Faruk Sevim
Dünyada durum
İki yılını doldurmak üzere olan ve beş milyona yakın insanın ölümüne neden olan Covid-19 salgını, tüm dünyada ekonomik ve siyasal etkilere yol açtı. Kapitalizme olan güvensizlik arttı. Pandemi döneminde zenginler daha da zengin oldu
Süreçten, sadece halk kitlelerinin değil, patronların da yara aldığı propagandası yapılsa da dünyanın en zengin 500 kişisi, salgına rağmen servetini 8 trilyon dolardan 13 trilyon dolara yükseltti, servetler yüzde 60 arttı. Bu artış, 9 yıldır yayımlanan Bloomberg Milyarderler Endeksi’nin tarihindeki en yüksek artış oldu.
ABD’li online alışveriş şirketi Amazon’un patronu Jeff Bezos, 177 milyar dolarlık servetiyle dünyanın en zengin insanı oldu. Bezos’un serveti geçen yıla kıyasla 64 milyar dolar, yüzde 63 arttı. İkinci sıradaki, TESLA ve SpaceX şirketlerinin patronu Elon Musk’ın serveti 25 milyar dolardan 151 milyar dolara yükselerek yüzde 500 arttı.
1.1. En çok milyardere sahip ülke ABD
ABD, 724 milyarderle dünyada en çok milyardere sahip ülke olmaya devam etti. ABD’yi 698 milyarderle Çin ve 140 milyarderle Hindistan izledi.
Milyarderler Listesi’nde 2021 yılında Türkiye’den 26 isim yer aldı. Yıldız Holding patronu Murat Ülker, 6,3 milyar dolarlık servetiyle Türkiye’nin en zengin ismi olurken, dünyanın 421’inci en zengin insanı oldu.
Ülker’i 4,4 milyar dolarlık servetiyle Rönesans Holding patronu Erman Ilıcak ve 3 milyar dolarlık servetiyle Doğuş Holding patronu Ferit Şahenk takip etti. Türk milyarderlerin toplam serveti 53,2 milyar dolar olarak hesaplandı.
1.2. Kapitalizme güven hızla eriyor
Pandemi, dünyada kapitalizme karşı 2008 ekonomik krizi sonrası oluşan güvensizlik dalgasını daha da artırdı. Boris Johnson, Bolsonaro, Trump gibi sağcı politikacılar salgını hafife aldılar. “Her şeye rağmen piyasa ilişkilerini devam ettireceğiz” dediler ve koşulları halkın sağlığını umursamadan zorladılar, ülkelerinde yüzbinlerce insanın ölümüne neden oldular. Bu sağcı liderlere karşı yoğun tepkiler ortaya çıktı.
Salgın, devlet kurumlarından özelleştirme politikalarına, neoliberal ideolojiye kadar her şeyi tartışma gündemine soktu. Hem hastalığın takibi, önlenmesi ve tedavisi konusunda, hem de aşı konusundaki yetersizlikler ve yalanlar, yeni güvensizlik odakları doğurdu.
Dünya çapında güvensizlik duygusunu besleyen bir diğer etken, ekonomik kriz, işsizlik gibi gelişmeler oldu. Gelecek hakkında karamsarlığı ve güvensizliği ağırlaştıran üçüncü etken iklim kriziydi. Kapitalizme karşı iklim adaletinin sağlanması için radikal eylemler ortaya kondu.
1.3. Kapitalist kurumlar bile neoliberalizmi sorgulamaya başladı
2008/2009 krizinden bu yana artan neoliberalizm eleştirisi, salgınla birlikte yoğunluk kazandı. Dünya Bankası, IMF gibi kapitalizmin en önemli örgütleri bile neoliberalizmi eskisi gibi savunamaz hale geldiler.
Dünya Ekonomik Forumu’nun kurucu başkanı Klaus Schwab neoliberalizmin miadını doldurduğunu ilan etti. Elbette bütün bu gelişmeler içinde kapitalizme darbe vuran Covid-19 salgını oldu; kapitalist piyasa ekonomisi salgın nedeniyle tahribata uğradı.
1.4. Salgın, kapitalist sistemi kaosa sürükledi
İnsanların evlerine kapanması, sosyal hayatın hemen hemen tümüyle durmuş olması, kapitalist üretimin yoğunlaştığı hizmetler sektöründe kaosa yol açtı. Bazı iş kolları (turizm, lokanta, otel, eğlence, ev hizmetleri, inşaat, eğitim vb.) yavaşlarken ve hatta dururken, bazı işkolları (sağlık, otomobil, beyaz eşya, online alışveriş, gıda vb.) daha fazla çalışmaya başladı.
Bu kaosun içinde sektörler arası sermaye transferleri hızla devam etti. Dünyanın en zengin iki kişisinden birinin online alışveriş, diğerinin otomobil sektöründen olması bunu gösteriyor.
Kapitalizmin dökülen bir sistem olduğu açıkça görülmeye başlandı; kapitalistler bile bu anlama gelen açıklamalar yapmak zorunda hissettiler. Ancak sistemin nasıl onarılacağı, devam ettirilebileceği konusunda bir görüş birliği olduğundan söz etmek mümkün değil.
Salgının ortaya çıkışıyla birlikte, başta sağlık sistemi olmak üzere neoliberal politikalarla gelen özelleştirmeler furyasının, halk için çok zararlı sonuçlara yol açtığı görüldü.
Diğer yandan iflaslar, dükkânların kapanması, işyerlerinin çalışamaz hale gelmesi, ticaretin durması küçük ve orta burjuvazinin önemli bir kesimini yıkıma uğrattı. İşçi ve emekçiler çalışma koşulları ile sağlık sorunları arasında dolaysız bağlar kurma imkânını buldular.
1.5. Neoliberalizme rağmen ekonomiye devlet müdahalesi oldu
Bir yandan da pek çok kapitalist hükümet devlet destekli kurtarma operasyonları gerçekleştirdi. Piyasalardaki durgunluğu aşmak için ABD 5 trilyon dolar (milli gelirinin yüzde 25’i), Avrupa 3 trilyon Euro (milli gelirinin yüzde 15’i) karşılıksız devlet yardımları yaptı. Bu tip piyasa destekleri hemen tüm kapitalist ülkelerde gerçekleşti. Türkiye bile benzer ülkelerden çok daha küçük olmakla birlikte vatandaşlarına 7 milyar dolar (milli gelirinin yüzde 1’i kadar) karşılıksız destekte bulundu.
Piyasalara, her soruna kendiliğinden çözüm bulan neredeyse sihirli bir güç atfeden neoliberalizmin, ilk ciddi durgunlukta kamu kaynaklarıyla şirketleri kurtarmasına 2008/2009 krizinde de şahit olmuştuk; elbette bu krizde de bütün bu devlet destekleri asıl olarak zor durumdaki şirketlerin kurtarılması, Patronların çarklarının dönmesi için yapıldı. Bu nedenle gelir dengesizlikleri daha da arttı. Zenginler daha zengin olurken, yoksullar daha da yoksullaştı, ekonomik kriz kaynaklı göçmenlerin sayısı arttı.
1.6. Salgın döneminde 2020 yılında 240 milyon kişi işsiz kaldı
ILO (Uluslararası Çalışma Örgütü), Covid-19 krizi nedeniyle çeşitli ülkelerde başvurulan tam veya kısmi kısıtlama önlemlerinin yaklaşık 2,7 milyar çalışanı (sanayi, hizmetler ve tarım) etkilediğini, bunun da dünyadaki iş gücünün (3,3 milyar) yaklaşık yüzde 81’ini temsil ettiğini ifade etmektedir. Bu kısıtlamalar, kısıtlanan sektörlerdeki üretimi, istihdamı ve gelirleri azaltırken aynı zamanda kısıtlanan sektörlere girdi üreten diğer sektörlerde de üretimde, istihdamda ve gelirlerde bir azalmaya yol açtı. Öte yandan gelirlerdeki azalma, kısıtlanmayan sektörlere yönelik tüketici talebini düşürdü.
Covid-19 salgınının ilk yılında iş saatleri kısaldı, kısa çalışma ve izin uygulamaları ile uzaktan çalışma ve işten çıkarmalar yaygınlaştı. Aşı uygulamasının başlaması ile 2021 yılı ortasından itibaren çalışma saatleri normale dönmüş olsa da, işsizlik rakamları 2019 yılı düzeyine inmedi. 2019 yılında dünya genelinde 160 milyon kişi işsizdi, 2020’de bu rakam 240 milyona yükseldi, 2021 yılında ise 200 milyona yakın insan hala işsiz.
Yine ILO raporlarına göre 2020’de, 2019 4. çeyreğe göre küresel olarak çalışma süreleri yüzde 8,8 oranında azaldı. ILO, çalışma sürelerindeki bu düşüşün 255 milyon eşdeğer tam zamanlı istihdam kaybına karşılık geldiğini hesapladı. ILO, bu kaybın 2008/2009 ekonomik krizinden yaklaşık 4 kat daha fazla olduğunu belirtiyor.
2008/2009 ekonomik krizinin son derece büyük bir durgunluk ve iş kaybı yarattığı ve salgın öncesindeki etkilerinin hala sürdüğü düşünülecek olursa, Covid-19 salgının yarattığı istihdam kaybının boyutları ve etkisi daha iyi anlaşılabilir.
1.7. Pandemi yüzünden 108 milyon işçi yoksullaştı
İşçi yoksulluğunun ortadan kaldırılmasına yönelik 5 yıllık ilerleme pandemide sıfırlandı. ILO raporuna göre, 2019’a kıyasla, dünya çapında 108 milyon işçi, yoksul ya da son derece yoksul olarak tanımlandı. Bu, sözü geçen kategorilerdeki işçilerin ve ailelerinin kişi başı günlük 3.20 dolardan daha azıyla geçinmek zorunda oldukları anlamına geliyor.
ILO’nun her yıl yayımladığı Dünya İstihdamı ve Sosyal Görünüm raporuna göre küresel işsiz sayısı 2022’de 205 milyon olacak ki, bu sayı 2019’da 160 milyondu. Ancak gerçek durum resmi işsizlik rakamlarından çok daha kötü. Raporlarda, istihdam rakamlarının pandemiden önceki düzeye en erken 2023’te dönebileceği açıklanıyor.
1.8. Kayıt dışı çalışanların yaşadığı çıkmaz: Ya salgın ya açlık
Tüm dünyada Covid-19 krizinin etkilerini ilk ve en şiddetli hissedenler kayıt dışı sektör çalışanları oldu. Çoğu gelişmekte olan ülkelerde, yaklaşık 2 milyar insan kayıt dışı çalışmaktadır. Kayıt dışı ekonomi çalışanları, sosyal koruma kapsamı da dahil olmak üzere, genellikle formel işlerin sağladığı temel çalışma haklarından yoksundur. Sağlık hizmetlerine erişimde dezavantajlı durumdadırlar.
Kentsel alanlardaki kayıt dışı çalışanlar, yalnızca yüksek virüs enfeksiyonu riski taşımakla kalmayan, aynı zamanda kısıtlama önlemlerinden doğrudan etkilenen ekonomik sektörlerde çalışmaktadırlar; Covid-19 şimdiden atık geri dönüşümcüleri, sokak satıcıları, ev işçileri gibi on milyonlarca kayıt dışı işçiyi etkilemektedir. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün yayınladığı rapora göre, Covid-19 kapsamında genel tecrit ve yayılmayı durdurma önlemleri, düşük gelirli ülkelerde ve kayıt dışı işçiler arasında göreli yoksulluğu yüzde 56 artırdı.
Dünyada kayıt dışı çalışanların yaklaşık 1,6 milyarı genel tecrit ve salgının yayılmasını durdurma önlemlerinden etkileniyor. Bu kitlenin içinde konaklama ve yiyecek hizmetleri, imalat, toptan ve perakende ticaret sektörlerinde çalışanlar ile kentlerde satılmak üzere gıda üreten 500 milyonu aşkın çiftçi var. Rapora göre, yüksek riskli sektörlerde kadınlar ekonomik krizden özellikle etkileniyor.
Kayıt dışı istihdamın yüzde 75’ten fazlası, 10’dan az çalışanı olan işletmelerde gerçekleşiyor; bu kitlenin yüzde 45’i ise kendi hesabına çalışanlardan oluşuyor. Kayıt dışı işçilerin çoğunluğu, hiçbir geçim imkânı kalmadığında, çözümü olmayan bir ikilemle karşı karşıya kalıyorlar: Ya açlıktan ya da virüsten ölmek.
1.9. Ev işçileri için durum kötü
Dünyadaki 67 milyon ev işçisi için durum çok kötü. Bunların yüzde 75’i kayıt dışı çalışıyor. Bu işçiler için işsizlik tıpkı virüs kadar tehlikeli bir hale gelmiş durumda. Gerek işverenlerinin istememesi nedeniyle, gerek genel tecride uyma nedeniyle, birçoğu çalışamıyor. Çalışmaya devam edenlerin ise hastalığa yakalanma riski çok yüksek, çünkü evlerde ailelere bakıyorlar. Sayıları 11 milyon olan göçmen ev işçilerinin durumu daha da kötü.
ILO yetkilileri “Covid-19 krizi, zaten var olan kırılganlıkları ve eşitsizlikleri daha da ağırlaştırıyor. Desteğe en çok ihtiyaç duyan işçilere desteğin bir an önce ulaşması sağlanmalı” diyor.
Pandemiden en çok zarar gören ülkeler, kayıt dışı ekonomisi fazla olan ve tecridi ülke genelinde uygulayanlar oluyor. ILO Raporu, tavsiyelerinin yanı sıra, kayıt dışı işçilerin virüse maruziyetini azaltacak, hastalığa yakalanmış olanların sağlık hizmetlerine erişimini sağlayacak, bireylere ve ailelerine gelir ve gıda desteği sağlayacak ve ülkelerin ekonomik dokusuna zarar gelmesini önleyecek politikalara ihtiyaç duyulduğunu vurguluyor.
1.10. Çocuk işçiliği 20 yıldan sonra ilk kez arttı
Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), dünyada çocuk işçilerin sayısının 20 yıldır ilk kez artış gösterdiğini, son 4 yılda çocuk işçilerin sayısının 8,4 milyon arttığını açıkladı.
UNICEF ve Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 2021 Haziran ayında yayımlanan ortak raporunda, 2020’nin başından bu yana çocuk işçilerin sayısının 160 milyona ulaştığı belirtildi.
Raporda, pandeminin milyonlarca çocuğu çalışmaya ittiği, 2022’nin sonuna kadar pandeminin etkisiyle dünyada 9 milyon çocuğun daha işçiliğe yönelmesinden endişe duyulduğu belirtildi.
Pandemi nedeniyle ülke ekonomilerinde yaşanan problemler ve virüsün yayılmasını önlemek amacıyla okulların da kapatılması sonucu, çocuk işçiler daha kötü koşullarda ve daha uzun çalışmak zorunda kalıyor. Ailedeki yetişkinlerin bu süreçte işlerini kaybetmesi ya da gelirlerinde azalma olması da çocukların çalışmak zorunda kalmasına yol açıyor.
UNICEF-ILO ortak raporunda bazı başlıklar şöyle:
Dünyada 5-11 yaş aralığındaki çocuk işçi sayısında artış var; küresel çocuk işçi sayısının yarısından fazlası bu yaş aralığında,
5 ile 17 yaş arası çocuklar arasında, fiziksel ve ruhsal sağlıkları ile güvenlikleri açısından tehlike yaratabilecek işlerde çalışanların sayısı 2016’dan beri 6,5 milyon artış göstererek 79 milyona ulaştı,
Erkek çocuk işçilerin oranı (yüzde 11,2) kız çocuklara göre daha fazla (yüzde 7,8),
Çocuk işçilik kırsal alanlarda kentlere göre daha yaygın. Çocuk işçilerin yüzde 70’ten fazlası, yani 112 milyonu tarım sektöründe çalışıyor.
Çocuk işçiliğinin önemli bir bölümü aile içinde gerçekleşiyor. 5 ila 11 yaş aralığındaki çocuk işçilerin yüzde 83’ü aile işletmeleri ve aile çiftlikleri gibi alanlarda çalışıyor.
Çocuk işçiliği çoğu zaman eğitime erişimde yaşanan zorluklarla bağlantılı. 5-11 yaş aralığındaki çocuk işçilerin 4’te birinden fazlası, 12-14 yaş aralığındaki çocuk işçilerin 3’te birinden fazlası, okul dışı kalmış çocuklardan oluşuyor.
Almanya’da yayınlanan bir araştırma raporuna göre pandemi nedeniyle çocuk haklarında ciddi bir gerileme var. Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, ciddi açlık içinde yaşayan çocuk sayısı 150 milyondan 725 milyona çıkmış durumda. 2020 yılında her ülkede pandemi nedeniyle uygulanan sokağa çıkma yasakları okula giden 1,6 milyar çocuğu etkiledi. Bu çocukların okullara bir daha dönüp dönemeyecekleri belirsiz.
Çocuklar pandemi döneminde daha fazla açlık, hastalık, çocuk işçiliği, çocuk evliliği, göç ve yalnızlık gibi sorunlarla karşı karşıya kaldı. Hindistan’da, Nepal’de milyonlarca çocuk pandeminin sonuçlarından aşırı oranda etkilenmiş durumda. Milyonlarcası açlıktan mustarip. Sokaklarda çalışmak ya da ailelerine yardım edebilmek için dilenmek zorundalar. Genç insanlar, bir yıldan uzun bir süredir okula gitmediklerini ve kendileri için bir gelecek görmediklerini belirtiyorlar.
- Türkiye’de durum
2.1. İşsizlik pandemide arttı
Türkiye’de işsizlik, TÜİK tarafından 2019 yılında yüzde 13.4, 2020 yılında yüzde 13.2, 2021 yılında yüzde 12 olarak açıklandı. 2020 Nisan ayından itibaren işten atmalar yasaklandığı için, gerçek işsiz oranı bu rakamın çok üstünde gerçekleşti. DİSK’in yaptığı araştırmaya göre 2020 yılı işsizliği ortalama yüzde 30, 2021 yılı işsizliği ise yüzde 26.
Covid-19’un görülmesiyle birlikte haftalık fiili çalışma saati 2020’nin 2. çeyreğinde ciddi biçimde geriledi. 2014 2. çeyrekte 47.4 olan haftalık fiili çalışma saati, Covid-19’un Türkiye’de yeni görülmeye başladığı zamanları kapsayan 2020 2. çeyrekte 40.5 saate geriledi. Böylece çalışma saatlerinde 2014’e göre yüzde 14.6 oranında düşüş yaşandı. Ekonominin açılmasıyla 2021 2. çeyrekte haftalık ortalama fiili çalışma saati 43.1’e yükseldi.
2.2. Çocuk işçiliği pandemide yaygınlaştı
TÜİK rakamlarına göre 720 bin çalışan çocuk var. Ayrıca sayısı 500 bini bulan, tümüyle kayıt dışı çalışan, başta Suriyeliler olmak üzere çeşitli halklardan göçmen çocuk işçiler var. İşçi çocuklara dahil edilmeyen 400 bine yakın çırak ve 1 milyon 160 bin civarında stajyer ve meslek eğitimi gören öğrenci çocuk işçi var. Sonuçta Türkiye’de 2 milyonu aşkın çocuk işçi çalıştırılıyor.
2012 yılında yasalaşan 4+4+4 yasası ile zorunlu ilköğretim 6-13 yaş aralığına çekilince, çocuk işçiliğinin yaygınlaşma yaşı da fiilen 13’e düşmüş oldu. Salgın döneminde imkânları olmadığı için uzaktan eğitime katılamayan milyonlarca çocuğun bir bölümü işçiliğe başladı.
Korunmasız ve güvencesiz bir şekilde çalışma hayatında olan işçi çocukları korumak öncelikli olarak devletin görevidir ancak bu alanda mücadele etmek de insanlığın, çocuklara borcudur. Çocuk işçiliğine son verilmeli, çocukların öncelikli olarak yaşam haklarının korunması sağlanmalı, eğitim haklarına erişmeleri ve toplumsal hayata öz güvenli bireyler olarak katılmaları için tüm imkânlar kullanılmalıdır.
2.3 Kadın işsizliği daha hızlı artıyor
OECD ülkelerinin çoğunda kadın ve erkek işsizlik oranları arasında fazla fark yokken (OECD, 2019), Türkiye’de 2019 yılında 15 ve daha yukarı yaştaki nüfus için işsizlik oranı erkeklerde yüzde 12.4, kadınlarda (erkeklerin yüzde 30 daha fazlasıyla) yüzde 16,5’tir. Kadın istihdamında ücretsiz aile işçiliğinin ağırlığını göz önüne aldığımızda kadın işsizliğine tarım dışı işsizlik verileriyle bakmak daha doğru olacaktır. Tarım dışı işsizlik oranı erkeklerde yüzde 14, kadınlarda ise (erkeklerin yüzde 47,8 fazlasıyla) yüzde 20,7’dir (TÜİK, 2019).
Gerek kadın işsizlik oranlarında gerekse erkek ve kadın işsizlik oranları arasındaki açıkta OECD ülkeleri içinde Türkiye, Yunanistan’dan sonra ikincidir. Türkiye’de yüksek işsizlik oranlarıyla karşı karşıya olan kadınlar, Covid-19 salgını döneminde ve sonrasında düşen emek talebi karşısında erkeklere göre çok daha kırılgan bir konumdadır. Krizin etkisiyle genel işsizlik oranının yüzde 27’nin üzerine yükselmesi sonucu, kadın işsizliği de yüzde 33’ün üzerine çıktı.
2.4. Kayıt dışı çalışanların durumu kötü
Kadın istihdamında kayıt dışılık oranı dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de erkek istihdamına oranla fazladır. 2019 verileriyle kadın istihdamında kayıt dışılık oranı yüzde 42.1 iken erkek istihdamında bu oran yüzde 30,9’dur. Ücretli istihdamda kayıt dışılık oranı kadınlarda yüzde 19.5, erkeklerde yüzde 17.3’tür.
Kendi hesabına çalışan (ağırlıkla tarım) kadınlarda kayıt dışılık yüzde 81.6, erkeklerde ise bu oran yüzde 65’tir. Covid-19 krizinden en çok etkilenen sektörlerdeki kadın istihdamında kayıt dışılık oranına baktığımız zaman bu oranın, imalatta yüzde 27, toptan ve perakende ticarette yüzde 26.9, konaklama ve yiyecek hizmetlerinde yüzde 28, gayrimenkul hizmetleri, idari ve destek hizmetlerinde yüzde 42.4, sanat, eğlence, rekreasyon ve diğer hizmetlerde yüzde 50.7 olduğunu görmekteyiz.
Kayıt dışı istihdamdaki kadınlar Covid-19 krizinde iş ve gelir kayıplarına karşı son derece güvencesiz oldukları gibi gerek işçi sağlığı gerekse genel sağlık açısından hizmetlere erişimde de korumasızdırlar.
2.5. Ev işçilerinde işsizlik çok yüksek
Ev İşçileri Dayanışma Sendikasının (Evid-Sen), ev işçileri arasında yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye’de büyük çoğunluğu kayıt dışı olan gündelikçi ev işçisi kadınlar, Covid-19 krizinde yoğun bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmışlardır. Yatılı olarak çalışan ve önemli bir bölümü göçmen olan ev işçilerinin ise izin kullanmadan ve işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerine uyulmaksızın çalıştırıldıkları tespit edilmiştir
Araştırma kapsamındaki salgın öncesinde gündelik işlerde çalışan katılımcıların tamamının Covid-19 salgını ile birlikte işsiz kaldıkları, çok ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya oldukları ve temel ihtiyaçlarını dahi karşılamakta güçlük çektikleri görülmüştür. Araştırma bulgularına göre yatılı çalışan birçok ev işçisinin işyeri, içine kapatıldıkları hapishanelere dönüşmüş durumdadır. İzin isteyen ev işçileri işverenleri tarafından risk unsuru olarak görülmekte ve izin talepleri karşılanmamaktadır.
2.6. Mutlak yoksulların sayısı arttı
Dünya Bankası’nın Türkiye Ekonomik İzleme raporunda, 2018’de Türkiye’de 6.9 milyon olan mutlak yoksul sayısının 2019’da 8.4 milyona, 2020’de 10.2 milyona yükseldiği bilgisi yer aldı.
2018’de nüfusa oranla yüzde 8.5’e gerileyen mutlak yoksulluk oranının da ekonomik kriz sonrasında 2019’da yüzde 10.2’ye, 2020’de yüzde 12.2’ye yükseldiği belirtildi. Mutlak yoksul sayısı 2019’da 1.5 milyon kişi, 2020’de 1.8 milyon kişi arttı.
Dünya Bankası; kişi başı günlük tüketimi 5,5 dolar seviyesinin altında olan kişileri mutlak yoksul olarak tanımlıyor. Bu rakam 2020 yılı için günlük 22 TL’ye, yıllık 8 bin 122 TL’ye karşılık geliyor. Banka, Türkiye’de mutlak yoksulluk oranının 2020’de ulaştığı yüzde 12.2’lik seviyenin 2012’deki yüzde 12.3’lük oran sonrasındaki en yüksek seviye olduğuna dikkat çekti.
2.7. Salgında işçi sınıfı çalışmaya ve ölmeye devam etti
Covid-19, işçi sınıfı hastalığı haline geldi. Covid-19 dönemi tercihleri, uygulamaları iktidarın işçi düşmanı niteliğinin en net göstergesi oldu. Salgın başladığından beri aslında işyerlerinin dörtte üçü zaten kapanmadı, toplu ulaşım kapatılmadı, sokaklar dışında işyerlerinde çalışma ve sıkışıklık devam etti. İşçiler zamanında aşılanmadı. Fabrikalardaki milyonlarca işçi aşısız bir şekilde bir yıldan fazla çalıştı. 16 milyondan fazla işçi, kapanma döneminde işe gitti.
Covid-19’un Türkiye’de resmi olarak ilk kez görüldüğü Mart 2020 tarihiyle Eylül 2021 arasında en az 1200 işçi Covid-19 nedeniyle hayatını kaybetti. Kapanmanın işçiler için gerçek olmadığı, iş kazalarında ölen işçi sayısından belli oluyor. Covid dışı iş kazalarında bu 18 aylık dönemde en az 2500 işçi öldü. Bu sayı Covid öncesinde, 2019’da 1700 idi. Yani aslında işçilerin büyük bir kısmı çalışmaya ve hem iş cinayetlerinden, hem de Covid’den ölmeye devam ettiler.
AKP iktidarının politikaları, pandemiye karşı işçileri, işsizleri, emekçileri, emeklileri, halkı koruyan politikalar olarak değil 3-5 tane şirketi, sermayeyi koruyan politikalar olarak şekillendi. Ne olursa olsun çarklar dönecek anlayışıyla, Covid-19 bir işçi sınıfı hastalığı haline getirildi.
Covid-19 döneminde; işverene, işçinin onayını almadan işçiyi ücretsiz izne çıkarma hakkı verildi. Bu şekilde 2,7 milyon işçi ücretsiz izne çıkarıldı, ailesi ile birlikte günde 39 TL ile yaşamaya mahkûm edildi. İşten çıkarma yasak olmasına rağmen, binlerce işçi tazminatsız işten çıkarıldı, işsizlik yardımı verilmedi. Sendikasızlaştırma politikalarına devam edildi, sendikalaşmaya çalışan işçiler Kod-29 ile işten atıldı. İşyerleri tedbir gerekçesiyle kapatılan işçiler, açlıkla baş başa bırakıldı.
Memur ve işçi sendikaları, hükümetin baskısı ve işbirlikçi sendika yöneticileri nedeniyle enflasyonun çok altında toplu sözleşmelere imza attılar.
- Sonuç
Salgında iş ve gelir kaybına uğrayan çalışanlara ve hanelere gelir desteği sağlanmalıdır. Enflasyon karşısındaki ücret kayıpları telafi edilmelidir. Sendikal örgütlenme hakkı tam olarak sağlanmalıdır. Memurlar için grev hakkı kabul edilmelidir. Aşılamaya, TTB’nin önerileri doğrultusunda titizlikle devam edilmelidir. Aşı temini konusunda başlangıçta yaşatılan sıkıntılar bir daha yaşanmamalıdır.
İşçi sınıfının önünde aşması gereken iki temel sorun var:
Birincisi; işçi direnişleri bütünlüklü, dayanışmacı bir çizgi izlemiyor. Hak gaspı nedeniyle yapılan eylemlerde işçiler yalnız kalıyor. Eylemler genelleşip yaygınlaşamıyor. İşçi sınıfının her kesimi henüz kendi derdiyle meşgul ve dayanışma örülmüyor. İşçiler, örgütlenme sorunu yaşayan diğer işçilerle birlikte büyük eylemler düzenleyemiyorlar.
İkinci önemli sorun da şu: Öncü işçiler arasında düşünsel bir dağınıklık var. Kadınların, LGBTİ+’ların, mültecilerin, göçmenlerin vb. pek çok ezilen dışlanan kesimin sorunları, bu sorunların çözümüne dair yaklaşımlar işçi sınıfını bölebiliyor. Yaşanan kutuplaşmalar, laik-dindar, Alevi-Sünni, Türk-Kürt kutuplaşmaları işçi sınıfını bölebiliyor.
Diyanet İşleri Başkanının her gün her konuda fikir beyan ettiği bir ortamda işçi sınıfı örgütlerinin, sendikaların liderleri konuşmuyorlar, konuşsalar bile çoğunlukla işçi sınıfının çıkarları ve birlikteliği lehine konuşmuyorlar. Çoğu sendika yöneticisi siyasi iktidarın aparatı haline gelmiş durumda.
İşçi sınıfının birleşik mücadele yürütebilmesi için, bazı temel konularda ortak fikirlerin oluşturulması ve savunulması gerekir. Bunları 2021 Türkiye’si için şöyle özetleyebiliriz:
Kadın hakları ve LGBTİ+ hakları insan hakkıdır; tüm kadın ve LGBTİ+ mücadelelerinin ortak talebi eşitlik, şiddete karşı etkin önlemler, cinsel ve bedensel özgürlüktür; işçi sınıfının bu taleplere sahip çıkması gerekir.
Göçmen işçilere yönelik ırkçılık işçi sınıfını bölüyor, işçilerin daha ucuza çalıştırılmasının önü açılıyor. Sendikalar, göçmen işçilere çalışma izni verilmesi, sigortalandırılmaları, eşit işe eşit ücret verilmesi, birlikte örgütlenme ve ırkçılığa karşı mücadele için harekete geçmelidir. Sonu mutlaka egemen sınıfın çıkarlarıyla uzlaşmak hatta bu çıkarları savunmak anlamına gelen milliyetçiliğe hiçbir vesileyle taviz verilmemelidir.
Kürt halkının hakları her düzeyde tanınmalıdır. Kürtçe dili, bu topraklarda çağlardır konuşulan dillerden birisidir; ana dilde eğitim insan hakkıdır, kabul edilmelidir.
Gıda ve su kıtlığının, kuraklıkların, sel felaketlerinin, orman yangınlarının daha fazla artmaması için, içinde bizim de yaşadığımız doğayı korumak için, acilen tüm fosil yakıtların kullanımına son verilmelidir.
Savaşa karşı barışı, ırkçılığa karşı dayanışma ve kardeşliği, sömürüye karşı eşitliği, baskıya karşı özgürlüğü, kapitalizme karşı sosyalizmi savunmalıyız.
İşçilerin işyerlerinde gündelik çıkarları için verdikleri mücadele tüm işçi sınıfının mücadelesi haline gelmelidir ve bu mücadele içinde, devrimci fikirlerin rehberliğinde hareket eden bir öncü işçi ağının kurulması acil bir ihtiyaçtır.
Kaynaklar
DİSK-AR Araştırma Bülteni, Ağustos 2021
ILO Dünya İstihdamı ve Sosyal Görünüm Raporu, 2021 Haziran
ILO Covid-19 Krizi ve Kayıt Dışı Çalışanlar Raporu, 2021 Ocak
ILO Ev İşçiliğinin Türkiye’deki Görünümü Raporu, 2021 Haziran
ILO Covid-19 Salgınının İşgücü Piyasasına Etkileri Raporu, Ağustos 2021
http://www.keig.org/covid-19-krizi-ve-kadin-istihdami-ve-issizligi/