Joseph Choonara
Radikalizm Amerika Birleşik Devletleri’nin 46’ıncı başkanı Joe Biden’a kolaylıkla iliştirilebilecek bir terim değil.[1] Biden gelenekçi bir merkez-sağ Demokrat, refah devletine yönelik kesintilerin eskiden beri taraftarı, George Bush’un 2003’deki Irak işgalinin eski bir destekçisi ve hayal kırıklığı yaratan Barack Obama yönetiminin başkan yardımcısı. Yine de yeni seçilen başkanın görevdeki ilk birkaç ayında yaptıkları bazıları için sürpriz oldu. Financial Times’tan Edward Luce’nin belirttiği gibi:
Amerikalılardan yabancılara, liberallerden muhafazakârlara kiminle konuşursanız konuşun, pek çok kişinin Joe Biden’ın başkanlığını şaşırtıcı bir şekilde radikal bulduğunu görüyorsunuz. Biden ilk 100 gününde ABD [kamu] harcamalarını gayrisafi yurtiçi hasılanın yaklaşık %15’i oranında arttırdı, müttefiklerinin desteğini almak için onlarla görüştüğü bir tur gerçekleştirdi, küresel ısınma konusuna ABD’nin liderlik edeceği iddiasını öne sürdü ve Donald Trump’ı Mar-a-Lago’da geçmişi düşünmeye gönderdi. Biden’ın abartılı destekçileri onu, 1933’te göreve gelerek ABD refah devletinin temellerini atan ve Amerikan faşizmi hayaletini ortadan kaldıran Franklin D. Roosevelt’e benzetiyor. Başkanlığın Trump’tan Biden’a geçmesinden daha sert bir başkanlık geçişi bulmak zor.[2]
The Guardian’dan Jonathan Freedland daha da ileri gidiyor:
Biden yönetimi radikal diye nitelendirilmeyi kesinlikle hak ediyor… Müdahaleci ve büyük hükümete karşı kırk yıldır sürdürülen düşmanlığı altüst ediyor… ve ABD servetin yeniden dağıtımını hedefleyen devasa bir programa girişiyor…Gerçek radikal iktidarı ele alan ve onu iyilik için kullanandır.[3]
Kongre’de solun sembolik lideri olan, bağımsız ve sosyalist Vermont senatörü Bernie Sanders bile Biden’ın görevdeki ilk aylarında ona olan eleştirileri konusunda sessiz kaldı. Sanders Biden ile olan ilişkisini CNN’de anlattığında bu kulağa dünyanın en kötü evlilik yemini gibi geliyordu: “Farklılıklarımız olacak ama nihai olarak sana güveniyorum ve sen de bana güveneceksin. Birbirimize ihanet etmeyeceğiz. Zor zamanlar olacak, ama birlikte bunların üstesinden geleceğiz.”[4]
Biden önemli büyüklükte mali teşvik paketleri ve altyapı programları ilan etti. İlk aşamada 1,9 trilyon dolarlık bir teşvik paketini içeren yasa bu yılın mart ayında başkan tarafından imzalandı. Sekiz yıllık bir süre boyunca yollara, toplu taşımaya, elektrik şebekesine ve internet erişimine fon aktarmakta kullanılacak olan 1,2 trilyon dolarlık bir paket de haziran ayının sonlarında iki büyük partinin senatörleri tarafından ilkesel olarak kabul edildi. Bunlara ek olarak yaklaşık 6 trilyon dolarlık bir “mutabakat yasası” da var. Taslağını Bernie Sanders’ın hazırladığı bu yasanın amacı Demokratların eğitim, refah ve iklim değişiminin düzeltilmesi programlarına fon sağlamak. Bu yasa Sanders’ın Biden hakkında görece hevesli olmasının nedenlerinden biri.[5]
Bu önlemlerin yanı sıra Biden, Trump yönetiminin ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çıkarma kararını geri alacağına söz verdi, ABD’nin sera gazı salımlarını 2030’a kadar yarıya indireceğini ve ülkeyi 2050’ye kadar sıfır net salım yoluna sokacağını taahhüt etti. Aynı zamanda çokuluslu şirketlere asgari bir vergi getirecek küresel bir düzenleme oluşturmaya ve Fortune 500’deki 91 şirketin 2018’de ABD’de hiç vergi ödememesi gibi durumlara son vermeye yönelik planlarını da açıkladı. Ayrıca ABD toplumundaki eşitsizliği ele almak konusunda daha genel anlamda da konuştu.
Biden’ın önlemleri ne kadar radikal ve bu önlemler bize kapitalizmin Covid-19 salgınının ardından alacağı biçim hakkında neler söylüyor?
En başta, ihtiyatlı olmak gerektiğini not edelim. Demokrat Parti’nin içindeki ve çevresindeki ilericiler tarafından desteklenen en hırslı planların gerçekleştirileceğinin garantisi yok. Biden önceleri amacının mutabakat yasasını 1,2 trilyon dolarlık planla birlikte çıkarmak olduğunu açıklamıştı. Haziran ayının sonlarında ise ikinci yasa için açık açık “Eğer bu bana getirilen tek şey olursa, onu imzalamıyorum. Bu iki yasa beraberdir” diye konuştu.[6] Ancak Biden birkaç gün sonra, Senato’daki Cumhuriyetçilerin basıncının da etkisiyle ani bir tavır değişikliği yaparak şunları söyledi:
İki partinin anlaşmasını açıklamamdan sonraki basın toplantısında, benim Aileler Planım ve diğer önceliklerim olmadan gönderildiği takdirde, altyapı yasasını imzalamayacağımı ifade ettim… Bu açıklama her iki planı bağlantılı olarak görmeyen bazı Cumhuriyetçileri anlaşılır bir şekilde üzdü… Yorumlarım aynı zamanda daha yeni kabul ettiğim bir plana yönelik veto tehdidinde bulunuyormuşum izlenimi yarattı ki niyetim kesinlikle bu değildi.[7]
Geniş kapsamlı paketlere karşı çıkması muhtemel olanlar sadece Cumhuriyetçiler değil. Sanders ve Alexandria Ocasio-Cortez gibi sol figürler 6 trilyon dolarlık harcama planının 2,5 trilyon dolara kadar çıkabilecek olan kısmının asıl olarak şirketlere ve zenginlere yönelik vergi artırımlarıyla finanse edilebileceğini tasarlıyorlar. Onların sağındaki Demokratların bu önlemleri reddetmesi kuvvetle muhtemel.[8] Hem Cumhuriyetçilerden hem de orta yolcu Demokratlardan gelen muhalefet sadece Kongre yoluyla önemli reformların kabul edilmesine bir engel değil, aynı zamanda Demokrat Parti’nin solundaki ilericilerin hizaya getirilmesi için de kullanışlı bir araç. Biden aksi takdirde sönük olacak seçim kampanyasına coşku katmak için bu ilericileri kullanmaktan mutluydu ama kendi iktidarında onların bir karın ağrısı olma potansiyelleri var. Biden’ın seçim kampanyası sırasındaki -örneğin sağlık sigortasında çok övülen “kamu seçeneği”, öğrenim kredisi borçlarının silinmesi ve reçeteli ilaçların fiyatlarının düşürülmesi- vaatlerini tutmamaya çoktan hazır olduğu giderek açığa kavuşurken bu durum özellikle geçerli.[9]
O kadar ki, daha iddialı planlar meyvesini vermeye başlasa bile, onlar ABD’yi gerçekte ancak bazı büyük Avrupa ülkelerinin şu anki sosyal harcama düzeylerine yakınlaştıracak. Kamu kaynakları tarafından karşılanan sosyal harcamalar 2019’da ABD gayrisafi milli hasılasının sadece yüzde 19’unu oluşturuyordu. Oysa aynı oran Fransa’da yüzde 31, Almanya’da yüzde 26’ydı.[10] Benzer bir şekilde sera gazı salımlarını azaltma taahhüdü ABD’yi -onunki biraz daha az azimli bir hedef olsa da- kısa süre önce salımlarını 2030’a kadar yüzde 55 azaltma sözü veren Avrupa Birliği ile aynı yola sokuyor. Bunun gerçekten olup olmayacağı ve bunun felaket düzeyindeki iklim değişikliğini engelleyip engelleyemeyeceği ise elbette daha uygun sorular.[11] Financial Times’a göre küresel vergi planı piyasalarda hem ülkeleri bu önlemi uygulamaya zorlama konusundaki güçlükler nedeniyle hem de “çıkarılan ek verginin pek çok şirketin muhasebesi için bir yuvarlama hatasından biraz daha büyük bir tutar teşkil edeceği” inancı nedeniyle “kolektif bir umursamazlıkla” karşılandı.[12]
Yine de Biden’ın açıkladığı önlemler, dünyanın önde gelen gücünün yönetiminin söyleminde bir değişim olduğunu ve uygulamaya konulan bir dizi politikanın -söylemle uyuşmasa bile- önemli olduğunu gösteriyor. Bu değişimlerin altında devlet ve sermaye arasındaki ilişkinin yeniden yapılandırılması yatıyor. Bu yazıda, bu yeniden yapılandırılmanın kapitalizmde son yıllarda gerçekleşen kümülatif değişimlerin bir yansıması olduğu savunulmaktadır.
Devlet ve sermaye
Bu dergiyle [International Socialism – çn] özdeşleşen siyasal iktisadın bir özelliği, kapitalizm mantığı içerisinde devletin oynadığı içkin role olan vurgusudur. Kapitalist sistemden önce var olan devletler, ilk sınıflı toplumlarla birlikte ortaya çıkmıştır ve toplumun zenginliklerini üretenlerle, bu üreticileri sömüren yöneticiler arasındaki, Lenin’in ifadesiyle “sınıf çelişkilerinin uzlaşmazlığını” yansıtırlar.[13] Ancak birbirini izleyen sınıflı toplumlar ortaya çıktıkça, bu devletler yeniden biçimlendirilmiş ve dönüştürülmüştür. Bu dönüşüm özellikle kapitalist olan “ulus devletler” ile doruğa ulaşmıştır. Bu devletler idealize edilmiş bir anlayışı, bir toprak parçası üzerinde yaşayan, aynı dili paylaşan ve verili bir egemenlik merkezine sadakatlerini ifade eden yurttaşlar düşüncesini temel alır. Eleştirel olarak bakıldığında ulus devletlerin oluşumu, piyasaların ve üreticilerin kümelenmesini yansıtır ve bu devletler bir kez oluştuklarında, kendi bölgelerinde kapitalizmin daha da gelişmesinin şartlarını yaratmaya ve kendi etkilerini dışarı doğru genişletmeye çalışırlar. Bu da başka yerlerdeki egemen sınıflar üzerinde, aynısını yapabilecek kendi modern devlet aygıtlarını yaratmaları yönünde basınç uygular.[14]
Bunların kapitalist devletler olduğu gerçeği, onların doğrudan kapitalist sınıf tarafından yönetildikleri veya bu sınıfın pasif bir aracından ibaret oldukları anlamına gelmez. Bunun yerine sermaye ve devlet arasında Chris Harman’ın ifadesiyle, bir yapısal karşılıklı bağımlılık ilişkisi vardır.[15] Kapitalistler, işçilerin sömürüsünün ve sermaye birikiminin sürekli devam etmesinin şartlarının yaratılmasında, bu şartların yeniden üretilmesinde ve geliştirilmesinde kendi devletlerinin desteğini kazanmaya çalışır. Bu süreç yalnızca kapitalist mülkiyetin sömürülenlerin ve ezilenlerin baskı altına alınması yoluyla savunulmasından ibaret değildir, aynı zamanda sermayenin ihtiyaç duyduğu altyapının ve kurumların – yollar, eğitim sistemleri, hukuk sistemleri vb – yaratılması ve sürdürülmesi de gerekir. Bu devletleri yönetenler sermayenin aleyhine veya belirli bir kapitaliste karşı her türden eyleme girişebilir ama devletin özerkliğinin de sınırları vardır. Devletler ihtiyaç duydukları kaynaklar açısından kendi sınırları içerisindeki sermayenin kaynaklarının esenliğine bel bağlarlar. Devlet aygıtının dayandığı vergi gelirleri de bu kaynaklardan biridir. Devletleri yönetenler, aynı zamanda sermayenin de kendilerine destek zemini oluşturabilecek bir ekonomik canlılık meydana getirmesine ihtiyaç duyarlar.[16]
Bu genel çerçeve içerisinde devlet ve sermaye arasındaki spesifik karşılıklı ilişki çeşitli coğrafi ve tarihsel bağlamlarda farklılaşır. Devletin kapitalist egemen sınıfın geleneksel rolünü üstlenebildiği aşırı bir örnek Sovyetler Birliği’nde görülür. Bunu Tony Cliff’in “bürokratik devlet kapitalizmi” olarak adlandırdığı bir biçimde yapabilmişti.[17] Bu biçim kapitalistlerin 1917 devrimi nedeniyle büyük oranda mülksüzleştirildiği şartlarda ortaya çıkmıştı. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gerçekleşen devrimler, Rusya’nın dışında kuşatılıp yenildiğinden Sovyetler Birliği kendisini kapitalist devletlerden oluşan bir dünyanın ortasında yalıtılmış bir halde buldu. Devrimden sonraki iç savaş ve bununla bağlantılı ekonomik bozulma Rus işçi sınıfını ve onun devrim döneminde yarattığı sınıfsal yönetim organlarını kırıp geçirmişti. Bu koşullarda başında Josef Stalin’in bulunduğu parti bürokrasisi kendisini işçi sınıfı yönetiminin yerine giderek daha da çok ikame etti. 1920’lerin sonuna gelindiğinde, bu bürokrasi kendisini hem köylülükle hem de işçi sınıfıyla olan ilişkisinde bir egemen sınıf olarak kabul ettirmeyi başardı.[18] Bu egemen bürokrasi, ülke tek bir devasa kapitalist şirketten oluşuyormuş gibi içeride kaynakları yönlendirerek, ekonomiyi yönetti.
Bu devlet kapitalizmi içerisinde, kapitalist bir fabrikada olduğu gibi Cliff’in değer yasasının “kısmi olumsuzlanması” olarak adlandırdığı bir durum mevcuttur.[19] Bir fabrikanın iç bölümleri birbirleriyle piyasa üzerinden ticaret yapmazlar. Ancak tıpkı bir fabrikada olduğu gibi, Sovyet ekonomisi de onun iç işleyişini belirleyen dışsal basınca tabidir. Geleneksel kapitalizmdeki şirketler örneğinde bu basınç piyasalar yoluyla yönlendirilir. Sovyetler Birliği örneğinde ise emperyalistler arası rekabet, devlet kapitalistlerini Batılı kapitalist devletlerinkine rakip olabilecek bir sanayi temeli ve askeri kapasite geliştirmeye zorladı. Doğu’daki devlet kapitalizmi kritik şekillerde Batı’daki kapitalizmi taklit etmeye başladı. İşçilerin sömürüsü ve tüketimin sermaye birikimine tabi kılınması hem Sovyetler Birliği’nin hem de İkinci Dünya Savaşı’nın ardından Doğu Avrupa’da kurulmasına katkıda bulunduğu rejimlerin dinamiklerini biçimlendirdi.
Cliff’in çığır açan analizi tarihsel bir ilginin bir sonucundan ibaret değildi. Cliff, Harman ve Mike Kidron gibi öncülerin geliştirdiği teorinin genelleştirilebileceği üç önemli biçim var.[20]
Birden çok devlet
İlk olarak, Colin Barker’ın vurguladığı gibi, kapitalist devleti yalnızca bir “devletler dünya sistemi” bağlamı içerisinde kavrayabiliriz. Kapitalizmin sosyal ilişkileri kapitalistler ve sömürdükleri işçiler arasındaki “dikey” ayrımların yanı sıra rakip kapitalistler arasındaki “yatay” ayrımları da içerir. Devletler ve sermayeler birbiriyle iç içe geçtikçe, devlet sisteminde de benzer bir mantığın ortaya çıkmasını bekleyebiliriz; devlet yalnızca “bir sınıf egemenliği aygıtı” olarak hareket etmez, ama aynı zamanda rakip kapitalist devletlerle uluslararası alanda rekabete girer.[21] Gerçekten de devletler arası rekabet süreci “sermayeler arasındaki rekabetin altında toplanırken”[22], bir emperyalistler arası rekabet sistemi olarak kapitalizmin tüm mantığı bu kavrayışa dayanır.
Devletler ister küresel ölçekte faaliyet gösteren ABD gibi ülkeler olsun, ister Britanya, Fransa veya Çin gibi büyük güçler olsun, ister kendi bölgesel etki alanlarını yaratmaya çalışan Türkiye, İran ve Katar gibi “alt-emperyalistler” olsun ve hatta isterse devletler hiyerarşinin sonlarında yer alan, bağımsızlıklarını koruyup sistemdeki konumlarını güçlendirmeye çalışan devletler olsun, bu mantığı takip etmek zorundadırlar.[23]
Devlet kapitalisti aşaması
İkinci bir genelleştirme, mantıksal olarak en uç noktasına Sovyetler Birliği’nde götürülen devlet kapitalizmine yönelik eğilimin başka yerlerde de görülmüş olmasıdır. Birinci Dünya Savaşı’nın yarattığı şartlar ve 1930’lardaki ekonomik kriz bunun habercisiydi. Ekonomide devlet müdahalesi ABD’de Yeni Düzen (New Deal) döneminde mütevazi bir biçim almıştı. 1930’ların ortalarından itibaren Nazi Almanya’sında ise çok daha çarpıcı bir şekilde gerçekleşmiş, büyük sermayenin çoğunun iş birliği ile ekonomide devlet yönlendirmesi norm haline gelmişti.[24] İtalya ve Japonya gibi diğer geç gelişen ülkeler de onları izlediler. Harman’ın dediği gibi: “‘Planlama’ tekrar eden krizlere karşı tek gerçek alternatif olarak görülmeye başlandı ve daha zayıf kapitalizmler tarafından şu veya bu biçimiyle benimsendi… Britanya’da bile 1930’lardaki Muhafazakâr Parti hükümetleri döneminde devlet müdahalesi yönünde belli bir eğilim vardı.”[25]
Devletlerin “topyekûn savaş” için seferber olduğu İkinci Dünya Savaşı bu eğilimi radikalleştirdi. Batıda savaş bittiğinde bu yöntemlerden kısmi bir geri dönüş olsa da kamu harcamaları düzeyleri, savaş döneminin öncesinde olduğundan daha yüksek seviyelerde kalmaya devam etti. Savaş sonrasındaki uzun ekonomik büyüme hız kazanırken, planlama, sanayinin bazı sektörlerindeki devlet kontrolü, devletin altyapı ve refah sistemlerinin yaratılmasında daha büyük bir rol oynaması ve küresel ekonomiden bir derece özerklik, büyümeyi arttırmak için etkili olarak görülüyordu. Bu aynı zamanda ekonomide, endüstriyel üretimin 1940’ların ortasından 1970’lerin ortasına kadar yedi katına çıktığı Sovyetler Birliği için de geçerliydi.[26] Devlet kapitalisti gelişme biçimi sadece ileri ekonomiler üzerinde değil, özellikle Küresel Güney’in geç gelişmiş kapitalizmleri üzerinde de büyük bir etki yarattı. Bunlara kısa süre önce sömürge yönetiminden kurtulan ülkeler de dahildi.
Savaş sonrasındaki ekonomik büyümenin yavaşlamasıyla kapitalist büyümeyi geliştirmenin bu yöntemi sınırlarına ulaşmaya başladı. Kapitalist krizleri yönlendiren kârlılığın yüzde azalması eğiliminin kendisini yeniden ortaya koymaya başlaması, 1970’lerden itibaren bir dizi büyük durgunluğa neden oldu. Ekonomik büyüme sırasında batıda ortaya çıkmış olan Keynesçi ortodoksi, bu krizlerin üstesinden gelmekten aciz gözüküyordu.[27] Dahası, devlet müdahalesinin en fazla olduğu ülkeler en kötü durumdaydı, Sovyetler Birliği ve onun Doğu Avrupa’daki müttefikleri 1989-91’e gelindiğinde dibe vurmuştu. Bu durum, bu ekonomilerin geleneksel bir mekanizma olan krizler yoluyla yeniden yapılandırma mekanizmasını ne ölçüde körelttiğini açığa seriyor, bu ekonomileri durgunluk içindeki büyük ölçekli yatırımlara boğulmuş halde bırakıyordu. Rakipleri ile rekabet etme yetenekleri azaldıkça, üretimlerinin gittikçe artan bir bölümünü birikime yöneltmek zorunda kaldılar, bu da durgunluğu derinleştirdi. Devlet kapitalizmlerinin küresel sisteme olan sınırlı erişimleri de bu sorunları kötüleştirdi. Bu sistem uzun savaş sonrası büyüme döneminin ardından kendisini dönüştürdü; kapitalist entegrasyon, kuşatıcı finans akışları, ticaret ve sınır ötesi üretim sistemleri daha büyük rol oynamaya başladı.[28]
Bu değişimler 1970’lerin krizlerinden sonra yaşanan, neoliberal ideolojilerin geniş bir biçimde kabul görmesi ve neoliberal politika rejimlerinin uygulanmasına geçişin temelini oluşturdu. Yeni yöntem; işçi örgütlerini zayıflatarak kapitalizmin servetini eski haline getirme çabalarını, kuralsızlaştırma yoluyla sınır ötesi ticareti ve finansal akışları teşvik etmeyi, mali ve parasal istikrarı desteklemeyi ve kaynakları dağıtmak için temel mekanizma olan sözde kendi kendini düzenleyen piyasaları desteklemek ve onu halkın basıncından tecrit etmek için devleti seferber etmeyi birleştirmeyi içeriyordu.[29] Ekonomilerin travmatik bir biçimde küresel piyasaya entegre edildiği bu süreç, Küresel Güney’de daha çarpıcı ve sancılı bir biçimde gerçekleşti. Bu ülkelerdeki egemen sınıf grupları bu sürece farklı derecelerde hevesle veya teslimiyetle giriştiler, buna Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası’nın müdahaleleri yoluyla “Washington Konsensüsü”nün zorla dayatılması da eşlik etti.[30]
Neoliberalizmin retorik vaatleri ne olursa olsun, kapitalizmin 1980’lerde girdiği aşamada devlet müdahalelerinin ölçeğinde de yönlendirilmesinde de çok da büyük bir azalma yaşanmadı. En ileri ekonomilerde kamu harcamaları arttı veya aynı düzeyde kaldı.
Ancak çokuluslu şirketlerin kurulması yoluyla, sermayenin sınırlar ötesi entegrasyonunun sağlanması ve piyasalar arası finans akışı işleri karmaşıklaştırdı. Devlet ve sermaye arasındaki karşılıklı bağımlılık, daha önceki dönemlerden çok daha büyük ölçüde gerilim altında. Bazı büyük çokuluslu şirketler bir dizi farklı devletle özel ilişkiler kurarken, devletler “kendi” kapitalistleri ile, ülke sınırları içinde iş yapan kapitalistleri ayırt etmekle giderek zorlanıyor. 1990’lara gelindiğinde sadece merkez sağdan değil, sosyal demokrasinin büyük bölümünden politikacıların da normali haline gelmiş olan neoliberal politika rejimlerine karşı büyüyen antipati de bu gerilimi arttırıyor. Sonuçta geniş anlamda neoliberalizmle ilişkili olan “ideolojiler kümesi” o yıllardan beri sağ ve soldaki “popülist” olarak anılan güçlerden Susan Watkin’in ifadesiyle “dayak yiyor”.[31]
Kapitalizmin parçası olarak devlet
Bu da bizi Uluslararası Sosyalizm geleneğinin, devlet konusunda vurguladığı üçüncü noktaya getiriyor. Kendisini solda konumlandıranların piyasa tahakkümünü zayıflatmak istemeleri, özelleştirmelere direnmeyi ve bunların geri çevrilmesini sağlamayı arzulamaları son derece meşru olsa da ekonomide devlet yönetimi kendi başına sosyalist değildir. Solda devlet konusundaki illüzyonlar çok yaygındır. Bunun en açık örneği sosyal demokratik gelenekte görülür; devlet, yönetimine geçildiğinde kapitalizmde reformlar yapmak ve sınıfsal karşıtlıkları uzlaştırmak için kullanılabilecek tarafsız bir aygıt olarak anlaşılır. Stalinizm’den etkilenenler için devlet kapitalisti dönemin planlı ekonomisi sosyalist toplumun alamet-i farikasıdır. Benzer bir şekilde Küresel Güney’de temel dayanak olarak ekonomide devlet yönetimini alan kalkınma modelleri de sıkça sosyalizmle bir tutulur. Ortodoks Troçkistlerin içinde bile Sovyetler Birliği’ni “yozlaşmış işçi devleti” ve Doğu Avrupa’daki rejimleri “bozulmuş işçi devletleri” olarak tanımlayanların olması, bu konuda suları bulandırmıştır.[32]
Marksist teorik çevrelerde, 1960’larda ve 1970’lerde devlet konusundaki önemli tartışmalardaki müdahaleler çoğu kez, devletin kapitalist iktidarın dolaysız dışavurumu olarak görüldüğü “indirgemeciliği” aşmayı başlangıç noktaları olarak belirlediler, ama sonunda reformizmin sol kanat versiyonlarına izin verme sonucuna ulaştılar. Örneğin Nikos Poultantzas ve Ralph Miliband arasındaki ünlü tartışmanın sonunda, her ikisi de parlamento dışındaki hareketlerle kapitalist devletin içindeki mücadelenin bir birleşiminin desteklenmesi sonucu ulaşırlar.[33] Daha yakın zamanda, günümüzün en önde gelen Marksistlerinden biri olan David Harvey, devlet varlıklarının özelleştirilmesinin ve Stalinizm’in çöküşünün “müştereklerin çitlenmesinin” modern bir versiyonunu temsil ettiğini savundu ve bununla kapitalizmin tarihinde kapitalist çiftlikler yaratılması için müşterek arazilere el konulması arasında bir paralellik kurdu. Harvey bu süreci kapitalizmin halihazırda var olan bir “dışarıyı” gasp edip sindirmesiyle bağlantılandırıyor.[34] Aslında onun tasvir ettiği süreçler, devlet ve özel sermaye arasındaki dengenin sistemin içerisinde yeniden yapılandırılması olarak çok daha iyi bir şekilde anlaşılabilir.[35]
Bu noktaları akılda tutarak Biden yönetiminin beyanlarında ifadesini bulan, devlet ve sermaye arasındaki ilişkinin son dönemdeki yeniden yapılandırmalarından ne anlam çıkarabiliriz?
Birinci Yeniden Yapılandırma: ABD ve Çin
Biden’ın beyanlarının önemli özelliklerinden biri, onların içine yerleştiği emperyalistler arası ilişkiler bağlamıdır. Özellikle Çin, tek süper güç olan ABD’nin karşısındaki bir tehdit olarak tarif ediliyor. Çin’in askeri harcamaları ABD’nin askeri harcamalarının sadece üçte biri düzeyinde, oysa Soğuk Savaş’ın doruğunda Sovyetlerin askeri harcamaları ABD ile benzer düzeydeydi.[36] Ancak Çin’in ekonomik büyümesi, bu ülkenin ABD karşısında ekonomik olarak hem 1960’lardaki SSCB’den hem de 1980’lerdeki Japonya’dan çok daha büyük bir tehdit oluşturması anlamına geliyor.
Gayrisafi Yurtiçi Hasıla’nın tahmin edilmesinde “satın alma gücü paritesinin” kullanılmasının ABD ile kıyaslandığında Çin ekonomisinin ölçeğini olduğundan büyük göstermesine rağmen, nominal değerler kullanıldığında bile Çin artık ABD ekonomisinin üçte ikisi boyutunda bir ekonomiye sahip olmakla övünebiliyor.
Çin konusundaki bu kaygı yeni değil. 2001-2009 yılları arasındaki Bush yönetimini bilgilendiren Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi gibi düşünce kuruluşları Çin gibi potansiyel rakiplerin ortaya çıkmasına kafayı takmışlardı. 2003 Irak işgali, başka nedenlerin yanı sıra Çin gibi ülkelere ABD’nin askeri gücünü hatırlatmak ve Washington’un “petrol vanası” üzerindeki hakimiyetini rakiplerinin karşısında güçlendirmekti.[37] Bush’un savaşlarının başarısızlığa uğramasıyla, Obama yönetimi kendisini Ortadoğu’daki bir kördüğüm halini almış durumdan çekip çıkarmaya ve “Asya’ya yönelmeye” çalıştı. Bunun için bu bölgeye daha güçlü bir askeri güç yöneltti ve Çin’i kuşatmak için bölgesel müttefikleriyle hem diplomatik anlaşmalara hem de başta Trans-Pasifik Ortaklığı (TPP) başta olmak üzere ticari anlaşmalara imza attı.[38] Kullandığı araçlar daha farklı olsa da Donald Trump’ın başkanlığının genel anlamda benzer amaçları vardı. Trump’ın başkanlığının ilk dönemlerinde TPP gibi anlaşmalar yırtılıp atıldı ve gümrük vergileriyle ticareti kısıtlamayı amaçlayan diğer tedbirlerin temel alındığı daha agresif ve daha az çok taraflı bir yaklaşım benimsendi.[39]
Biden görünüşte Trump’ın başkanlığından sonra ABD-Çin ilişkilerini “baştan başlatma” fırsatını sunuyorsa da selefinin girişkenliğinden tam bir kopuş gerçekleştirmedi. Aslında bazı ABD şirketleri, Trump’ın ticaret engellerinin pek çoğunun yeni yönetimin görevde olduğu aylar boyunca varlığını sürdürmesine olan şaşkınlıklarını ifade ettiler.[40]
ABD devletinin pekiştirilmiş rolü sürmekte olan bu emperyalistler arası rekabete işaret ediyor. Neoliberalizmin mucize formüllerinde önerdiğinin aksine ABD uzun süredir kendi kapitalistlerini ciddi şekilde finanse ettiği, yönettiği ve koordine ettiği bir rol oynuyor ve bu bazı durumlarda belirleyici oluyor. Mariana Mazzucato’nun ismiyle müsemma kitabı Girişimci Devlet’te detaylı bir şekilde anlattığı gibi, teknoloji ve ilaç sanayi gibi alanlarda pazar liderlerinin yaratılması, büyük oranda kamu yatırımlarına, ordu ve diğer devlet kurumları için yapılan çalışmaların yan ürünlerine ve hükümet tarafından finanse edilen araştırmalara dayanıyor.[41] Bu çabalar şimdi daha aşikâr bir hal alacak. Ekonomik konularda başkana tavsiyede bulunan ABD’deki Ulusal Ekonomi Konseyi’nin direktörü Brian Deese’ye göre:
Bu kriz ve ardından gelen toparlanma, ülkemizin endüstriyel temelinin altının oyulmasını gözler önüne serdi. Bu süreç on yıllar içerisinde gerçekleşen uzun vadeli bir süreçti… Çin ve diğerlerinin farklı bir kurallar dizisine göre oynadığını görmekte net olmalıyız. Şampiyon endüstrileri korumak ve büyütmek için yapılan stratejik kamu yatırımları 21. yüzyıl ekonomisinin bir gerçeğidir. Bunu görmezden gelemez veya böyle olmamasını umamayız. Bu yüzden yeni bir stratejiye ihtiyacımız var… Bizim görüşümüze göre bu strateji beş temel sütun üzerine inşa edilmeli: tedarik zincirinin esnekliği, hedefli kamu yatırımları, kamu ihaleleri, iklimsel esneklik ve eşitlik.[42]
Çin yalnızca ABD karşısındaki güçlü bir rakipten ibaret değil. Onun yükselişi aynı zamanda küresel sistem içerisinde, devletlerin sanayilerini yönlendirmede açıkça aktif ve stratejik bir rol oynadığı ekonomilerin ağırlığını da arttırıyor. Bunun kökleri Çin’in uzun vadeli kalkınma sürecinde yatıyor.1949 Devrimi’nden sonra Çin, Stalin dönemi devlet kapitalizminin bir versiyonunu aşamalı olarak uygulamaya koydu. Ancak 1970’lere gelindiğinde ülkenin yöneticileri Çin’in Batı’yı ve hatta komşu Asya ülkelerini “yakalamakta” başarısız olduğunu acı bir şekilde fark ettiler. Çin, Sovyetler Birliği’nin akıbetine -durgunluk ve çöküş ile bunu izleyen felaket düzeyindeki neoliberal şok terapisi- uğramaktan kurtuldu.[43] Bunun yerine ülke bir dizi önlem içeren bir stratejiyi uygulamaya girişti: piyasa mekanizmalarını güçlendirmek için fiyat kontrollerini aşamalı olarak kaldırmak, çoğu zaman merkezi hükümet yerine yerel veya bölgesel otorite altında kıyıdaki ve kırsal bölgelerde yeni sanayi merkezleri oluşturmak ve dış yatırımları kendisine çekerek, elektronik montajı gibi temel alanlarda ihraç pazarlarını ele geçirmek.
Bu yöntemler Çin ekonomisini dünya sistemine entegre etti ve onun iPhone’lar veya laptoplar için devasa bir montaj platformu olmaktan çıkıp kendi endüstri üssünü kurabilecek kadar kalkınmasını sağladı. Ancak Çin devleti ekonomide hala önemli bir rol sahibi. Devletin sahibi olduğu şirketler hala üretimin yaklaşık üçte birini meydana getiriyor ve stratejik altyapının büyük kısmını etkileri altında tutuyorlar. Bu şirketler aynı zamanda dış piyasalarda ve “Bir Kuşak Bir Yol” girişimiyle bağlantılı olan projelerde de önemli bir rol oynamayı sürdürüyor.[44] En azından yerel düzeyde devletle iş birliği, işletmelerin başarısını sağlamakta veya hala büyük oranda devlet kontrolündeki bankalar ve finansal kurumlar tarafından sağlanan kredilere erişim sağlayabilmekte önem taşımaya devam ediyor.[45]
Devlet ve sermayenin bu kendine özgü bileşimi diğer devletler üzerinde de bir basınç yaratıyor. Tıpkı Çin’in, ekonomisine piyasanın zorunluluklarına göre kısmen yeniden yön vermek zorunda bırakılması gibi, diğer egemen sınıflar da Çin’in büyümesinin yarattığı meydan okumaya cevap verebilmek için kendilerini yeniden ayarlıyor ve kendi devletlerine sermayeyi yönetmek ve organize etmekte daha büyük bir rol veriyorlar. Biden 1,2 trilyon dolarlık altyapı planını tartışırken bunu açıkça ifade etti: “21. yüzyıl için Çin ve dünyanın geri kalanı ile yarış halindeyiz… Bu anlaşma önemli işleri çalışıp yerine getirebileceğimiz konusunda dünyaya bir mesaj veriyor.”[46]
Biden müttefiklerini toplayıp bu rekabete dahil etmek konusunda Trump’a göre çok daha umutlu. Biden, Britanya’da yapılan son G7 zirvesinde ve sonrasında NATO üyeleriyle ve AB liderleriyle yaptığı toplantılarda Çin’i çevreleme çabalarında Avrupalıların desteğini almak için çaba gösterdi. Financial Times’ın yazdığı gibi: “Biden’ın … asıl kaygısı Çin…Çin meydan okuması G7 tebliğinde üç kez geçti ve sözde Kuzey Amerika’yı korumayı amaçlayan bir ittifak olan NATO tarafından da ilk kez zikredildi.[47] G7 “gelişmekte olan dünyanın 40+ trilyon dolarlık altyapı ihtiyacını” kapamak için bir “Daha İyi Bir Dünya İnşa Et” girişimi başlattı, bu plan Çin’in “Bir Kuşak, Bir Yol” girişimine rakip olarak görülüyor.[48] Bazı Avrupalı liderler de son aylarda Çin’e karşı daha sert bir tavır takındı. Britanya, Fransa ve Almanya donanma gemilerini ABD’nin yanında devriye görevi için Güney Çin Denizi’ne göndermeyi kabul etti ve önerilen AB-Çin yatırım anlaşması rafa kaldırıldı. Ancak Çin AB için ABD’den daha önemli bir ticaret ortağı olmayı sürdürüyor ve bazıları iki büyük güç arasında “ikisinden birinin seçildiği” bir seçim yapmakta tereddütlü davranıyor.[49]
Bu artan emperyalistler arası gerilimler bağlamında teknoloji sektörü orantısız bir rol oynuyor. Bu durum hem günümüzde küresel ekonomide “FAANG’lar” (Facebook, Amazon, Apple, Netflix ve Google) olarak anılan şirketlerin de dahil olduğu teknoloji devlerinin artan rolünü, hem de onların müesses nizamın güvenliği için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Çinli Huawei firmasının çeşitli Avrupa ülkelerinde kurulacak 5G altyapısı planlarında rol oynamasına gösterilen kızgınlık bu gerilimleri yansıtıyor. Biden’ın sabit asgari vergi oranı planı hakkındaki yorumlardan biri, onun verimi ne olacak olursa olsun böyle bir vergiyle özellikle bu firmaları ABD devletine daha sıkı bağlamayı amaçladığı.[50] Çin devleti de kendi teknoloji devlerinin mevzuatını sıkılaştırmaya çalışıyor.[51]
İkinci Yeniden Yapılanma: Kriz Yönetimi
Kapitalizmin yeniden yapılanmasının, kökleri Biden yönetiminin öncesine giden ikinci büyük bir nedeni de kapitalizmin krizlerinin üstesinden gelme çabaları.
Daha önce bu dergide savunduğum gibi, 1970’lerin sonunda uzun büyüme döneminin sona ermesiyle ortaya çıkan kârlılık krizi asla tam anlamıyla çözülmedi. O zamana kadar devletleri yönetenlere cazip gelen, krizin tamamen yerleşmesine izin vermek yerine ellerindeki şimdi devasa büyüklüğe ulaşmış kaynakları kullanarak krizlerin etkisini azaltma ve şirketleri kurtarma yoluna gitmekti. Bu döneme gelindiğinde şirketlerin en büyük olanları, iflasları halinde büyük sistemik hasarlara neden olabilecek büyüklüğe ulaşmıştı. Çelişkili bir şekilde, krizin iyileştirilmesine yönelik bu çabalar, kârlı olmayan şirketlerin ortadan kalkmasının önüne geçti. Böylesi bir gelişme sürdürülebilir bir büyümenin koşullarını yaratabilirdi. Sonuç kredi genişlemesiyle hem giderek artan şekilde sürdürülebilir hem de aynı etken tarafından kırılgan hale getirilmiş, görece zayıf bir büyüme ve varlık fiyatları balonlarıydı.[52]
Her kriz ya doğrudan devletlerin ya da onlara bağlı olan merkez bankalarının yeni müdahaleleriyle karşılaştı. ABD’de 2001’de bir önceki nesil teknoloji şirketlerinin şişirilmiş borsa değerlerinden kaynaklanan “dot.com” balonu patladığında, ABD Merkez Bankası devreye girerek faiz oranlarını düşürdü. Bu da bir emlak ve mortgage balonunu teşvik etti, bu balon 2007 yılında hızını kaybederken, 2008-2009 durgunluğunu tetikledi. Yeni durgunluğa devletler savaş dönemi dışında eşi benzeri görülmemiş ölçüdeki kurtarma ve teşvik paketleriyle yanıt verdiler. Faiz oranları sistemin çoğunluğunda sıfıra yakın bir noktaya kadar düşürüldü ve merkez bankaları sisteme para zerk etmek için parasal genişleme politikaları başlattılar.
2020 yılında Covid-19 salgınının eşlik ettiği gerileme döneminin şiddeti, küresel ekonomiyi zayıf ve kırılgan durumundan kurtarmak için girişilen böylesi çabaların başarısızlığına işaret ediyor. 2020 krizinde devlet ve merkez bankaları kompleksinin müdahalelerinin düzeyi, 2008-2009’daki müdahalelerin de üzerindeydi.[53] Bunun egemen sınıf içerisinde görece az anlaşmazlık ile yapılabilmiş olması, hangi kriz yönetim yöntemlerinin normalleştiğini gösteriyor. Biden’ın yemin töreninden önce Trump “3,5 trilyon dolarlık ek salgın harcaması” yapılmasına yetki vermişti.[54]
Devletin eli açıklığının sınırları var. Son aylarda finans basınında yayılan enflasyon korkuları abartılı ama bu korkular kısmen arzdaki kısa vadeli darboğazları ve salgında emek piyasasında yaşanan aksaklıkları yansıtıyor. Ancak eğer merkez bankaları tarafından yapay olarak yaratılan para, “parasal finansman” denilen bir ayarlamayla kamu yatırımı projelerini finanse etmek için büyük ölçekte kullanılırsa, bu durumun değişmesi mümkün. Bu olmasa dahi, eğer devletler, özellikle de daha zayıf olanlar büyük bir borcun altına girerlerse, tahvil piyasaları, 2010’ların başında Avro bölgesi krizinde olduğu gibi borçlanma maliyetlerini yükselterek tepki verebilir. Ayrıca bazı ekonomistler şimdi, yöneticilerimizin ucuz kredi vermeye devam ederek büyük çaplı yatırımlar yapmadan yalnızca borçlarını çeviren ve giderek daha da şişmiş ve istikrarsız finansal piyasalar yaratan zombi şirketlerin çoğalmasına izin verdiğini kabul ediyor.[55] Ama bugün için yüksek düzeyli kamu harcamaları günün gereklerinden. Bu kapitalizmin altta yatan kriz eğilimlerinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor, kapitalizme içkin olan gerilimler ve çelişkiler yüzeyin altında birikirken, kriz erteleniyor ve biçim değiştiriyor.
Biden kamu harcamalarını, bu kriz ister durgunluklarla mücadele ister Covid-19’un yarattığı sağlıktaki acil durumla uğraşmak olsun, kısa vadeli kriz yönetimi için kullanmanın ötesine geçmeyi teklif ediyor. O aynı zamanda ABD’deki uzun vadeli yapısal sorunların bazılarını ele almak istiyor. Bu arada bu, eşitsizliğin ve baskının ABD kapitalizmini istikrarsızlaştırdığının da açıkça itiraf edilmesi demek. Eşitsizlik konusunda harekete geçilmesi, ezici bir çoğunluğu zenginlerden daha fazla vergi alınmasını, sosyal devlet mekanizmalarının artmasını ve daha fazla kamusal konut inşa edilmesini isteyen ABD nüfusunun geniş kesimlerinin isteklerine uyulması anlamına gelecek.[56]
Ancak çok da heyecanlanmayalım. Watkins, Biden’ın Amerika Kurtarma Planı’nın bir parçası olarak evlere gönderilen ve en yoksul yüzde 60’lık kısmın gelirini onda bir oranında arttıracak olan çeklerin yine de “2020’de en zengin yüzde 1’in biriktirdiği 4 trilyon doların yanında gölgede kaldığına” işaret ediyor. Bu çekler aniden ortaya çıkan bir güvenlik ağı işlevi görürken, “eşitsizliğin sistematik olarak yeniden üretilmesine” dokunmuyorlar.[57] Bu önlemler, planlanan “yoksul siyah ve kahverengi mahallelerde yapılacak federal yatırımlar” ile birlikte kapitalizmin bu dönemdeki yeniden yapılandırmasını gösteren bir ölçü. Ancak bu değişimlerin ortasında “sermaye-emek harcaması oranı hala büyük sermaye lehine sapmış durumda”.[58]
Dahası Biden’ın devleti aktif olarak kullanmasının nedenlerinden biri olan ABD siyasetindeki sağ tehdit ortadan kaybolmadı.[59] Trump ABD sağının politikalarına egemen olmaya devam ediyor. Cumhuriyetçiler gelecek yıl yapılacak olan ara seçimlerde onun desteğini alabilmek için itişip duruyorlar. Cumhuriyetçi Parti bu seçimlerde Kongre’nin her iki meclisinin de kontrolünü alarak Biden’ın yasa yapma yeteneğini büyük oranda zayıflatmayı amaçlıyor.[60] Biden’ın önerdiklerinin ve onun gerçekten yapabileceklerinin sınırı ve buna ek olarak radikal sağ güçlerin sürmekte olan tehdidi, solun Demokratların çatısı dışında örgütlenme çabasına girişmesini gerekli kılıyor. Bu Siyahların Hayatı Önemlidir gibi hareketlerin ve son yıllarda ABD’de görülen işyeri örgütlenmeleri ve mücadeleleri kıvılcımlarının canlılığından yararlanmak ve onları büyütmek anlamına geliyor.[61]
Sonuçlar
Kapitalizmin yeniden yapılanması üzerine gelişen tartışmadan, sadece egemen sınıf veya ekonomik ve siyasal konular üzerine yazan yorumcular için değil sosyalistler için de çıkan sonuçlar var. En açık olanı şu; ekonomi yeniden siyasallaşıyor. 1980’lerde neoliberalizm altın çağını yaşarken bu farklıydı, o zaman neoliberalizm “ekonomiyi siyasetsizleştirmeye, onu piyasanın görünüşte ‘doğal’ olan ritimlerine tabi kılmaya çalışıyordu.[62] Eğer devletler kapitalizmi korumak veya ABD emperyalizmini güçlendirmek için piyasaya karşı itaatsizlik edebiliyorsa, neden sömürülenler ve ezilenler piyasa mantığının zayıf merhametiyle baş başa bırakılsın?
Ekonomideki bu yeniden siyasallaşma, koşulları yukarıdan iyileştirmek için devleti ele geçirerek onu bir araç olarak kullanmayı temel alan eski reformist yaklaşıma bağlanan umutları güçlendirebilir. Ancak olumlu değişimlerin gelmediği veya fazla mütevazi ya da yavaş olduğu yerlerde, aynı zamanda reformist güçlerin halkın ihtiyaç duyduğu gerçek değişimi getirme yeteneğinin sorgulanmasını sağlayarak daha radikal tartışmaların kapısını da açabilir. Daha da önemlisi, işçilerin Biden gibilerin önerdiğinden daha kapsamlı bir değişim isteyip bunun için mücadele etmesine neden olacak koşulları yaratabilir.
Eğer bu olmaya başlarsa, devrimci sosyalistlerin seslendiği potansiyel kitle büyük oranda artacaktır. Polonyalı-Alman Marksist Rosa Luxemburg’un bir yüzyıl önce işaret ettiği gibi reformistler ve devrimciler arasındaki fark, bir grup reformlar için savaşırken diğer grubun devrim için savaşması değildir.[63] Devrimciler de sistemi yönetenlerden çekip, alınabilecekleri alma mücadelesinin bir parçasıdırlar. Ancak biz reformlar için mücadele ederken kapitalist devletin sistemin mantığını aşabileceğine dair boş hayaller taşımayız. Bizler bunu işçi sınıfının güvenini, militanlığını ve örgütlenmesini arttırarak, nihai olarak kapitalizme ve bu sistemin içkin bir parçası olan devlete karşı durmak için yaparız.
International Socialism dergisinin Haziran 2021 tarihli 171. sayısından çeviren Onur Devrim Üçbaş
Kaynakça
Alexander, Anna, 2018, “The Contemporary Dynamics of Imperialism in the Middle East: A Preliminary Analysis”, International Socialism 159 (summer), https://isj.org.uk/contemporary-dynamics-of-imperialism
Anderson, Nicholas D, and Victor D Cha, 2017, “The Case of the Pivot to China: System Effects and the Origins of Strategy”, Political Science Quarterly, volume 132, number 4.
Ashman, Sam, and Alex Callinicos, 2006, “Capital Accumulation and the State System: Assessing David Harvey’s The New Imperialism”, Historical Materialism, volume 14, number 4, http://napoletano.net/cursos/geomarx2018a/textos/Ashman2006.pdf
Atlantic Council, 2021, “Brian Deese on Biden’s Vision for ‘a Twenty-first-century American Industrial Strategy’”, Atlantic Council (23 June), www.atlanticcouncil.org/commentary/transcript/brian-deese-on-bidens-vision-for-a-twenty-first-century-american-industrial-strategy
Barker, Colin, 1979, “A ‘New’ Reformism? A Critique of the Political Theory of Nicos Poulantzas”, International Socialism 4 (spring), www.marxists.org/history/etol/writers/barker-c/1979/xx/poulantzas.htm
Barker, Colin, 1991 [1978], “A Note on the Theory of Capitalist States”, in Simon Clarke (ed), The State Debate (St Martin’s Press).
Barrón-López, Laura, and Natasha Korecki, 2021, “Why Bernie is Not Sweating White House Infrastructure Dance with GOP”, Politico (13 June), www.politico.com/news/2021/06/13/bernie-sanders-infrastructure-dance-gop-494231
BBC, 2021, “Biden Backs $1.2 Trillion Infrastructure Bill But Places Big Conditions”, BBC News (25 June), www.bbc.co.uk/news/world-us-canada-57604121
Budd, Adrian, 2021, “China and Imperialism in the 21st Century”, International Socialism 170 (spring), http://isj.org.uk/china-imperialism-21
Callinicos, Alex, 2007, “Does Capitalism Need the State System?”, Cambridge Review of International Affairs, volume 20, number 4.
Callinicos, Alex, 2009, Imperialism and Global Political Economy (Polity). [Emperyalizm ve Küresel Ekonomi Politik, Phoenix, 2014, Ankara]
Callinicos, Alex, 2012, “Contradictions of Austerity”, Cambridge Journal of Economics, volume 36, number 1.
Callinicos, Alex, 2021a, “Neoliberal Capitalism Implodes: Global Catastrophe and the Far Right Today”, International Socialism 170 (spring), http://isj.org.uk/implodes-catastrophe
Callinicos, Alex, 2021b, “Neoliberalism is Alive and Useful to Rulers”, Socialist Worker (4 May), https://socialistworker.co.uk/art/51720/Neoliberalism+is+alive+and+useful+to+rulers
Cheong, Kee Cheok, and Ran Li, 2019, China’s State Enterprises (Palgrave Macmillan).
Choonara, Joseph, 2018, “The Political Economy of a Long Depression”, International Socialism 158 (spring), http://isj.org.uk/the-political-economy-of-a-long-depression
Choonara, Joseph, 2021, “Pandemic Politics: Year Two”, International Socialism 170 (spring), http://isj.org.uk/pandemic-politics-year-two
Cliff, Tony, 1996 [1955], State Capitalism in Russia (Bookmarks). [Rusya’da Devlet Kapitalizmi, Z Yayınları, 2018, İstanbul]
CNN, 2021, “Don Lemon Tonight Transcript”, CNN (8 June), http://edition.cnn.com/TRANSCRIPTS/2106/08/cnnt.02.html
Cobham, Alex, 2021, “G20 Could Improve on ‘One-sided’ Global Tax Reform”, Financial Times (11 June).
Davidson, Neil, 2012, How Revolutionary were the Bourgeois Revolutions? (Haymarket).
Delatolas, Iannis, and Clare Lemlich, 2021, “The End of a Nightmare: Where Next after the US Election?”, International Socialism 169 (winter), http://isj.org.uk/the-end-of-a-nightmare
Devlin, Kat, Shannon Schumacher and J J Moncus, 2021, “Many in Western Europe and US Want Economic Changes as Pandemic Continues”, Pew Research Centre (22 April), www.pewresearch.org/global/2021/04/22/many-in-western-europe-and-u-s-want-economic-changes-as-pandemic-continues
Eliot, Thomas Stearns, 1960 [1949], “Notes towards a Definition of Culture”, in Christianity and Culture (Harcourt Brace).
Fedor, Lauren, 2021, “Trump’s Return to the Political Stage has Republicans Jostling”, Financial Times (27 June).
Freedland, Jonathan, 2021, “Joe Biden is Giving Left Parties the World Over a Masterclass in How to Use Power”, Guardian (26 March), www.theguardian.com/commentisfree/2021/mar/26/joe-biden-left-parties-power-radical-winning
Guerin, Daniel, 1973 [1939], Fascism and Big Business (Monad). [Faşizm ve Büyük Sermaye, Habitus Kitap, 2012, İstanbul]
Hallas, Duncan, 1971, “Introduction”, in Origins of the International Socialists (Pluto), www.marxists.org/archive/hallas/works/1971/xx/introis.htm
Harman, Chris, 1991, “The State and Capitalism Today”, International Socialism 51 (summer), www.marxists.org/archive/harman/1991/xx/statcap.htm
Harman, Chris, 1992, “The Return of the National Question”, International Socialism 56 (autumn), www.marxists.org/archive/harman/1992/xx/natquest.htm
Harman, Chris, 1999 [1984], Explaining the Crisis (Bookmarks).
Harvey, David, 2003, The New Imperialism (Oxford University Press).
Harman, Chris, 2009, Zombie Capitalism (Bookmarks). [Zombi Kapitalizm, Marx21, 2012, İstanbul]
Harman, Chris, 2010 [1967], “Russia: How the Revolution Was Lost”, in Selected Writings (Bookmarks).
Huber, Matt, 2021, “Why the Green New Deal Has Failed—So Far”, Jacobin (10 May), https://jacobinmag.com/2021/05/green-new-deal-climate-change
Lenin, V I, 1992, The State and Revolution (Penguin). [Devlet ve Devrim, Yordam Kitap, 2020, İstanbul]
Luce, Edward, 2021a, “The First 100 Days: Just How Radical is Joe Biden?”, Financial Times (29 April).
Luce, Edward, 2021b, “America Is Back—and Wants Everyone to Focus on China”, Financial Times (18 June).
Luxemburg, Rosa, 1971 [1908], “Social Reform or Revolution”, in Selected Political Writings (Monthly Review Press). [Toplumsal Reform mu, Devrim mi, Rosa Luxemburg Kitabı içinde, Dipnot, 2010, Ankara]
Mazzucato, Mariana, 2014, The Entrepreneurial State: Debunking Public vs Private Sector Myths (Anthem).
McNally, Ed, 2021, “Whose Green New Deal?”, Sidecar (4 May), https://newleftreview.org/sidecar/posts/whose-green-new-deal
Paxton, Robert O, 2005, The Anatomy of Fascism (Penguin). [Faşizmin Anatomisi, İletişim, 2011, İstanbul]
Politi, James, 2021, “Biden Performs U-turn Over Threat on Bipartisan Infrastructure Deal”, Financial Times (27 June).
Roberts, Michael, 2021, “Inflation, Interest Rates and Debt”, Michael Roberts blog (27 June), https://thenextrecession.wordpress.com/2021/06/27/inflation-interest-rates-and-debt
Savage, Luke, 2021, “Joe Biden’s Liberalism Isn’t All It’s Cracked Up to Be”, Jacobin (26 May), https://jacobinmag.com/2021/05/liberals-joe-biden-administration-conservative-spending
Sevastopulo, Demetri, and Sam Fleming, 2021, “Will Europe Sign up to Joe Biden’s Plan to Counter China?”, Financial Times (7 June).
The White House, 2021, “Fact Sheet: President Biden and G7 Leaders Launch Build Back Better World (B3W) Partnership”, White House (12 June), https://tinyurl.com/4fwh6yub
Waters, Richard, Emma Agyemang, Aziza Kasumov and Tim Bradshaw, 2021, “Multinationals Shrug Off G7 Tax Assault”, Financial Times (11 June).
Watkins, Susan, 2021, “Paradigm Shifts”, New Left Review 128 (March/April), https://newleftreview.org/issues/ii128/articles/susan-watkins-paradigm-shifts
Weber, Isabella M, 2021, How China Escaped Shock Therapy: The Market Reform Debate (Routledge).
Weisman, Jonathan, 2021, “Bipartisan Infrastructure Talks Collide with Democrats’ Goal to Tax the Rich”, New York Times (20 June).
Williams, Aime, 2021, “Persistence of Donald Trump’s China Tariffs Frustrates US Business”, Financial Times (3 June).
Yang, Yuan, 2021, “How China is Targeting Big Tech”, Financial Times (18 June), https://tinyurl.com/3sxmd4tc
Zheng, Yongnian, and Yanjie Huang, 2018, Market in State: The Political Economy of Domination in China (Cambridge University Press).
[1] Bu yazının önceki taslaklarına olan değerli yorumları için Alex Callinicos’a teşekkürler. “Muazzam gayrişahsi güçler” şair T. S. Eliot’un modern siyasal hayatta anlamlı olan kavramlar hakkındaki tanımlamasıydı. Bknz Eliot, 1960, sf.163-165. Bu ifade yazarın kültür konusunda yazdığı ve Leon Troçki’nin Edebiyat ve Devrim’i hakkında şaşırtıcı bir şekilde övgü dolu yorumlarda bulunduğu ve yeniden basılmasını istediği bir makalesinde geçer.
[2] Luce, 2021a.
[3] Freedland, 2021.
[4] Barrón-López ve Korecki, 2021; CNN, 2021.
[5] “Mutabakat” burada siyasal anlamıyla değil, muhasebedeki anlamıyla kullanılmıştır. Bütçede uzlaşma sağlayabilmek için vergilerde ve harcamalarda yapılan değişimlere işaret eder. Yasamaya böylesi bir yaklaşım son yıllardaki ABD yönetimleri tarafından kullanılmıştır, çünkü böyle yasalar 100 senatörden 60’ının onayına gerek duyulmadan salt çoğunluk ile kabul edilebilmektedir.
[6] BBC, 2021.
[7] Politi, 2021.
[8] Weisman, 2021.
[9] Savage, 2021.
[10] Toplamda ABD’deki “net sosyal harcamalar” OECD içinde Fransa’dan sonra ikinci sıradadır ama bu tutarın devasa bir bölümü (zorunlu sağlık sigortası sistemleri gibi) zorunlu özel harcamalardan veya gönüllü özel harcamalardan oluşmaktadır. Watkins, 2021, sf.15-16’da benzer bir noktaya işaret ediyor.
[11] Yeşil Yeni Anlaşma’nın kopardığı patırtı çevre konularının siyasal gündemde daha üst sıralarda yer almasını sağlasa da böyle bir programın temel savunucularının çoğu, Sanders’ın Demokrat Parti’nin adayı olma şansını kaybetmesinin ardından Biden’ın seçim kampanyası tarafından yedeklenmeye razı oldular. Biden’ın kendi önerileri de felaket düzeyindeki bir iklim değişimini engellemek için yapılması gerekenin çok gerisinde kalıyor. Huber, 2021; McNally, 2021.
[12] Waters ve diğerleri, 2021.
[13] Lenin, 1992, s. 8.
[14] Harman, 1992; Callinicos, 2009, sf. 103-136; ve Davidson, 2012, bu tarihsel süreçleri ayrıntılarıyla ele alır.
[15] Harman, 1991, s.13.
[16] Harman, 1991; Callinicos, 2009, sf. 83-86.
[17] Cliff, 1996.
[18] Harman, 2010.
[19] Cliff, 1996, s. 171.
[20] Kidron’un katkısı üzerine International Socialism’in bu sayısındaki makaleme bakınız.
[21] Barker, 1991, s. 204.
[22] Callinicos, 2007, s. 541.
[23] Alt emperyalist rekabetin bir anlatımı için bknz Alexander, 2018.
[24] Guerin, 1973, sf. 208-252; Paxton, 2005, sf. 145-147.
[25] Harman, 1999, s. 69.
[26] Harman, 1999, s. 75.
[27] Harman, 2009, sf. 195-201.
[28] Harman, 2009, sf. 202-211; Harman, 1999, sf. 92-93
[29] Callinicos, 2012; Watkins, 2021.
[30] Harman, 2009, sf. 217-224.
[31] Watkins, 2021, sf. 7, 9.
[32] Ortodoks Troçkizm üzerine bknz, örneğin Hallas, 1971.
[33] Bknz Barker, 1979.
[34] Harvey, 2003, sf. 141, 149, 158.
[35] Harvey’in “mülksüzleştirme yoluyla birikiminin” bir eleştirisi için bknz Ashman ve Callinicos, 2006.
[36] SIPRI askeri harcamalar veri tabanı.
[37] Bknz Harvey, 2003, sf. 18-25; Callinicos, 2009, s. 224.
[38] Anderson ve Cha, 2017.
[39] ABD- Çin ilişkilerine genel bir bakış için Bknz Budd, 2021.
[40] Williams, 2021.
[41] Mazzucato, 2014.
[42] Atlantik Konseyi, 2021.
[43] Çin’de piyasa reformu konusundaki tartışmaların çok ilginç yeni kayıtları için bknz Weber, 2021.
[44] Bu projenin söylemi ve gerçekliği için bknz Budd, 2021.
[45] Devlet kapitalizmi ve piyasa temelli kapitalizmin sonucunda ortaya çıkan kompleks birleşimi betimlemek için son dönemde yapılan iki girişim için bknz Zheng ve Huang, 2018, ile Cheong ve Li, 2019.
[46] BBC, 2021.
[47] Luce, 2021b.
[48] Beyaz Saray, 2021.
[49] Sevastopulo ve Fleming, 2021.
[50] Gerçekte G7 planı, OECD’den gelen var olan önerileri daraltarak, bundan etkilenen firmaların sayısını ilk düşünüldüğündeki gibi binlerce firmadan sadece 100 firmaya indirmekti. Cobham, 2021.
[51] Yang, 2021.
[52] Bknz Choonara, 2018.
[53] Choonara, 2021.
[54] Watkins, 2021, s. 12. Daha önceki bir sayıda belirttiğim gibi, Britanya’da da benzer bir şekilde devlet müdahalesi, zorunlu izin mekanizmasını kullanarak emek piyasasına muazzam düzeyde yapay destek sağlıyor. “Resmi” işsizlik verileri oldukça düşük olsa da haftalık çalışılan saatler verilerindeki hızlı düşüş bunu gösteriyor. Bknz Choonara, 2021, şekil 4.
[55] Roberts, 2021. Birleşik Krallık İflas Kurumu verilerine göre İngiltere ve Galler’deki borcunu ödeyememe oranı şu anki krizde şaşırtıcı bir şekilde düşmüştür.
[56] Devlin, Schumacher ve Moncus, 2021.
[57] Watkins, 2021, s.16.
[58] Watkins, 2021, s.17.
[59] Radikal sağın sınırları konusunda bknz Callinicos, 2021a.
[60] Fedor, 2021.
[61] Bknz Delatolas ve Lemlich, 2021.
[62] Callinicos, 2021b.
[63] Luxemburg, 1971, s. 52.