim ve daha iyi bir ekonomi anlamına geliyordu.
Eylemler başladıktan bir süre sonra Yanukoviç’in şiddet yoluyla Maidan’ı boşaltmak üzere Berkut adı verilen özel polis gücünü harekete geçirmesiyle ortalık karıştı. 1980’lerde özellikle toplumsal muhalefeti ve grev hareketini bastırmak için kurulan bu özel birlik, normal polislerden iki kat fazla maaş alan ve ağır anti-semit kültüre sahip bir birlikti. Berkut’un şiddeti öfkeyi artırdı ve Maidan’daki kalabalık on binlerden yarım milyona çıktı. O günlerde yapılan bir anket çalışması Maidan işgaline gelenlerin yüzde 70’inin polis şiddetinden sonra sokağa çıktığını gösteriyordu. Maidan’da bulunanların yüzde 53,5’i AB Ortaklık Anlaşması’nı desteklerken yüzde 50’si Ukrayna’da hayatı değiştirmek, yüzde 40’ı iktidarı değiştirmek için sokağa çıktığını söylemişti. Maidan’a katılanların sadece yüzde 17’si Rusya ile Gümrük Birliği gibi bir yakınlaşmaya karşı sokağa çıktığını belirtmişti.[37]
Haftalar ilerledikçe Berkut’un şiddeti ölümleri getirdi. Gözaltında işkenceler, sokak ortasında infazlar, barikatlara keskin nişancılar ile ateş açılması ve tüm bunların telefon kameraları ile kaydedilerek sosyal medyadan paylaşılması büyük bir öfke yarattı. Bu çatışmalar sırasında disiplinli gruplardan oluşan Naziler de Maidan hareketi içerisinde etki gücünü artırmaya başladı.
Büyüyen hareket sonucunda iktidar devrildi ve seçimlere gidileceği ilan edildi. Yanukoviç’in Rusya’ya sığınmasının nedeni sadece Maidan’ı güç kullanarak dağıtamaması ve hareket içerisindeki neo-Nazilerin ölüm tehdidi değil, kendi partisi olan Bölgeler Partisi’nin de bölünerek milletvekili ve tabanının bir kısmının eylemlere destek vermesiydi.
İktidar devrildikten bir hafta sonra Kırım Parlamentosu silahlı üniformalı kişiler tarafından basıldı. Kırım, Ukrayna’ya bağlıyken dahi Rusya donanmasının en büyük bölümünü barındırdığı için zaten binlerce Rus askerine ev sahipliği yapıyordu. Üniformalarındaki işaretler sökülmüş olsa da Rus askerleri olduğu bilinen grubun baskısının ardından Kırım’da referanduma gidileceği ilan edildi. Bağımsızlık referandumunda, Kırım halkının yüzde 96 ile bağımsızlığa ve bağımsız Kırım’ın Rusya Federasyonuna dahil olmasına evet dediği duyuruldu.
Kırım ilhak edildikten ve Donbas’ta ayrılıkçıların Rusya desteğiyle silahlı ayaklanması başladıktan sonra 25 Mayıs 2014’te gerçekleşen erken seçimlerde Batı yanlısı Poroşenko devlet başkanı seçildi.
2016 Mayıs’ında yani Kırım’ın ilhak edilmesi ve Donbas bölgesinde iki bağımsız devlet ilanının ardından yapılan bir anket çalışmasında Ukrayna’da Rusya karşıtlığının tavan yapması beklenirken, Ukrayna halkının yarısından fazlası Rusya ile dostane ilişkilerden yana ve hatta sınırda gümrük ve vize uygulamasına karşı açık sınır politikalarından yana olduğunu ortaya koyuyordu.[38]
Fakat Rusya yanlısı hükümet devrildikten sonra da öncesinde olduğu gibi neoliberal politikalar uygulanmaya devam edildi. 2014’te IMF ile anlaşıldı ve reel asgari ücret 2-3 yıl içerisinde yüzde 32 azalırken[39] şirketlerin gelir vergilerinde yüzde 37 düşüş sağlandı. Tabii, bu sırada askeri harcamalar da artırıldı. Rusya yanlısı medyaya yönelik baskılar sansürle birlikte uygulanmaya devam edildi. 2012-2016 yılları arasında siyasi olaylar ve Donbas çatışmalarıyla birlikte ülke GSYH’si yüzde 25 azaldı. Bu haliyle Ukrayna Avrupa’nın en yoksul ülkesi durumundaydı.
Ukrayna’da neo-Nazilerin önlenebilir yükselişi
Yukarıdaki üç büyük toplumsal hareketlerin sonuçları arasında neo-Nazi partilerinin[40] gösterdiği varlık Putin tarafından abartılarak Ukrayna’nın işgal nedeni haline getirildi. Ukrayna’da neo-Naziler anlatısı aslında SSCB dönemine kadar gidiyor. II. Dünya Savaşı sırasında Nazilerle iş birliği yapan faşist gruplar Stalin döneminden beri abartılı bir şekilde tehdit olarak anlatılıyor. II. Dünya Savaşında 8 milyon Ukraynalı hayatını kaybetmiş ve büyük bir kısmı Nazilere karşı savaşmış olmasına rağmen Sovyet Rusya’ya yönelik Ukraynalılardan gelen her türlü eleştiri Banderit[41] yani faşist olmakla suçlanıyor. Ukrayna’da SSCB altında yaşanan büyük katliamlar nedeniyle 30 kadar Stepan Bandera anıtı ve dört de anısına yapılan müze bulunuyor.
Ukrayna’da neo-Nazilerin paramiliter gruplar inşa ederek kendinden söz ettirmesi Euromaidan sonrasında özellikle Kırım’ın kaybedilmesi ve Donbas’ta yaşananlar ile ortaya çıktı.
Bugün Ukrayna’da çok sayıda neo-Nazi partisi ve paramiliter grup var. Fakat bu durum Ukrayna’ya özgü değil. Kapitalizmin sürekli krizler yaşayan bir sistem haline geldiği dönemde kaçınılmaz olarak ABD, Almanya ve daha birçok Batı ülkesi için de aşırı sağın durumu tehdit edici bir gerçeklik olarak duruyor. Ukrayna’da bugün Svoboda (önceki adı Sosyal-Nasyonal Parti), Sağ Sektör, Beyaz Çekiç, C14, Bratstvo gibi kimisi son derece küçük olan neo-Nazi grupları ile Azov Taburu, Dnipro, Donbas, St. Marry Taburu gibi kimisi Ulusal Muhafız birlikleri içine alınan silahlı paramiliter gruplar bulunuyor. Çatışma ve şiddet dönemlerinde etki gücünü artırabilen bu gruplar siyasette ise aynı güce sahip değil – Putin’in iddialarının aksine. Ancak Katchanovski’nin çalışmasında anlattığı üzere Donbas çatışmalarındaki rolleri ve daha sonra Trump döneminde ABD’nin Rusya etkisine karşı savaşan neo-Nazi güçlere verdikleri destek de akılda tutulması gereken bir gerçeklik.[42]
Ukrayna’nın II. Maidan hareketi veya “Turuncu Devrimi” sonrasında hareketin lideri olarak öne çıkarılan ve daha sonra da devlet başkanı olan Viktor Yuşçenko aşırı sağın yükselişini dikkate almadığı gibi, antisemit yayınlar yapan ve faşist Ku Klux Klan lideri David Duke’ü davet eden özel MAUP Üniversitesi yönetim kurulunda yer almıştı. Yuşçenko bir tür Ukrayna milliyetçiliği yaratmak için aşırı sağa karşı taviz veriyordu, diye yorum yapıyor de Ploeg.[43] 2010 yılında Nazi işbirlikçisi Stepan Bandera (1959’da KGB tarafından Batı Berlin’de düzenlenen bir suikast sonucu öldürülmüştü) “Ukrayna Kahramanı” ilan edilmişti. Hatta Kiev’deki Moskova meydanının adı da Bandera Meydanı olarak değiştirilmişti. Ancak bu aşırı sağ yönelim halktan büyük bir destek bulmadı ve Yuşçenko 2010 başındaki başkanlık seçiminde sadece yüzde 5 oy alabildi. Seçimleri Rusya yanlısı Yanukoviç’in partisi, yani Bölgeler Partisi yüzde 35 oy alarak kazandı.
Tüm bu gelişmelere rağmen özellikle ikinci Maidan hareketi içerisinde geniş de bir anti-faşist cephe vardı. Ukrayna Anti Faşist Birliği ve sol hareketler, Maidan’da faşistlerin etkin olmaması için kıyasıya bir mücadele vermişlerdi. Bu durum o dönemde bütün meydan işgalleri için geçerliydi aslında. Gezi Direnişi sırasında da hareket içerisinde bazı ülkücü, alperen grupların var olduğunu, ellerinden Türk bayrağı eksik olmayan aşırı sağcı grupların etkin bir şekilde var olduğunu, dolayısıyla bütün hareketlerin içerisinde mücadele içinde mücadele olduğunu hatırlamak gerekiyor.
Euro-Maidan sonrası neo-Naziler
2013 yılında polisin gerçek mermiler kullanarak ve hatta sniper denilen keskin nişancı ateşiyle Maidan’daki kalabalığa ateş etmesiyle başlayan katliamın ardından neo-Nazi gruplar polis güçleriyle çatışarak öne çıkmaya başlamıştı. Faşist Svoboda (Özgürlük) Partisi üyeleri ve henüz kurulmuş olan bir diğer faşist parti Sağ Sektör’ün[44] üyeleri polisle çatışarak polis şiddetine karşı sivil protestocuları koruyan bir görüntü veriyordu. Polis ateşi başladıktan sonra bu gruplar Maidan öz savunma birlikleri kurmuş ve polise karşılık vermişti. Olaylar sırasında bazı hükümet binalarına, parlamentoya ve Bölgeler Partisi merkezine de saldırmışlardı.
Protestoların ardından hükümet istifa etmiş yerine Arseniy Yatsenyuk liderliğinde bir hükümet kurulmuştu. Bu bir geçici iktidardı ve birkaç partinin kurduğu bir koalisyon hükümetinden oluşuyordu. 2012 seçimlerinde yüzde 25 ile ikinci olan Yatsenyuk’un Batkivshchyna partisi, yüzde 14 ile üçüncü olan merkez sağ UDAR ve yüzde 10,5 oy almış olan faşist Svoboda partisi geçici koalisyonu kurdular. Ekim ayında ülkeyi seçime götürmek üzere iş başı yapan Yatsenyuk kabinesinde koalisyon ortağı Svoboda Partisi’nin üç Nazi üyesi de bakanlık elde etti.
Yatsenyuk koalisyon ortaklarıyla sorun yaşayarak seçimlerden önce istifa etti ve yeni bir milliyetçi-muhafazakar parti kurdu; Halk Cephesi. Bu parti 2014 seçimlerinde yüzde 22 oy alarak birinci oldu. Tekrar hükümet kurdu ve 2 yıl iktidarda kaldı. Faşist Svoboda’nın oyları ise bu seçimde yüzde 4,7’e geriledi.
2016’da ise Petro Poroşenko hükümeti kuruldu. Maidan sonrası kurulan iki hükümet de yolsuzluğu ve ekonomik sorunları gideremedi. Hatta Poroşenko’nun vergi cennetlerine kaçırdığı paralar 2016 Panama Belgeleri ve 2017 Paradise Belgeleri’nde yer aldı.
Maidan aslında halkı Nazi Partileri’nden uzaklaştırdı. 2014 seçimlerinde Svoboda’nın oy oranı 2012 seçimlerinde aldığı yüzde 10,2’den yüzde 4,7’ye düştü. Bir diğer faşist parti Sağ Sektör ise yüzde 1,8 oy alarak parlamentoda sadece 1 koltuk kazandı.[45] 2019 seçimlerinde ise bu faşist partiler tamamen silineceklerdi.
Azov Taburu ve Donbas’ta soykırım iddiası
Euromaidan sonrası iktidar devrildikten ve Kırım ilhak edildikten sonra Donetsk ve Luhansk bölgelerinden oluşan ve nüfusun yarısının Rus etnik grubundan oluştuğu Donbas’ta Ukrayna ordusu ile Rusya destekli gruplar ve hatta doğrudan Rus askerleri arasında çatışmalar başladı. İki bölge de ayrı ayrı bağımsızlık ilan etti. Ukrayna hükümeti bunu tanımayarak “terörizme” karşı bir savaş başlattı. Donbas’ta Rusya yanlısı ayrılıkçılarla başlayan çatışmalar sürecinde Sağ Sektör içerisinden çıkan ve antisemit bir Nazi olan Andriy Biletsky’nin kurduğu Azov Taburu bu dönemde Nazilerden bir gönüllü savaşçı grubu olarak oluştu. Kırım’ın Rusya tarafından ilhak edilmesinin ve Donbas’ta çatışmaların başlamasının ardından Mayıs 2014’te kurulan bu Nazi paramiliter grup Ukrayna hükümetinin Eylül ayında yeni Ulusal Muhafız Birlikleri’ni kurarak bu taburu da içerisine alması üzerine resmi bir statü kazandı. Azov Taburu’nun merkezi Mariupol şehri. Şu anda Rus birliklerinin en şiddetli saldırıyı gerçekleştirdiği kent durumunda Mariupol. Kentteki Rus işgaline direnişte bu tabur da rol oynuyor. Rusya’nın Ukrayna işgali başlamadan önce taburun 1000 askeri olduğu söyleniyordu.
Azov Taburu çok net bir Nazi grubu olarak Ukrayna’nın başta Yahudiler olmak üzere tüm diğer aşağı ırklardan temizlenmesi gerektiğini söylüyor. Ancak ülkenin “ayrılıkçı” Rus etnik gruplarına karşı saldırılar düzenlediği de bir gerçek.
1995’te neo-Nazi Svoboda’yı kurmazdan önce Sosyal-Nasyonal Parti üyesi olan, eski milletvekili Tyahnybok 2004’te Ukrayna’nın “Moskovit-Yahudiler”in elinde olduğunu söylüyordu. Svoboda Partisi ise 2014’te Azov Taburu’nu kuracaktı. Azov Taburu’nun İçişleri Bakanlığı’na bağlı Ulusal Muhafızlara bağlanması üzerine taburu kuran Nazi siyasi liderler ayrılarak seçimler için yeni bir Nazi partileri cephesi kursa da Tabur Nazi paramiliterler için odak olmaya devam etti. Soufan Merkezi’nin 2019 Mart’ında Azov Taburu hakkında hazırladığı raporda, Birliğin Avrupa’daki neo-Nazi gruplardan ilgi gördüğü ve çok sayıda neo-Nazi’nin Birliğin kamplarına katılarak savaş eğitimi alıp ülkelerine geri döndüğü bilgisi yer alıyordu.[46]
Euromaidan döneminde Maidan öz savunma birlikleri içerisinde yer alan, polise karşı silahla direnen bir dizi neo-Nazi’nin Donbas çatışmaları başladığında buradaki Ulusal Muhafız birlikleri içerisine alınan Dnipri ve Azov Taburu gibi neo-Nazi taburlarına katıldığı biliniyor.[47] Öte yandan Rusya’nın da karşı tarafa asker ve özel paralı askerler gönderdiği ve yine aşırı sağcı Rus paramiliterlerin savaşa katıldığı da bir başka gerçek.
Donbas’taki çatışmaları sona erdirmek üzere uluslararası müzakerelerin yapıldığı Minsk görüşmeleri döneminde Donbas’ta 2014-2015’te 14 bin civarı kişi çatışmalarda hayatını kaybetti. Bu sayının büyük kısmı savaşan tarafların askerleriydi. BM İnsan Hakları Yüksek Komiserliği’nin 2021 verilerine göre 2014’ten bu yana Donbas bölgesinde 3 bin kadar sivil hayatını kaybetti. Geri kalan 11 bin kişi iki taraftan silahlı gruplara aitti. Ancak yaşananların Rusya’nın iddia ettiği gibi bir soykırım olduğuna dair herhangi bir uluslararası gözlemci raporu bulunmuyor. Üstelik ölümlerin çok büyük bir kısmı 2014-2015 yıllarında yaşandı. 2017-2021 arasında Donbas’ta 167 kişinin çatışmalar nedeniyle hayatını kaybettiği açıklanmıştı.[48] Yani Putin soykırımla mücadele edecekse o dönem tavır alması gerekiyordu.
Fakat Poroşenko’nun Rusya yanlısı ayrılıkçıları bahane ederek 2014 sonlarında LGBTİ+’lara, Rus azınlığa ve mültecilere saldıran Azov Taburu için “en iyi savaşçılarımız” diyen açıklamalar yapması[49], 2015’te Rusça eğitimin yasaklanması, ülkenin doğusunda Rusça konuşan toplumsal kesimleri Kiev’den daha da uzaklaştırdı.
Zelenski dönemi
2019 Başkanlık seçimlerinde genç bir Yahudi aktör olan Zelenski[50] seçimleri yüzde 73 oyla kazandı. Zelenski’nin seçim sonuçları on yıllar sonra ilk kez hem batı hem doğu Ukrayna’da aynı adayın kazandığı bir seçim sonucunu ortaya çıkardı. Zelenski hem Rusça hem Ukraynaca konuşan, oligarklarla ilişkisi olmayan barışçıl ve yolsuzluk karşıtı bir kampanya ile başkan seçilmeyi başarmıştı. Seçim sonuçları aslında Ukrayna toplumunun kutuplaşmadan ve çatışmadan bıktığının, değişim istediğinin yeni bir göstergesiydi.
Zelenski’nin kazanmasının ardından Nazi grupları Zelenski’yi ölümle tehdit etti. Dört faşist partinin bir araya gelerek çıkardıkları başkan adayı Ruslan Koshulynskyi oyların sadece yüzde 1,6’sını alabildi, bu partilerin kurduğu koalisyon ise 2019 parlamento seçimlerinde (başkanlık seçimlerinden birkaç ay sonra yapılmıştı) Svoboda partisi altında birleşik bir liste ile seçimlere girerek oyların sadece yüzde 2,7’sini alabildi. Böylece yüzde 5 barajını aşamadıkları için tek bir milletvekili dahi çıkaramamış oldular.
Aldıkları oy oranları 2019’da iyice düşen ama Azov Taburu gibi askeri birliklerde hâlâ silahlı faşist üyeleri olan neo-Naziler aslında bir Yahudinin, Zelenski’nin başkan olmasından hiç memnun olmadı. Azov Taburu kurucusu Biletsky seçimlerin ardından açıkça “bir Yahudi liderliğindeki aşağı ırka (Untermenschen) karşı” binlerce militanı harekete geçireceğini söylemişti. Sağ Sektör kurucularından Yaroş ise seçimlerden birkaç hafta sonra “eğer Zelenski ihanet edecek olursa sadece koltuğunu değil hayatını da kaybeder” dedi.[51] Ancak Zelenski, Minsk görüşmelerinin gereklerini yerine getirmedi, ayrılıkçı grupları terörist ilan ederek müzakereden uzak durdu ve en kötüsü de 2021’in Aralık ayında Sağ Sektör lideri ve Yahudi düşmanı Dmikri Yaroş’a parlamentoda gerçekleştirilen bir seremoni eşliğinde “Ukrayna Kahramanı” nişanı verdi ve onu Genel Kurmay Başkanı danışmanı olarak atadı.
Dolayısıyla Zelenski döneminde de neo-Nazilere bazı tavizler ve Donbas konusunda ayrımcı uygulamalar yapılmış olsa da Zelenski iktidarı 2014 sonrası gelişmelerde neo-Nazilerin en güçsüz olduğu dönemdir. Yani Putin’in denazifikasyon iddiası, seçim sonuçlarına bakıldığında dahi boş bir yalandan ibaret. Ukrayna’da neo-Nazilerin 2019’dan beri milletvekili yok. Toplumsal desteği çok sınırlı olan Nazilerin paramiliter grupları ve ordu içerisinde Azov Taburu gibi birlikleri olması Ukrayna’nın uzun süreli bir savaş sahası haline gelecek olursa gerçekten yükselen bir tehdit oluşturma potansiyelini barındırıyor. Unutmamalı ki Naziler, polisin göstericilere ateş açması sonucu devletle çatışmaya girerek paramiliter gruplarını oluşturmuş ve Azov Taburu ilk kez Donbas savaşı nedeniyle kurulmuştu. Şimdi de Ukrayna’nın işgalinin uzaması Nazi savaşçılarının tek disiplinli ve ideolojik direniş gücü olarak savaştan beslenen siyasi hareket olma potansiyelini barındırıyor. Faşizmin tarihi her zaman faşistlerin savaştan beslendiğini ve bu dönemlerde yükselerek gerçek bir tehdit olabildiğini bize gösteriyor.
Ivan Katchanovski’in akademik bir konferans sunumunda 68 sayfayı bulan son derece ayrıntılı incelemesinde de vardığı sonuç Euromaidan ve sonrası dönemde Ukrayna siyasetinde neo-Nazi gruplarının önemli ama hiç bir zaman dominant olmayan bir rol oynadığı yönündeydi. Öne çıktıkları alanlar her zaman devlet güçleri veya ayrılıkçı güçlerle girilen çatışmalar olmuştu.[52]
Bu makalenin konusu olmamakla birlikte Putin’in etrafında Rus neo-Nazi örgütlerinin şekillenmesini de ayrıca incelemek gerekiyor.
Sosyalistlerin tutumu ne olmalı?
Putin’in Donbas’ta soykırım ve Ukrayna’da neo-Nazi iktidarı olduğu iddialarını bu şekilde yanıtladıktan sonra günümüze dönecek olursak, Ukrayna savaşı, savaş karşıtı hareketin Irak savaşında verdiği gibi bir karşılık vermesine şahit olmadı. Aynı dönemde değiliz elbette. Toplumsal güç dengeleri çok değişti, 2000’lerin başına kıyasla siyasal düzlem otoriter rejimler ve aşırı sağa doğru kaydı. İki emperyalist kamptan da uzak duran ve düşmanın her zaman içeride olduğunu unutmadan ve aynı zamanda bulunduğumuz ülkenin kampına ve çıkarlarına karşı tavır almadan sosyalist bir tutum geliştirmek mümkün değil. Dolayısıyla her ülkede bazı farklılıklar olacaktır. Rusya’da çok net bir Putin karşıtlığı, ABD ve Birleşik Krallık’ta “işgale hayır” dedikten hemen sonra çok net bir NATO karşıtlığı yapmak şart. Türkiye gibi hem NATO üyesi olup, hem Ukrayna’ya silah satıp hem de Rusya ile arası iyi olan bir ülkede de Rusya ile askeri ilişkilerin kesilmesini savunmak; Ukrayna devletine silah satılmasına ve NATO müdahalesine karşı çıkmak gerekiyor. Bunların ötesinde, her ülkede takınılabilecek sosyalist tutumu en iyi özetleyenlerden biri de John Molyneux oldu – sosyal medya paylaşımında yazdı. Oradan özetleyerek aktarmak yerinde olacaktır.
Öfkeli ve korkmuş durumdaki Ukraynalıların ve Doğu Avrupa’daki diğer halkların NATO ve diğer Batılı devletlerden askeri müdahale çağrısı yapması tamamen anlaşılabilir bir durum. Ancak Ukrayna sokaklarında NATO, ABD veya AB güçlerinin savaşması ya da Moskova’yı vuracak Batı füzeleri Ukrayna halkının çıkarına hiç de uygun değil. Ukrayna ve halkının başına gelebilecek en kötü şey, Batı ile Rusya arasında çıkan büyük bir savaşın arasında kalmak olur. Tüm ülke, harabeye dönebilir. Bu nedenle kesinlikle işgalin daha fazla silah ve askerle sonlanabileceğine inanmamak gerekiyor.
Zelenski, sürekli olarak Ukrayna ordusunun kahramanlığını öne çıkararak daha fazla silah, savaş uçağı, “gönüllü asker” ve uçuşa yasak bölge talep ediyor. Aynı zamanda da ekonomik yaptırımlar istiyor. Oysa Rus ordusunu durduran güç Ukrayna askeri değil, tankların ve askerlerin önüne çıkan Ukrayna halkı ve Rus askerleri ve halkı içerisindeki savaş karşıtları. Rusya, sivillerden bu derece büyük bir direniş geleceğini belli ki tahmin etmiyordu ve sivillere ateş açmak Ukrayna’ya girişinde ilan ettiği nedenlerle çelişeceği için zor durumda kaldı. Ayrıca savaşın büyümesi barış müzakerelerinin gelişmesini de engelleyici bir rol oynayacaktır. Oysa yapılması gereken derhal ateşkes ve müzakereler için baskı oluşturmaktır.
Peki, sosyalistler ve işçi örgütleri ekonomik yaptırımları desteklemeli mi? Molyneux hayır yanıtını veriyor, ama yaptırımları neden desteklemediğimizi açıklamak için biraz özen göstermek gerektiğini, Rusya’nın şiddeti altında ezilen insanların kaygılarını anlamak gerektiğini belirtiyor. Bu yaptırımlara karşı çıkmamızın gerekçesi, yaptırımların Batı emperyalizminin tamamen karşı olduğumuz siyasi/askeri yayılmasının ayrılmaz bir parçası olması. Yani özünde bir karşı militarizmin kampanyası olması. Apartheid rejimi döneminde toplumsal hareketlerin ve sendikaların talebi olan ırkçı Güney Afrika rejimine yönelik boykotlar gibi veya Filistinlilere yönelik bir başka tür apartheid rejimi olan İsrail devletine yönelik boykot gibi sivil ve aşağıdan gelişen boykot ve yaptırımlar değiller. Rusya ile askeri ilişkilerin ve savaş makinesinin ana gücü olan fosil yakıt ticaretinin kesilmesi elbette önemli, ancak ekonomik yaptırımlar bunların çok ötesine geçiyor.
Bu tarz bir Batı bloku askeri ve ekonomik cezalandırma mekanizması yerine, Rusya’daki savaş karşıtı hareketle dayanışma içinde olmak ve uluslararası alanda büyük bir savaş karşıtı hareket inşa etmek gerekiyor. Bu seçenek, sıradan insanların gücüne asla inanmayan, ancak I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren, Alman Kayzerini ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu deviren şeyin sıradan insanların isyanı olduğunu hatırlayan yöneticiler tarafından reddedilecektir, diyor Molyneux. Oysa Berlin Duvarı’nı yıkıp Rusya’da stalinizmi mağlup eden şey halkın kendi gücüydü. Sırbistan’da Milosoviç’in ve Mısır’da Hüsnü Mübarek’in egemenliğine son veren de kendi halkının ve işçilerinin isyanlarıydı. Rusya’daki devrim, 1905’te Rus-Japon savaşı sırasında ve 1917’de dünya savaşının ortasında yaşandı.
Bakmamız gereken tek meşru güç; uluslararası savaş karşıtı ve işçi hareketinin küresel emperyalizme yönelik mücadelesi olmalıdır. Bunun mümkün olduğunu da Rusya’daki savaş karşıtı hareketin tüm baskılara rağmen verdiği müthiş mücadeleden anlayabiliyoruz. Şimdi bu mücadeleyi uluslararası düzeyde inşa etmenin zamanı ve Ukrayna’nın yeni bir Suriye olmasına, iki askeri-ekonomik kampın sıcak savaş alanına dönme ihtimaline karşı çıkmak zamanıdır.
Kaynakça
Abramov, Alexander; Radygin, Alexander; Chernova, Maria, 2017, State-owned enterprises in the Russian market: Ownership structure and their role in the economy, Russian Journal of Economics, 3(1), 1-23
Adal, Hikmet, 2019 (1 Mart), Hangi Ülkede Ne Kadar Nükleer Silah Var? İmzalanan ve Bozulan Anlaşmalar, Bianet, https://bianet.org/bianet/militarizm/205989-hangi-ulkede-ne-kadar-nukleer-silah-var-imzalanan-ve-bozulan-anlasmalar
Artı Gerçek, 2022 (28 Şubat), Rusların yanlışlıkla yayınlanan makalesi: Ukrayna işgali iki günde biter, https://artigercek.com/haberler/ruslarin-yanlislikla-yayinladiklari-makale-ukrayna-isgali-iki-gunde-biter
Barikat Haber, 2022 (22 Şubat), Çeviri: Rusya-Ukrayna Gerilimine Dair Rus Anarşistlerin Bildirisi: İlhaklara ve Emperyal Saldırganlığa Karşı, https://barikathaber.org/2022/02/ceviri-rusya-ukrayna-gerilimine-dair-rus-anarsistlerin-bildirisi-ilhaklara-ve-emperyal-saldirganliga-karsi/
Benjamin, Medea ve Davies, Nicolas J.S., 2022 (9Mart), There Is No Wisdom in Pretending That Ukraine’s Neo-Nazis Don’t Exist, Common Dreams, https://www.commondreams.org/views/2022/03/09/there-no-wisdom-pretending-ukraines-neo-nazis-dont-exist
Bianet, 2022a (25 Şubat), Gazeteciler, yazarlar, bilim insanları: Rusya halkı savaşa karşı, https://bianet.org/bianet/militarizm/258280-gazeteciler-yazarlar-bilim-insanlari-rusya-halki-savasa-karsi
Bianet, 2022b (3 Mart), Rusya Sosyalistlerinin Savaşa Karşı Manifestosu, https://bianet.org/bianet/siyaset/258509-dusmanlarimiz-kiev-ve-odessa-da-degil-moskova-da-onlari-kovmanin-zamani-geldi
Birikim, 2022a (26 Şubat), “Ukrayna’ya Yönelik Savaş Eylemlerinin Derhal Durdurulmasını Talep Ediyoruz.”, https://birikimdergisi.com/guncel/10928/ukrayna-ya-yonelik-savas-eylemlerinin-derhal-durdurulmasini-talep-ediyoruz
Birikim, 2022b (5 Mart), “Bu Haksız Savaş Durdurulmalı”, https://birikimdergisi.com/guncel/10940/bu-haksiz-savas-durdurulmali
Birikim, 2022c (6 Mart), Rusya Çocuk Yayıncıları, Yazarları, Şairleri, Çevirmenleri ve Editörlerinin Açık Mektubu, https://birikimdergisi.com/guncel/10941/rusya-cocuk-yayincilari-yazarlari-sairleri-cevirmenleri-ve-editorlerinin-acik-mektubu
Birikim, 2022d (7 Mart), “Savaş Operasyonları Hemen Sona Ermelidir!” https://birikimdergisi.com/guncel/10942/savas-operasyonlari-hemen-sona-ermelidir
Bloomberg, 2022 (6 Mart), Russian banks turn to China as Visa, Mastercard suspend business, https://fortune.com/2022/03/06/russian-banks-turn-to-china-as-visa-mastercard-suspend-business/
Broder, David, 2022, Jacobin Magazine, We Spoke to Russian Socialists Who Are Protesting Vladimir Putin’s War, https://jacobinmag.com/2022/03/russian-socialists-protest-putin-war-ukraine-antiwar-dissent
Copsey, Nathaniel, 2017, The Colour Revolutions in the Former Soviet Republics: Ukraine, Routledge Contemporary Russia and Eastern Europe Series, ss. 30-44
Corbett, Jessica, 2022 (18 Mart), Nearly 10 Million Ukrainians Now Displaced by War, Says UN, Common Dreams, https://www.commondreams.org/news/2022/03/18/nearly-10-million-ukrainians-now-displaced-war-says-un
David, Cadier, 2014, “Eurasian Economic Union and Eastern Partnership: the End of the EU-Russia Entredeux”, LSE (27 June), www.lse.ac.uk/IDEAS/publications/reports/pdf/SR019/SR019-Cadier.pdf
de Ploeg, Chris Kaspar, 2017, Ukraine in the Crossfire, Atlanta, GA : Clarity Press, Inc
DW Türkçe, 2022 (18 Mart), ABD-Rusya gerilimi Balkanlar’a taşınıyor, https://www.dw.com/tr/abd-rusya-gerilimi-balkanlara-ta%C5%9F%C4%B1n%C4%B1yor/a-61178908
DW Türkçe, 2021 (26 Nisan), SIPRI: Türkiye’nin askeri harcamaları 17,7 milyar dolara geriledi, https://www.dw.com/tr/sipri-t%C3%BCrkiyenin-askeri-harcamalar%C4%B1-177-milyar-dolara-geriledi/a-57334191
Ferguson, Rob, 2014, Ukraine: imperialism, war and the left, International Socialism Journal: 144, https://isj.org.uk/ukraine-imperialism-war-and-the-left/
France24, 2014 (15 Mart), 50,000 rally in Moscow against Russian ‘occupation’ of Crimea, https://www.france24.com/en/20140315-50000-russia-moscow-protest-occupation-crimea
Gazete Duvar, 2022 (25 Şubat) , Rusya halkından barış çağrısı: Bu bizim savaşımız değil, https://www.gazeteduvar.com.tr/rusya-halkindan-baris-cagrisi-bu-bizim-savasimiz-degil-haber-1554500
Hunte, Ben, 2022 (2 Mart), Trans People Stranded and Alone in Ukraine Following Russia’s Invasion, https://www.vice.com/en/article/akvyxz/ukraine-war-trans-people-lgbtq
Independent Türkçe, 2022 (14 Mart), Ukrayna’daki savaş, engelli çocuklar ve ailelerini sert vurdu: “Sığınaklara bile gidemiyoruz”, https://www.indyturk.com/node/483971/d%C3%BCnya/ukraynadaki-sava%C5%9F-engelli-%C3%A7ocuklar-ve-ailelerini-sert-vurdu-s%C4%B1%C4%9F%C4%B1naklara-bile
İnsel, Ahmet ve Özkul, Barış, 2022 (28 Şubat), Emperyal Rus Yayılmacılığının Ukrayna İşgali, Birikim, https://birikimdergisi.com/guncel/10934/emperyal-rus-yayilmaciliginin-ukrayna-isgali
Kabra, Archana, 2022 (6 Mart), 14 Poorest Countries in Europe 2022, https://www.thetealmango.com/featured/poorest-countries-in-europe/
Katchanovski, Ivan, 2016, The Far Right in Ukraine During the “Euromaidan” and the War in Donbas, presentation for Annual Meeting of the American Political Science Association.
Korrespondent, 2021 (28 Aralık), TOP-100 Richest Ukrainians, https://korrespondent.net/ukraine/4411283-top-100-samykh-bohatykh-ukrayntsev-reitynh-korrespondenta
Kremlin, 2022 (21 Şubat), Address by the President of the Russian Federation, http://en.kremlin.ru/events/president/news/67828
Lindisfarne, Nancy ve Neale, Jonathan, 2022 (2 Mart), Putin, Modi and Trump: Ukraine and Racist Right-Wing Populism, https://annebonnypirate.org/2022/03/02/putin-modi-and-trump-ukraine-and-right-wing-populism/
Moon of Alabama, 2022 (5 Mart) Zelensky And The Fascists: “He will hang on some tree on Khreshchatyk”, https://www.moonofalabama.org/2022/03/zelensky-and-the-fascists-he-will-hang-on-some-tree-on-khreshchatyk.html
Reporting Radicalism, 2019, The Far Right and the 2019 Parliamentary Election, https://reportingradicalism.org/en/thematic-analyses/the-far-right-and-the-2019-parliamentary-election?mc_cid=d4f8c99bd8&mc_eid=3ecb15d3d3
Socialist Worker, 2022 (20 Mart), Azov, the far right and ‘national myths’ in Ukraine, https://socialistworker.co.uk/comment/azov-the-far-right-and-national-myths-in-ukraine/
Stancil, Kenny, 2022 (26 Şubat), Russian Labor Confederation Demands Peace in Ukraine, https://www.commondreams.org/news/2022/02/26/russian-labor-confederation-demands-peace-ukraine
Tekin, Aynur, 2022 (10 Mart), Rusya’yı terk etmek zorunda kalan gazeteci: ‘Sokağa ilk çıkanlar gözlerini Putin’e açan gençler oldu’, Gazete Duvar, https://www.gazeteduvar.com.tr/rusyada-muhaliflere-yonelik-baski-artiyor-hic-bu-kadar-olmamisti-haber-1556016
The Print, 2022 (24 Şubat), Full text of Vladimir Putin’s speech announcing ‘special military operation’ in Ukraine, https://theprint.in/world/full-text-of-vladimir-putins-speech-announcing-special-military-operation-in-ukraine/845714/
The Soufan Center, 2019 (Mart 22), IntelBrief: The Transnational Network That Nobody is Talking About, https://thesoufancenter.org/intelbrief-the-transnational-network-that-nobody-is-talking-about/
von der Burchard, Hans, 2022 (27 Şubat), In historic shift, Germany ramps up defense spending due to Russia’s Ukraine war, Politico, https://www.politico.eu/article/germany-to-ramp-up-defense-spending-in-response-to-russias-war-on-ukraine/
Weber, Joscha; von Hein, Matthias; Grunau, Andrea, 2022 (26 Şubat), Putin’in Ukrayna’yı işgal gerekçeleri ne kadar doğru?, DW Türkçe, https://www.dw.com/tr/putinin-ukraynay%C4%B1-i%C5%9Fgal-gerek%C3%A7eleri-ne-kadar-do%C4%9Fru/a-60923479
Wolf, Daniel, 2005 (13 Mayıs), A 21st century revolt, The Guardian, https://www.theguardian.com/world/2005/may/13/ukraine.features11
Zibel, Alan, 2022 (9 Mart), Oil and Gas Are Fueling Our Wars. They Cannot Be the Solution to End Them, Common Dreams, https://www.commondreams.org/views/2022/03/09/oil-and-gas-are-fueling-our-wars-they-cannot-be-solution-end-them
Dip notlar:
[1] Kremlin, 2022.
[2] The Print, 2022.
[3] Artı Gerçek, 2022.
[4] Kabra, 2022.
[5] France24, 2014.
[6] DW Türkçe, 2021.
[7] Adal, 2019.
[8] İnsel ve Özkul, 2022.
[9] Abramov vd. 2017, s. 1-23
[10] Lindisfarne ve Neale, 2022.
[11] Corbett, 2022.
[12] Hunte, 2022.
[13] Independent Türkçe, 2022.
[14] Gazete Duvar, 2022.
[15] Bianet, 2022a.
[16] Birikim, 2022a.
[17] Birikim, 2022b.
[18] Birikim, 2022c
[19] Birikim, 2022d.
[20] Stancil, 2022.
[21] Barikat Haber, 2022.
[22] Bianet, 2022b.
[23] Broder, 2022.
[24] Tekin. 2022.
[25] DW Türkçe, 2022.
[26] von der Burchard, 2022.
[27] Zibel, 2022.
[28] Bloomberg, 2022.
[29] Ferguson, 2014.
[30] Benjamin ve Davies, 2022.
[31] Korrespondent, 2021.
[32] de Ploeg, 2017.
[33] Wolf, 2005.
[34] Copsey, 2017, s. 30-44
[35] Ferguson, 2014, a.g.e.
[36] Euromaidan kelimesi, Maidan işgali başladıktan sonra kurulan bir twitter hesabından geliyor. AB taraftarlığını da içerdiği için bu hareketin adı Euromaidan olarak anılır oldu.
[37] David, 2014, aktaran Rob Ferguson, 2014, a.g.e.
[38] De Ploeg, 2017, a.g.e. s. 178
[39] De Ploeg, 2017, a.g.e. s. 74
[40] Neo-Nazi kavramı klasik Nazi partilerinin II. Dünya Savaşı sonrasındaki “değişimleri” için kullanılıyor. Bu partiler taktiksel değişimler geçirmekle birlikte klasik faşist özellikler göstermeye de devam ediyorlar.
[41] Nazi işbirlikçi Stepan Bandera’ya atıfla kullanılıyor.
[42] Katchanovski, 2016.
[43] De Ploeg, 2017, a.g.e.
[44] Sağ Sektör, Euromaidan protestoları başladıktan sonra aralarında taraftar gruplarının da olduğu çok sayıda küçük neo-Nazi grubunun biraraya gelerek kurdukları bir parti. Maidan çatışmalarında aktif rol alarak kısa sürede isimlerini duyurdular. Katchanovski, Sağ Sektör’ün Euromaidan sırasında birkaç yüz yeni üye kazandığını yazıyor.
[45] Reporting Radicalism, 2019.
[46] The Soufan Center, 2019.
[47] Katchanovski, 2016.
[48] Weber vd., 2022.
[49] Socialist Worker, 2022.
[50] Zelenski aslında bir aktör. Halkın Hizmetkârı adlı bir dizide idealist, yolsuzluk ve rejim karşıtı bir öğretmeni oynuyor. Dizide zamanla siyasete girerek seçimleri kazanıp devlet başkanı oluyor. Benzer şekilde dizi ün kazandıktan sonra Halkın Hizmetkârı ismiyle bir parti kuran Zelenski ülkedeki yolsuzluğa ve oligarkların yönetimine karşı aday oldu. Zelenski’nin yüzde 73 oy oranı ile seçilmesi toplumdaki oligarklara, siyasal düzene ve yolsuzluklara karşı bir tepkinin dışa vurumuydu. Bu seçimlerde ve aynı yıl yapılan parlamento seçimlerinde Naziler ise tamamen silinip gitti.
[51] Moon of Alabama, 2022.
[52] Katchanovski, 2016.