“LGBTİ+ hakları savunuculuğu, komünizmden daha yıkıcı bir ideoloji”. Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda1
Nedir bu otoriterizm?
Son yıllarda otoriterizm kavramını giderek daha fazla duyar olduk. Kapitalizm, bağrında taşıdığı iç çelişkileri nedeniyle zaman zaman krize girer. Bu krizler derinleştiğinde, işçilerin ve ezilenlerin memnuniyetsizliği giderek artmaya, homurdanmalar giderek daha duyulur olmaya başladığında, egemen sınıfın en azından bir kesimi toplum üzerindeki baskı mekanizmalarını güçlendirmeye çalışır. Otoriterleşme dediğimiz şey de, bu çabalara karşılık gelen durum.
Dünya, 2007 yılının Ağustos ayında bankaların kredi verme kapasitelerinde daralma ile başlayan ve 2008’de Lehman Brothers’ın batmasıyla doruğuna çıkan bir ekonomik krizin içine girdi. 2010 yılının baharında Euro bölgesine de yayılan krizi, 2011 yazında finans piyasalarında yaşanan panikle birlikte gelişen yeni bir kriz dalgası izledi. Böylece kapitalizm 1929’da “Büyük Buhran” adı verilen krizden sonraki en büyük krizini yaşamaya başladı; hatta bu kriz ve buna bağlı olarak yaşanan sosyal gelişmeler “Otuzlu yılların ağır çekimi”2 olarak anılmaya başlandı.
Tüm dünyada yaşanan bu kriz, artı değer sömürüsüne dayandığı için zaten mevcut olan adaletsizliğin daha da derinleşmesine neden oldu. İngiltere merkezli insani yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayımlanan “Zenginlerin Hayatta Kalması” başlıklı ve 2023 tarihli rapor, son iki yılda ortaya çıkan 42 trilyon dolarlık servetin yaklaşık üçte ikisinin, dünyanın en varlıklı yüzde 1’lik kesime gittiğini ortaya koyuyor. Bu, son iki yılda dünyanın en zengin yüzde 1’lik kesiminin, kalan yüzde 99’luk kesimin toplamından neredeyse iki kat fazla servet edindiği anlamına geliyor.
Bu durum, şüphesiz dünya işçileri ve ezilenleri nezdinde büyük bir öfkeye neden oluyor. Ancak krizin derinleşmesiyle birlikte dünyanın birçok ülkesinde beklenilenin aksine sol değil, sağ popülist partiler güçlenmeye başladı. Bunun en önemli nedeni, sol partilerin mevcut krize somut yanıtlar üretmek yerine, iktidardaki kimi muhafazakâr kimi de sosyal demokrat olan partilerin neoliberal politikalarını desteklemeleri, işçilerin ve ezilenlerin öfkesini örgütlemekteki başarısızlıkları oldu.
Hayat boşluğa izin vermediği için, sol partilerin veremediği yanıt, sağ popülist partiler tarafından hızla verilmeye başlandı. Dünyanın en güçlü kapitalist ülkesi olan ABD’de su katılmamış bir sağcı olan Donald Trump, 2017 yılında Cumhuriyetçi Parti adayı olarak başkanlığa seçildi. Rusya’da da devlet başkanı Vladimir Putin, neredeyse 2000 yılından beri Rusya’yı demir yumruğuyla yönetiyor. Polonya’da faşizan söylemleriyle öne çıkan Hukuk ve Adalet Partisi (PIS) 2015 yılında iktidara geldi ve ülkeyi hızla otoriter bir çizgiye taşıdı. Macaristan’da muhafazakâr Macar Yurttaş Birliği – Fidesz adayı olarak 2010 yılından bu yana başbakanlık koltuğunda oturan Victor Orban ise Türkiye’de 2023 cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra “Sayın Erdoğan’ın tekrar başkanlığa seçilmesiyle sırtımızdan büyük bir yük kalktı. Erdoğan’ın tekrar seçilmesini dilemekle kalmadık. Samimi söylüyorum, Tanrı’ya şükür Erdoğan kazandı. Onun kazanması için çok dua ettim”3 demişti.
Almanya’da başta sağ popülist bir parti olarak kurulan, ancak zaman içerisinde faşizan özellikleri giderek ağır basan Almanya için Alternatif Partisi (AfD), son seçim anketlerine göre oy oranını yüzde 21’e taşımış durumda.4 Türkiye’de ise 2015 yılından sonra, özellikle de 2018’de AKP ile MHP arasında kurulan “Cumhur İttifakı”nın iktidara gelmesinden sonra, otoriterleşme büyük bir hızla yükselmeye başladı.
Bunların dışında da otoriter hükümetler Arjantin ve Hindistan’da seçimle, Brezilya, Honduras ve Paraguay’da yargı ve parlamento yoluyla yapılan darbeyle, Mısır ve Tayland’da askeri darbe yoluyla iktidara geldi. .
Otoriterizm mi, faşizm mi?
Küresel kapitalist krizin derinleştirdiği gelir dengesizliği ve adaletsizliğin neden olduğu toplumsal öfkenin egemen sınıfa yönelmesini istemeyen otoriter iktidarlar, işçilerin ve ezilenlerin bakışlarını başka yöne çekmek ve bu kesimlere umut vermek için çeşitli argümanlar üretiyorlar. Bu argümanlarının başında “güçlü devletler” yaratmak geliyor. Trump’tan Erdoğan’a, Putin’den Orban’a kadar bütün otoriter liderlerin “Make America Great Again”(Amerika’yı yeniden muhteşem yapalım)5, “Güçlü Türkiye”6, “Büyük Macaristan”7, hatta “Büyük Avrupa”8 gibi sloganları her yerde öne çıkıyor. Hatta bu liderler kendilerini o güçlü ataları olan padişahların, çarların, kralların yerine koymaktan, onlara öykünmekten bile çekinmiyorlar. 2015 yılının Ekim ayında Almanya şansölyesi Angela Merkel’in, Erdoğan tarafından Yıldız Sarayı’nda altın yaldızlı taht benzeri bir koltukta “ağırlamış” olduğunu hatırlayalım.9
Bu hayalî “güçlü” atalar gibi olma, dünyayı “tekrar” dize getirme, dünya dize geldiği zaman zengin olma, refah içinde yaşama vaadi, şüphesiz güçlü bir vaat. Bu, elbette sadece Erdoğan tarafından verilen bir mesaj değil. Başta Putin olmak üzere diğer otoriter liderler de benzer mesajları sık sık paylaşıyor, “Yeni Çar”10 söylemleri havalarda uçuşuyor. Ancak bu vaadin bir karşılığının olmaması, bu hedeflere ulaşma önünde bazı engellerin bulunduğu argümanlarının üretilmesine de neden oluyor: İşçi sınıfının büyük mücadeleler sonucu elde ettiği hak ve özgürlükler, kapitalist sömürü çarklarını döndürmeye gönüllü yeni işçi kuşakları yaratacak olan “geleneksel” – heteroseksüel – ailenin varlığını “tehdit” eden kadınlar ve LGBTİ+’lar, toplumun kaynaklarını haksız yere tüketiyormuş gibi gösterilen göçmenler, demokrasi ve reform mücadelesinin örgütleri, bu mücadelelerin sesi olan basın kuruluşları, bütün bunlar parlak bir geleceğe giden yoldaki engeller olarak gösteriliyor, ötekileştiriliyor ve her türlü saldırıya açık hale getiriliyor.
Buna bağlı olarak ortaya çıkan ortaya çıkan antidemokratik baskı ve şiddet ortamı, kimi çevreler tarafından “otoriterleşme” olarak tarif edilirken, kimi çevreler tarafından da “faşizm” olarak tarif ediliyor
Faşizm, en kaba tanımıyla, derin bir sosyoekonomik kriz anında, her şeyini kaybederek işçileşmekten ölesiyle korkan küçük burjuvazinin, yanına lümpen proletaryayı da alarak, mevcut krizi kapitalizmin bekası lehine çözmek için harekete geçmesidir. Faşizmin büyük bir sokak gücü vardır, baş düşman olarak gördüğü işçi örgütlerini, Marksist ve devrimci örgütlenmeleri bu sokak gücüyle şiddet kullanarak parçalar, yasalar çıkartarak bunları gayrimeşru ilan edip yasaklar, öyle ki geriye sadece kendisine bağlı birkaç sözde sendikadan başka hiçbir örgüt kalmaz. Faşizm, sadece şiddet kullanarak varlığını sürdüremez, toplumsal rızayı da inşa etmek zorundadır. Bunun için topluma ağır bir ırkçılık üzerinden üstünlük duygusu aşılar ve toplumun üstün “olmayan” kesimlerini, ağacın içini oyan bir kurt misali hedef göstererek şeytanlaştırır, düşmanlaştırır ve yok eder. Bu sayede bir yandan etki alanındaki insanları konsolide etmeye çalışır. Almanya’da Naziler bu bağlamda şeytanlaştırdığı milyonlarca Yahudi’yi korkunç bir soykırımla ortadan kaldırırken, aynı zamanda çizdikleri “ideal Alman” çerçevesi dışında kalanları, yani engellileri, Roma ve Sintileri, başka dinsel ve toplumsal azınlıkları ve LGBTİ+’ları da yok ediyordu.
Kısacası faşizm, “normal” zamanlarda egemen büyük burjuvazinin varlığına ancak belirli ölçüde göz yumduğu, ancak derin kriz anlarında yükselen sınıf mücadelesini bastırmak için harekete geçmesine izin verdiği ve kendi çıkarlarını tehdit eder hâle geldiği zaman da, parçalayarak tehdit olmaktan çıkartan bir aşağıdan küçük burjuva hareketi.
Otoriterleşme ise faşizmden ayrı olarak aşağıdan yükselen bir hareket değil. Faşizmde olduğu gibi işçi hareketi atomize edilerek ortadan kaldırılmaz, sendikalar ve sınıf örgütlenmeleri, muhalif kitle partileri varlığını korur, hatta hedef hâline getirilen kadın ve LGBTİ+ örgütleri, ulusal hareketlerin örgütleri, azınlık kurumları ve ezilenlerin diğer örgütleri varlığını belli bir ölçüye kadar korur, serbest denebilecek seçimler yapılır. Yani anayasada tanımlanan temel hak ve özgürlükler (kısmen) kâğıt üzerinde de olsa varlığını korur, ancak sokak muhalefetine Türkiye örneğinde olduğu gibi izin verilmez, hatta Polonya örneğinde olduğu gibi “LGBTİ+’lardan arındırılmış bölgeler” oluşturularak baskının dozu daha da artırılır.
Faşizm ve otoriterleşme arasındaki kesişim noktası toplumsal muhalefetin, azınlıkların, göçmenlerin, kadınların ve LGBTİ+’ların üzerinde yoğun bir baskı kurulması. Özellikle LGBTİ+’lar üzerindeki baskı, şiddet ve düşmanlaştırma politikaları, son yıllarda dikkate değer bir şekilde “aile değerleri”, “toplumu cinsiyetsizleştirme”, “sapkınlık” üzerinden başta Türkiye, Rusya, Macaristan ve Polonya’da öne çıkartılıyor.
Polonya’da LGBTİ+ karşıtlığı
Polonya, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Sovyetler Birliği’nin denetimi altına giren ülkelerden biri. Bu dönemde SSCB tarafından dayatılan bürokratik devlet kapitalizmi, işçi sınıfı için ağır baskı koşulları altında çok çalışmak ve bunun karşılığı olarak sefalet koşullarına mahkûm olmak anlamına geliyordu. 1970’lerde dünyayı sarsan devrimci rüzgâr Polonya’ya da ulaştı ve özellikle kuzeydeki sanayi kentlerinde daha fazla demokrasi için büyük işçi grevleri patlak verdi. Bu grevler hükümet tarafından çeşitli şekillerde bastırılmaya çalışıldı ancak 1980’lerden itibaren Lech Walesa liderliğindeki Dayanışma Sendikası11 hükümetle çeşitli konularda pazarlık yapabilecek kadar güçlendi. Bu dönemde Doğu Bloku çökmeye başlamıştı ve bu gelişmelere paralel olarak Polonya’da da bürokratik devlet kapitalizmi çöktü.
Walesa başkanlığında kurulan yeni Polonya devleti, batı tipi liberal ekonomiye hızlı bir geçiş yaptı. Bu, işçi sınıfı için daha fazla artı değer sömürüsü anlamına geldi. Polonya ekonomisi 1989 ile 2007 arasında Doğu ve Orta Avrupa’da diğer ülkelere göre %177 oranıyla daha hızlı “büyüme” gösterdi.12 Böylece Polonya ekonomisi Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomilerinin arasına girdi, 2004 yılında da Avrupa Birliği’ne alındı.
Polonya’nın Avrupa Birliği’ne girmesiyle birlikte neoliberal politikalar iyice hız kazandı ve 2008 krizi işçi sınıfının durumunu daha da kötüleştirdi. Özellikle genç nüfus arasında artan işsizlik, mevcut partilere duyulan güveni sarstı ve o zamana dek muhalefette bulunan Hukuk ve Adalet Partisi (PIS), 2015 yılında vergi adaletinin sağlanacağı, ailelerin korunacağı, işsizliğin azaltılacağı, göçün engelleneceği gibi vaatlerle iktidara geldi.
PİS iktidara gelir gelmez medya ve yargı üzerinde baskı kurmaya başladı. Çıkardığı yeni medya yasası ve Anayasa Mahkemesi üyelerinin yargılanmasına yönelik mevzuat değişikliği, muhalefet olanaklarını kısıtladığı ve tek parti iktidarı zeminini güçlendirdi. 2016’da yürürlüğe giren yeni medya yasası, devlet televizyonu ve radyosu yöneticilerinin hükümet tarafından atanmasına ve görevden alınabilmesine olanak sağladı. Bu yasalar olağan danışma mekanizmaları olmaksızın parlamento tarafından olağanüstü bir hızla kabul edildi. PİS orduyu, polisi, sınır muhafızlarını ve güvenlik hizmetlerini kontrol etmeye başladığı gibi, devlete ait tüm şirketler, medya ve kültür kurumları üzerinde de mutlak kontrol sahibi oldu. Buna ek olarak PİS, devletin enerji şirketi Orlen’in yardımıyla yerel medyayı satın aldı. Satın alamadığı medyada da reklam politikaları yoluyla yayın kurullarını etkileyerek bilgi akışını kontrol ediyor ve her şeyden önce nefret ve düşman imgeleriyle karakterize edilen bir dille kamusal söylemi şekillendiriyor.
Bütün bunlar olurken, yapılan anketler kamuoyunda LGBTİ+’lara yönelik olumlu bakışın güçlendiğine işaret ediyordu. 2001 yılında ankete katılan Polonyalıların yüzde 41’i “eşcinsel olmanın normal olmadığını ve hoş görülmemesi gerektiğini” düşünürken, 2017’de bunu sadece yüzde 24’ü ifade ediyordu. “Eşcinsel olmak normaldir” ifadesini 2001’de toplumun yüzde 5’i desteklerken, 2017’de bu oran yüzde 16’ya yükselmişti.13 Bu dönemde Onur Yürüyüşleri de yapılabiliyordu. 2015 yılında Varşova’da düzenlenen Onur Yürüyüşü’nde “Aşk günah değildir”, “Homofobi kalp rahatsızlığına neden olur”, “Hepimiz eşitiz” pankartları açılarak gösteriye katılanların sayısı polis tarafından 13 bin kişi olarak tespit edilmişti. Sağcı/faşist gruplar yürüyüşe engel olmak istemiş fakat polise buna izin vermeyip müdahale etmişti.14
Ancak PİS ile bağlantılı olarak cumhurbaşkanlığı seçimini kazanan Andrzej Duda ile PİS başkanı Jaroslaw Kaczynski’nin yönetimindeki Polonya’da, 2018’den itibaren LGBTİ+ toplumu günah keçisi ve bir numaralı düşman ilan edildi. Kaczynski, Nisan 2018’de “Biz iktidarda olduğumuz sürece eşcinsel evlilikler olmayacak”15 diyerek ilk kez LGBTİ+’ları hedef gösterdi. Mart 2019’da, Polonyalı ailelere ve çocuklarına yönelik ana tehdidin, çocukları “cinselleştirmek” isteyen “LGBT işareti altındaki saldırganlar”16 olduğunu söyledi.
Kaczynski, aradan bir ay bile geçmeden, 2019 yılının Nisan ayında “LGBTİ+ ve eşcinsellik, Polonya’nın varlığına, kimliğine, milletimize ve dolayısıyla Polonya devletine yönelik bir tehdittir”17 diyerek nefret söylemlerinin dozunu daha da artırdı. Kaczynski’nin bu mesajı, devlete ait medya kanalları ve yerel politikacılar da dahil olmak üzere diğer hükümet figürleri tarafından da benimsenip güçlendirildi.
Cumhurbaşkanı ile PİS yönetiminin LGBTİ+ karşıtı kampanyalarına, 2019 Mayıs ayında Gazeta Polska adlı bir gazete de katıldı. Gazete, okurlarına “LGBT’siz bölge” sloganlı çıkartmalar dağıtmayı planladığını duyurdu. Gazeta Polska, sloganın yanı sıra gökkuşağı bayrağının üzerinde siyah bir haç bulunan çıkartmaların dağıtımına yardımcı olacağını da duyurdu. 25 Temmuz’da Varşova’daki bir bölge mahkemesi, haftalık Gazeta Polska’nın LGBT karşıtı çıkartmaları dolaşımdan kaldırmasına karar verdi. Ancak derginin editörü kararı “yalan haber” ve sansür olarak nitelendirerek reddetti ve gazetenin çıkartmaları dağıtmaya devam edeceğini duyurdu. Gazeta Polska çıkartmaları dağıtmaya devam etti, ancak yazıyı “LGBT ideolojisinden arındırılmış bölge” olarak değiştirdi.18
Mart 2019’da ise ilk defa Lublin Voyvodalığı’na bağlı Swidnik İlçesi, kendisini “LGBTİ+ ideolojisinden arındırılmış bölge” ilan etti. Hukuki bir karşılığı ve bir yaptırımı olmayan bu ilan, LGBTİ+ aktivistleri tarafından protestolarla karşılandı. Ancak kısa sürede kendisini bu şekilde tanımlayan idari birimlerin sayısı 30’a yükseldi, 2021 yılına kadar 100 civarında idari birim kendisini “LGBTİ+’sız bölge” ilan etti.19
Ağustos 2019’da Krakow Başpiskoposu Marek Jędraszewski, Varşova Ayaklanması’nın yıldönümünde yapılan bir anma toplantısında verdiği vaazda “LGBT ideolojisinin” bir “gökkuşağı vebası” gibi olduğunu söyleyerek LGBTİ+ nefretine destek verdi.20
Katolik Kilisesi’nin de desteğini alan PİS, LGBTİ+ nefretini giderek güçlendirmeye başladı. Haziran 2020’de yeniden cumhurbaşkanlığına aday olan Andrzej Duda, Brzeg’de düzenlediği bir seçim mitinginde “Bayanlar ve baylar, bizi bunların insan olduğuna ikna etmeye çalışıyorlar. Ancak bu oldukça basit bir ideolojidir”21 dedi. Polonya’da sayıları iki milyonu bulan LGBTİ+ topluluğunun insanlıktan çıkarılması, Duda’nın cumhurbaşkanlığı kampanyası boyunca sık sık dile getirildi. Duda, yine bir seçim mitinginde “LGBTİ hakları savunuculuğunun ‘komünizmden daha yıkıcı bir ideoloji olduğunu”22 söyledi.
Heteronormatif olmayan cinsel yönelime sahip insanlara yönelik nefret, Duda ile birlikte PiS’in önde gelen siyasetçileri tarafından körüklendi. İçişleri Bakanı Joachim Brudziński “Polonya LGBT bireyler olmadan daha iyi”23 şeklinde bir tweet attı. Sözleri şimdiden homofobi ders kitabından bir örnek olarak kabul edilebilecek olan mevcut Eğitim Bakanı Przemysław Czarnek de onunla aynı fikirdeydi: “Bazı insan hakları ve bazı eşitlikler hakkındaki bu saçmalıkları dinlemeyi bırakalım. Bu insanlar normal insanlarla eşit değiller”24. Duda ve onu destekleyen PİS politikacılarının homofobik açıklamalarına Duda’nın “Aile Hakları Sözleşmesi “ni imzalaması eşlik etti. PİS’in çekirdek seçmen kitlesini Duda’ya oy vermeye teşvik etmeyi amaçlayan bu belgede Cumhurbaşkanı, diğer hususların yanı sıra evlilik kurumunu savunma sözü vererek aynı zamanda eşcinsel evliliği onaylamadığını da ifade etmiş oldu. Eşcinsel çiftlerin çocuk evlat edinmesine karşı olduğunu vurguladı ve çocukları -var olmasa da- LGBT ideolojisinden korumak için her şeyi yapacağına dair güvence verdi.25
Bütün bu gelişmeler karşısında Avrupa Parlamentosu (AP) 18 Aralık 2019 tarihinde 107’ye karşı 463 oyla Polonya’daki LGBTİ+’lardan arındırılmış bölgelerin kınanmasını kabul eden bir karar aldı. Bu kararda “Polonya makamlarına bu eylemleri kınama ve LGBTİ+ haklarına saldıran tüm kararları iptal etme” çağrısında bulunulduğu gibi, “Polonya’daki ‘LGBTİ+’lardan arındırılmış bölgelerin’ LGBTİ+ toplumuna yönelik, kamu ve seçilmiş yetkililer ile kamu medyası tarafından artan nefret söyleminin yanı sıra Onur Yürüyüşlerine yönelik saldırılar ve ‘Gökkuşağı Cumaları’ eylemi gibi yasakları da içeren daha geniş bir saldırı bağlamının bir parçası olduğu” vurgulandı.26
Avrupa Parlamentosu, 11 Mart 2021’de Polonya ve Macaristan’daki homofobik ve ayrımcı uygulamaların ardından, AB sınırları içerisinde LGBTİ+ bireylere yönelik her türlü nefret ve ayrımcılığın, AB Temel Haklar Şartı ile temel insan hakları sözleşmelerine aykırı olduğunu belirtti ve Avrupa Birliği’ni, LGBTİ+ bireyler kişiler için bir özgürlük bölgesi olarak ilan eti.27
Polonya hükümeti, AP’nin bu kararına karşılık, kadına şiddeti önlemeye yönelik hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’nden çekileceğini duyurdu. PİS hükümetinin Adalet Bakanı Zbigniew Ziobro, düzenlediği basın toplantısında, sözleşmenin “ebeveyn haklarını ihlal ettiğini ve biyolojik cinsiyete karşı sosyo-kültürel cinsiyetin dayatıldığını” öne sürdü. Ziobra, “”Polonyalı gençleri, cinsiyetin insanların istedikleri gibi seçebilecekleri bir şey olduğuna dair eğitmemiz isteniyor ve bunu kabul edemeyiz” ifadelerini kullandı. Adalet Bakanı ayrıca, LGBT topluluğunun kendi cinsiyet anlatışlarını İstanbul Sözleşmesi üzerinden bütün halka kabul ettirmeye çalıştığını savundu.28
Bütün bunlar olurken AB’den yaptırım tehditleri gelmeye başladı. 2020 yılında AB kendisini “LGBTİ+ ideolojisinden arındırılmış bölge” ilan eden yerel yönetimlere, bu kararı geri almamaları durumunda sağlanan fonların geri alınacağı bildirildi. Bunun üzerine çok sayıda yerel yönetim, bu karardan geri adım atmaya başladı.29 Ancak AB ile Polonya arasındaki ipler gerilmeye devam etti. Avrupa Parlamentosu’nun (AP) 19 Ekim 2021’de Strasbourg’da yapılan oturumunda, Polonya’da hukukun üstünlüğü prensibine yönelik tehditler tartışıldı. Avrupa Birliği (AB) ve Polonya’dan karşılıklı sert eleştiriler geldi. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, Polonya’nın AB’nin ortak değerlerini ihlal etmesine izin vermeyeceklerini söyledi. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki AB’yi “şantaj yapmakla” suçladı.30
2022 yılında da Polonya’nın üst düzey bir temyiz mahkemesi dört belediyenin ilan ettiği “LGBTİ+ ideolojisinden arındırılmış bölge”nin kaldırılmasına karar verdi. Kabine Bakanı Michal Wojcik “Belediye üyeleri geleneklerimizi ve kimliğimizi desteklemek istediklerine karar verirlerse, bu onların egemenlik haklarıdır. Kimse bunu sınırlamamalı” diyerek kararı eleştirdi.31 Ancak pek çok yerel yönetim, bu karardan geri adım attı.
Türkiye’de durum
Türkiye’de AKP’nin otoriterleşme eğilimin belirginleştiği dönüm noktası olarak genellikle 2013 yılında gerçekleşen 17-25 Aralık yolsuzluk dosyaları ve Gezi Parkı eylemleri kabul ediliyor. Söz konusu bu gelişmelerden sonra AKP kendisine yönelik tehdit olarak gördüğü her türlü demokratik eylemi, en basit bir basın açıklaması da olsa, darbe tehdidi ile ilişkilendirmeye başladı. Yargı, medya ve sosyal medya üzerinde yoğun bir denetim kurmak ve sokakta verilen temel hak ve özgürlük mücadelelerini polis şiddetiyle bastırmak suretiyle giderek otoriterleşti. Erdoğan, Suriye’de de yaşanan gelişmelerle birlikte Türkiye’nin varoluşuna yönelik bir tehdit anlatısı kurarak, FETÖ-PKK-IŞİD diye başlayan zaman zaman HDP’nin ve CHP’nin de dahil olduğu bir ‘iç düşmanlar’ listesi oluşturdu.
Bu “iç düşmanlara” LGBTİ+’ların eklenmesi de uzun sürmedi. 2002 yılında katıldığı bir televizyon programında “Eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart. Zaman zaman bazı televizyon ekranlarında onların da muhatap oldukları muameleleri insani bulmuyoruz”32 açıklamasında bulunan Recep Tayyip Erdoğan, 2021’de bir parti kongresinde “LGBT, yok öyle bir şey. Bu ülke millidir, manevidir ve bu değerlerle geleceğe yürümektedir”33 dedi.
28 Haziran 2015 tarihinde 23’üncü Onur haftası kapsamında, İstanbul’da gerçekleştirilen 13’üncü Onur Yürüyüşü Ramazan ayı gerekçe gösterilerek yasaklandı ve polis yürüyüşe katılanlara biber gazı ve tazyikli su ile müdahale etti.34 Bu tarihten sonra Onur Yürüyüşleri izinli olarak yapılamadı. Valiliklerin koyduğu yasaklara, başta Alperen Ocakları olmak üzere sağcı/faşist grupların tehditleri de eşlik etti.
Kasım 2017’de Ankara Valiliği, şehirde düzenlenecek bütün LGBTİ+ etkinliklerine yasak getirdi. Karara gerekçe olarak toplumsal duyarlılıklar, kamu güvenliği, genel sağlık ve ahlakın korunması gösterildi.35 Bu yasak, Kaos GL Derneği’nin başvurusuyla 2019’da Bölge İdare Mahkemesi kararıyla kaldırıldı ama fiilen sürdürüldü. Halen de Ankara’da, hatta Türkiye genelinde LGBTİ+ konulu etkinlikle mülki idari amirler tarafından yasaklanıyor.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, 24 Nisan 2020 günü verdiği cuma hutbesinde, “İslam zinayı en büyük haramlardan kabul ediyor. Lûtîliği, Eşcinselliği lanetliyor. Nedir bunun hikmeti. Hastalıkları beraberinde getirmesi ve nesli çürütmesidir, bunun hikmeti” diyerek LGBTİ+’ları ve HIV’le yaşayanları hedef gösterdi.36
İstanbul Sözleşmesi de LGBTİ+ varoluşunu desteklediği iddiasıyla 24 Mart 2021 tarihinde bir gece içinde kaldırıldı.37 Bu karar, kadın ve LGBTİ+ örgütleri tarafından uzun süre protesto edildi.
Bundan sonra da başta dönemin İçişleri Bakanı Süleyman soylu olmak üzere, devletin irili ufaklı temsilcileri, siyasi partiler, sağcı/faşist çevreler tarafından LGBTİ+’lar akla gelebilecek her şekilde kriminalize edildi. Başta İstanbul ve Ankara olmak üzere çeşitli illerde Onur Yürüyüşü yapmaya çalışan yüzlerce LGBTİ+ polis tarafından yoğun şiddet eşliğinde gözaltına alındı, haklarında davalar açıldı.38 Gökkuşağı ile LGBTİ+ amblemleri “sapkınlıkla” damgalandı; hatta Ticaret Bakanlığı bünyesindeki Reklam Kurulu, e-ticaret sitelerinde LGBT ve gökkuşağı temalı ürünlerin “çocukların gelişimini olumsuz etkileyeceği”39 iddiasıyla +18 ibaresiyle satışa sunulması gerektiğine bile karar verdi.
Bu arada LGBTİ+ varoluşu “aile” üzerinden de kriminalize edilmeye başlandı. Toplumun temeli olduğu iddia edilen ve erkek, kadın ile çocuklardan oluşan heteroseksüel ailenin varlığının LGBTİ+’lar tarafından tehdit edildiği, yakında aile, amca, hala diye bir şeyin kalmayacağı, bu “sapkınlığın” toplumu çürüttüğü, çocukların buna karşı korunması gerektiği anlatılmaya başlandı.40 Hatta LGBTİ+ varoluşu pedofili ve zoofili ile dahi ilişkilendirilmeye çalışıldı.41
LGBTİ+’ların aileyi yok edeceği propagandasını topluma indirmek için pek çok şehirde sağcı/faşist örgütlerin katılımıyla “Büyük Aile Yürüyüşü” adı verilen nefret gösterileri düzenlendi. 18 Eylül 2022’de İstanbul’da Saraçhane Meydanı’nda düzenlenen mitinge, söz konusu örgütlerin militanları dışında katılan olmadı.42 Benzer bir miting, 17 Eylül 2023’te yine İstanbul Saraçhane Meydanı’nda yapıldı. Yine az sayıda militanın katıldığı nefret gösterisinde, LGBTİ+ dernekleri kapatılmaları talebiyle hedef alındı.43
Hâlen LGBTİ+’lar üzerindeki ağır baskılar devam ederken, yapılacak bir anayasa değişikliği ile kağıt üzerinde mümkün olan eşcinsel evliliğin kesin bir şekilde engellenmesi hedefleniyor.44 Bunun hazırlığı olarak 81 ilde aile çalıştayları düzenlendi.45
Otoriterizm, nereye kadar?
Otoriter yönetimler altında Polonya ve Türkiye’de yaşanan ve buraya ancak en genel hatlarıyla aktarabildiğimiz LGBTİ+ karşıtlığı, kuşkusuz Macaristan ve Rusya gibi ülkelerde de benzer bir biçimde görülüyor. Aynısını dünyanın diğer ülkelerindeki otoriter yönetimler, partiler ve kuruluşlar için de söylemek mümkün. Her ne kadar Polonya’da son seçimlerde Hukuk ve Adalet Partisi (PİS) Ekim 2023’te yapılan seçimlerden birinci parti çıkmasına rağmen hükümeti kuracak çoğunluğu sağlayamadıysa da46, ektiği nefret tohumlarının etkisi bir süre daha görülecek gibi görünüyor.
Türkiye’de de Mayıs 2023’te düzenlenen genel seçimlerde AKP-MHP ittifakı az farkla da olsa iktidarı korumayı başarmıştı ama iktidardan düşmeleri durumun LGBTİ+’lar lehine düzeleceğine dair pek az umut veriyordu. CHP’nin başını çektiği ve içinde LGBTİ+fobik sağcı partilerin de bulunduğu ittifak, bütün seçim propagandası boyunca LGBTİ+ kısaltmasını ağzına almaktan özenle kaçınmış, ancak yine de seçimin ardından zafer konuşması yapan Erdoğan’ın “Bunlar LGBT’ci” söylemiyle hedefi olmaktan kaçamamıştı.47
Girişte de belirtildiği gibi, mevcut otoriterizm eğilimi 2008’den bu yana giderek derinleşen ekonomik krizden kaynaklanıyor. Egemen kapitalist sınıfın en azından bir kanadı, krizi şirketler lehine sürdürülebilir hâlde tutmak ve durumları giderek kötüleşen işçilerin ve ezilenlerin öfkesini başka yere çekerek, baskı ve şiddet politikalarına rıza üretmek için otoriterliği teşvik ediyor. Buna bir son verecek olanlar, yine işçilerin ve ezilenlerin kendisinden başkası değil. Toplumsal patlamaların ne zaman gerçekleşeceğini öngörmenin mümkün olmadığını biliyoruz, ancak toplumsal patlamaların her an ortaya çıkabileceğini de biliyoruz. Bundan çok da uzak olmayan bir geçmişte, kimsenin beklemediği bir anda yaşanan Gezi İsyanı ile Türkiye egemenleri ciddi bir şekilde sarsılmıştı. O dalga şimdi geri çekildi ama güç toplayarak yeniden ve daha büyük bir şekilde geri dönmesi pekâlâ mümkündür; yeter ki bu dalgayı karşılamak için işçilerin ve ezilenlerin, mücadele edenlerin örgütleri bir araya gelebilecek iradeyi gösterebilsin.
Dipnotlar:
- https://www.indyturk.com/node/195906/d%C3%BCnya/polonya-cumhurba%C5%9Fkan%C4%-B1%E2%80%99n%C4%B1n-se%C3%A7im-konu%C5%9Fmas%C4%B1-lgbt-hareketinin-fikirleri-kom%C3%BCnizmden
- 21. Yüzyıla Girerken Marksizm, Tony Cliff
- https://www.bbc.com/turkce/articles/cjej4y4x8q8o
- https://www.avrupadan.com/almanyadan-haberler/afdnin-yukselisi-suruyor-oy-orani-yuzde-21e-ulasti-14553
- https://www.britannica.com/topic/MAGA-movement
- https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/147064/-buyuk-ve-guclu-turkiye-nin-kapilarini-beraber-aralayacagiz-
- https://tr.euronews.com/2022/11/22/orbanin-buyuk-macaristan-haritali-atkisi-komsu-ulkelerin-tepkisini-cekti
- https://www.welt.de/politik/ausland/article241435689/EU-Macrons-Vision-von-Grosseuropa-wenn-Olaf-Scholz-mitmacht.html
- https://www.tccb.gov.tr/haberler/410/35683/cumhurbaskani-erdogan-almanya-basbakani-merkeli-kabul-etti.html
- Putin: The New Tsar. https://www.bbc.co.uk/programmes/b09vb7m3
- https://tr.wikipedia.org/wiki/Solidarno%C5%9B%C4%87#:~:text=Solidarno%C5%9B%C4%87%20veya%20Dayan%C4%B1%C5%9Fma%20(Leh%C3%A7e%3A%20Solidarno%C5%9B%C4%87,%C4%B0lk%20lideri%20Lech%20Wa%C5%82%C4%99sa’d%C4%B1r.
- “The Next Economic Powerhouse? Poland – BusinessDay: News you can trust”. businessdayonline.com. 5 Temmuz 2017.
- Marcin Goclowski: Polish towns go ‘LGBT free’ ahead of bitter European election campaign. 21 Mayıs 2019, son erişim 14 Mayıs 2020.
- https://o-staj.com/blog-oku/onur-yuruyusu%E2%80%99nun-iki-ucu-:-polonya-ve-turkiye-ornekleri-72
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- https://medyascope.tv/2021/04/26/polonyada-homofobi-derinlesirken-lgbtilar-careyi-ulkeyi-terk-etmekte-buluyor-yetkililer-size-surekli-esit-vatandas-olmadiginizi-hatirlatiyor/#:~:text=Bunun%20en%20a%C3%A7%C4%B1k%20%C3%B6rneklerinden%20biri,devletine%20y%C3%B6nelik%20bir%20tehdittir%E2%80%9D%20demesi.
- Norbert Blech: Polnisches Magazin verteilt Aufkleber “LGBT-freie Zone”. Son erişim 26 Mayıs 2023 (Almanca).
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- Florian Kellermann: Proteste gegen Erzbischof – Homophobie in polnischer Kirche? Deutschlandfunk, 7 Ağustos 2019, son erişim 27 Şubat 2020.
- https://bianet.org/haber/polonya-cumhurbaskani-lgbt-insan-degil-ideolojidir-225951
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53040560
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- https://www.bpb.de/themen/europa/polen-analysen/322622/kommentar-der-homophobe-tsunami-in-polen/
- Alena Kammer: Polen: EU-Parlament kritisiert Hetze gegen Homosexuelle. Die Zeit içinde. 18 Aralık 2019, ISSN 0044-2070 (zeit.de [son erişim 27 Şubat 2020])
- https://bianet.org/haber/ab-lgbti-ozgurluk-bolgesi-ilan-edildi-240696
- https://tr.euronews.com/2020/07/27/polonya-istanbul-sozlesmesi-nden-cekiliyor
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-53623082
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-58965214
- https://www.gazeteduvar.com.tr/polonyada-mahkeme-dort-belediyenin-lgbtsiz-bolge-ilanini-kaldirdi-haber-1571339
- https://www.youtube.com/watch?v=Wj9WS7FD3cE
- https://tr.euronews.com/2021/02/03/erdogan-lgbt-yok-oyle-bir-sey-bu-ulke-millidir-manevidir
- https://fikritakip.co/turkiyede-onur-yuruyusunun-direnisi/
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-42043386
- https://bianet.org/haber/diyanet-baskani-erbas-in-nefret-soylemlerine-tepki-223476
- https://istanbulsozlesmesi.org/istanbul-sozlesmesi-kronolojisi/?gclid=CjwKCAjwnOipBhBQEiwACyGLuthDei-Dd6fxoJsUBiUNUZGB6L8ucIOs-UUJP_COeTzFg4oI0ZPM5xoCL-gQAvD_BwE
- https://tr.euronews.com/2022/06/26/lgbtiqa-onur-yuruyusu-polis-mudahalesi-ve-istanbul-barosundan-tep
- https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-55240689
- https://istanbulailevakfi.org/basinda/lgbt-sapkinligi-toplumsal-bagi-tehdit-ediyor
- https://www.genconculer.com/yazilar/lgbtq-hareketlerinin-pedofili-yuzu
- https://bianet.org/haber/sarachane-de-lgbti-karsiti-miting-ve-yuruyus-267313
- https://bianet.org/haber/sarachane-deki-mitingin-hedefi-lgbti-dernekleri-oldu-284114
- https://bianet.org/yazi/anayasa-degisikligi-lgbti-lari-nasil-hedef-aliyor-273658
- https://www.aile.gov.tr/istanbul/haberler/aile-ve-sosyal-hizmetler-bakanligi-81-ilde-aile-calistayi-duzenliyor/
- https://www.bbc.com/turkce/articles/ck7wdvrvgvzo
- https://serbestiyet.com/featured/erdogandan-ilk-aciklama-2024te-uskudari-da-istanbulu-da-yerel-secimlerde-kazanmaya-hazir-miyiz-129884/#google_vignette