Judy Cox
Karl Marx ve Friedrich Engels, hem teoride hem pratikte, kamusal ve özel alanda kadınların özgürleşmesinin savunucuları oldular.[1] Marx’ın ve Engels’in kadınlar ve aile hakkındaki yazılarını araştıran ve teorik çerçevelerini kadına yönelik baskıya dair daha sistematik bir anlayışa dönüştüren önemli çalışmalar yayınlandı.[2] Bu makale, bu çalışmalara, Marx ve Engels’in bu alandaki pratiğini – nasıl yaşadıklarını ve örgütlediklerini – inceleyerek katkıda bulunacaktır. August Nimtz’in yazdığı gibi, Marx’ın ve Engels’in kadınlara ilişkin görüşlerini çarpıtan muazzam bir yapı var, ancak “onların pratiğine bakma çabası hiç yok”.[3] Bu makale bu dengeyi sağlamaya yönelik bir adımdır.
Marx ve Engels, yaşamları boyunca, yeni gelişen kapitalizme karşı muhalefet oluşturmak için kadınlar ve erkeklerle birlikte aktif olarak çalıştılar. 1830’larda, Marx ve Engels devrimci kariyerlerine daha yeni başlarken, kadınlar, kendi eşitlik taleplerini dile getirdiler ve ütopik sosyalist örgütlere katıldılar.[4] İngiltere’de 1840’larda kadınlar altı maddelik People’s Charter (Halk Bildirgesi) için kitlesel bir kampanya örgütleyerek ayaklandılar, yürüyüşler düzenlediler, grevler yaptılar. 1848’de bir devrim dalgası Avrupa’yı kasıp kavurdu ve bu sırada kadınlar sadece barikatlar kurup krallara ve imparatorlara karşı silahlanmakla kalmadı, aynı zamanda haklarını talep etmek için kendi örgütlerini de kurdu. 1871 Paris Komünü sırasında örgütlendiler ve şehirdeki kısa ömürlü işçi hükümetini savunmak için ölümüne savaştılar. İngiltere’de 1860’larda, İrlandalı kadın cumhuriyetçiler, İngiliz egemenliğine karşı militan eylemleri destekledi. Marx ve Engels bütün bu mücadelelerde kadınlarla etkileşim içinde oldu. Marksizm, mücadeleye en çok adanan bazı sosyalist kadınları etkilediği gibi, kadınlar da Marksizm’in gelişimini etkiledi.
Günümüzde Marx ve Engels, özel hayatlarında tipik Viktorya dönemi erkek şovenistleri gibi davranırken toplum içinde özgürlüğü vaaz etmekle suçlanıyorlar. Marx’ın biyografi yazarlarından biri, “burjuva ahlakı ve tavırlarıyla ilgili tüm alaylarına rağmen Marx, özünde fevkalade bir burjuva patriyarktı” diyor.[5] Eski Yeni İşçi Partisi milletvekili ve tarihçi Tristram Hunt, “güzel olmayan ve soyadı da Marx olmayan, amaç sahibi zeki kadınlar Engels’in içgüdüsel kadın düşmanı tacizine maruz kaldılar” diye yazıyor.[6] Bunlara yanıt olarak, geçmişin büyük adamlarının önyargılarını mazur görmek cazip gelebilir. Her tarihsel dönemin, siyasi mücadele tarafından şekillendirilen ve yeniden şekillendirilen dil ile fikirleri ifade etme yolları vardır. Ama her dönemde egemen sınıfın uyguladığı bağnazlığı ve gericiliği pekiştirenler ve onlara karşı çıkanlar da vardır. Özel yazışmalarda hem Marx hem de Engels, kadınlar ve görünüşleri, özellikle de siyasi muhalif olarak gördükleri kadınlar hakkında aşağılayıcı yorumlar yaptılar. Ancak Marx ve Engels, gündelik yaşamlarında ve siyasi örgütlenmelerinde, kadınlarla ilgili egemen fikirlerden – orta sınıf kadınları, sınırları belirli yaşamlarıyla boğan ve aynı zamanda çalışan kadınların acımasızca çok yönlü sömürüsünü mümkün kılan – tamamıyla ayrıldılar.
Uluslararası sosyalist hareket içinde, kapitalizm eleştirisini kadınlarla ilgili gerici fikirlerle birleştirenler vardı. Önde gelen Fransız anarşist ve devrimci Pierre-Joseph Proudhon, kadınların ev içi görevlerinden daha fazlasını hedeflemeleri ve siyasetle uğraşmaları gerektiği fikrine karşı çıktı ve kamusal hayata katılmayı arzulayan kadınlarla acımasızca alay etti. Marx, 1840’larda Paris’te yaşarken Proudhon ile görüştü, ancak daha sonra ondan tümüyle koptu ve ona teorik ve pratik olarak şiddetle karşı çıktı. Marx, kadınlarla ilgili olarak kendisini, net bir şekilde, alternatif bir Fransız sosyalist geleneği – ailenin kadının doğal alanı değil, kadına baskının kaynağı olduğuna inanan ütopik sosyalistlerin geleneği içinde konumlandırdı. Marx, Kutsal Aile’de, ütopik sosyalist ve feminist Charles Fourier’den şu alıntıyı yaptı: “Tarihsel bir dönemdeki değişim, her zaman kadınların özgürlüğe doğru ilerlemesiyle belirlenir… Kadının özgürleşme derecesi, genel özgürleşmenin doğal ölçüsüdür”.[7] Marx, Engels ve çevresi, sadece kadınların ezilmesini anlamanın teorik temelini atmakla kalmadı; ayrıca, kadınların kurtuluşlarını nasıl kazanabileceklerini gösteren örgütler de kurdular.
Marx ve Engels ile evde
Marx ve Engels’in biyografilerini yazanlar, onların hayatlarındaki kadınları klişeler ve stereotipler üzerinden tarif ederken, ortaya koyduklarını iddia ettikleri cinsiyetçi klişeleri daha da pekiştiriyorlar. Marx’ın karısı Jenny von Westphalen, siyasi zulüm, dört çocuğun ölümü ve muazzam bir yoksullukla başa çıkmak zorunda olmasına rağmen, ezilmiş, ihmal edilmiş bir ev kadını değildi. Mektupları, genç ailesiyle politik yükümlülüklerini nasıl aynı anda idare etmeye çalıştığını gösteriyor – bu, aslında pek çok sosyalist kadının aşina olduğu bir durumdur. Jenny, 1848 Şubat devrimi sırasında Paris’ten “her dakika daha da canlanan ilginç olaylar hakkında daha fazla şey söylemek istediğini” yazıyor (yaklaşık 400.000 işçi Hôtel de Ville [belediye binası] dışında toplanması) ve şöyle devam ediyordu, “ama benim ilgilenmem gereken bir ev, bir yuva ve üç küçük çocuk var.”[8] Siyaset, iki kez Jenny’nin evinin içine dramatik bir şekilde girerek onun olayların merkezinde olmasını sağladı. 1848 isyanının ardından, 1850’de Köln’de gerçekleşen devrimcilerin duruşması halkın büyük ilgisini çekmişti. Jenny, tüm evin nasıl büyük bir savunma organizasyonuna dönüştürüldüğünü şöyle anlattı:
Evimizde bir ofis kuruldu. İki veya üç kişi yazıyor, diğerleri ayak işlerini yapıyor ve diğerleri de yazarların varlıklarını sürdürmelerini ve bu emsalsiz öfkenin eski resmi dünyasına karşı kanıt göstermelerini mümkün kılmak için kuruşları bir araya getiriyor. Tüm bunların ortasında, üç neşeli çocuğum şarkı söyleyip ıslık çalıyor ve babalarından sık sık iyi bir azar işitiyorlar. Ne curcuna![9]
Benzer bir hane halkı seferberliği, mağlup Paris Komünü’nden binlerce mültecinin Londra’ya akın ettiği 1871 yazında yaşandı. Jenny, mültecilere pratik destek sağlamak için Marx ailesini harekete geçirme konusunda önemli bir rol oynadı. Her zaman Marx’ların yanında kalan en az bir Komün üyesi ve sürekli kapılarını çalan başka Komün üyeleri olurdu. Jenny, yaklaşık 22 yıl önce, beş parasız bir mülteci olarak Londra’ya gelmişti ve Komün’ün acımasızca bastırılmasının ardından Komün üyelerine elinden geldiğince yardım etti.[10]
Jenny, imkân buldukça politik etkinliklere de katıldı, bazen çocuklarını da yanına aldı ve mektupları her zaman siyasi tartışmalar, grevler, sosyalist kongreler ve yeni radikal hareketlerle ilgili oldu. 1866’da yazdığı bir mektupta, çocuklarını Londra’daki St Martin’s Hall’da laik özgür düşünürlerin verdiği ve “patlamaya hazır” bir akşam konferansına götürdüğünü anlatıyor.[11] 1872’de, Marx’ın kızları ve onların sevgilileri de dâhil olmak üzere bütün Marx ailesi Engels ile birlikte, Birinci Enternasyonal’in Lahey’de düzenlenen bir kongresine gitti. Jenny kendini toplantılara o kadar kaptırmıştı ki bir delege kongreden, Marx’ı ilk başta radikal politikaya çekenin Jenny olduğuna inanarak ayrıldı.[12]
Jenny ayrıca, Marx’ın çalışmasının teorik yönleriyle de ilgilendi. Kapital’in diyalektik inceliklerini anlamakta zorlanan bir muhabire “ilk önce sermayenin ilk birikimi ve modern sömürgecilik teorisi hakkındaki bölümleri okumasını…” önerdi ve şöyle dedi; “şaşkın bir cahili, istatistiksel veriler ve diyalektik akıl yürütme yoluyla aşağıdaki sorunların baş döndürücü seviyesine getirebilmek hiç de kolay bir iş değil.”[13] Kapital’in yayınlanması Jenny için öyle önemsiz bir durum değildi, çünkü kendisi Marx’ın berbat el yazısını deşifre ederek orijinal Almanca el yazmasının kopyasını hazırlayan kişiydi.[14] Yaşamları boyunca, Jenny ve Karl Marx hem romantik hem de politik partnerler olarak kaldılar.
Marx, kızlarına karşı Viktorya dönemi patriyarkı gibi davranmakla suçlanır. Sıkça alıntılanan bir örnek de, Marx’ın Eleanor’un ilk ciddi sevgilisi, Paris Komünü’nü barikatlarda savunan ve sonra kaçarak Marx’ın evine sığınan karizmatik bir sosyalist olan Prosper Olivier Lissagaray’a düşmanlığıdır. Marx’ın ortanca kızı Laura, 1866’da radikal bir Fransız öğrenci aktivisti Paul Lafargue ile nişanlanan ilk kız kardeşti. Marx, Lafargue’a yazdığı gibi, bu ilişki konusunda pek istekli görünmüyordu:
Bildiğin gibi tüm servetimi devrimci mücadeleye feda ettim. Pişman değilim. Aksine. Kariyerime yeniden başlasaydım yine aynısını yapardım. Ancak bu kez evlenmezdim. Gücüm yettiğince, kızımı annesinin hayatını enkaza çeviren zorluklara karşı korumaya niyetliyim.[15]
Açık ki Marx’ın yazdıklarının etkisi oldukça sınırlıydı, çünkü hem kendisi hem de Engels Nisan 1868’de Laura ve Paul’un nikâh dairesinde gerçekleşen evliliklerinde tanık olarak bulundular. Jennychen olarak bilinen en büyük kız kardeş Jenny, Mart 1872’de Paris Komünü’nden bir başka mülteci olan Charles Longuet ile nişanlandı. Hem Jenny hem de Karl Marx, Longuet’in tembel ve beceriksiz olduğunu düşünüyorlardı, ancak Jennychen istediğini elde etti ve Ekim ayında onunla evlendi. Laura’nın hayatta kalan son çocuğunun ölümü nedeniyle evlilikleri ertelendi. Laura, 26 yaşına geldiğinde üç çocuğunu kaybetmişti; bu, Marx’ın kaygılarının ataerkil kontrol iddialarından ziyade kızları için duyduğu endişeye dayandığını gösteren bir trajedidir.
Bazı biyografi yazarları, Marx’ın, Eleanor’un Lissagaray ile nişanlanmasına karşı çıkmasını bencil bir sahiplenme olarak gördüler ve onu “sevgi dolu bir baba tiran” olarak tanımladılar.[16] Ancak, Marx’ın bu muhalefetine ilişkin birçok başka açıklama var. Eleanor’un onu çağırdığı adıyla Lissa, bir başka yoksul aktivistti ve aynı zamanda Laura ve Paul Lafargue ile şiddetli bir kavgaya girişmişti. Tanıştıklarında Eleanor 17, Lissagary ise 34 yaşındaydı. Bu yıllar boyunca Eleanor, tekrarlanan zihinsel sağlık sorunlarından mustaripti ve Marx, onu iyileştirmek için seyahatlere çıkardı. 1880’de Komün üyeleri için af çıkınca Lissagaray Paris’e döndü ve Eleanor ile ilişkisi sona erdi.
Marx, kariyerinin başından beri ruh sağlığı ile aile arasındaki ilişkinin farkındaydı. 1846’da, kadın intiharlarıyla ilgili bir Fransız çalışmasını inceledi, erdem ve “baba otoritesi” kavramlarının kadınların hayatlarını nasıl sınırladığını araştırdı. 1789 Fransız Devrimi’ne atıfta bulunarak şöyle yazdı; “devrim tüm tiranlıkları devirmedi; despotik güce sahip olmakla suçlanan kötülükler ailede var olmaya devam ediyor; devrimlerinkine benzer krizlerin nedeni işte bunlardır.”[17] Ev içi zulmün devam ettiğini anlamak, Karl, Jenny veya kızlarının bundan kaçabileceği anlamına gelmiyordu. Eleanor’un 42 yaşındayken ve Laura ile kocası Paul’un de Laura 66 yaşındayken intihar etmesi trajik bir ironiydi.
Kadınlar için daha iyi eğitim talebi, 19. yüzyıl radikal düşüncesinde sürekli var olan bir temaydı. Marx’ın kızları, tarih ve siyaset gibi kadınlar için uygun olmadığı düşünülen konuları incelemeye teşvik edildi ve Marx onları sık sık İngiliz Kütüphanesi’nin okuma odalarına götürdü – bu, çok az kadının teşebbüs ettiği bir şeydi. Ayrıca, Marx’ın evinde gerçekleşen siyasi tartışmalara katılmaları için de teşvik edildiler. Zamanlarının önde gelen sosyalistleri arasında büyüdüler. Jennychen, hükümet politikasını doğrudan etkileyen tek Marx olduğunu iddia edebilirdi. Jenny Marx, bir Fransız cumhuriyetçi gazetesi olan The Marseillaise’da, Jeremiah O’Donovan Rossa ve diğer İrlandalı Cumhuriyetçilerin Gladstone’un Liberal hükümeti tarafından tutuklanması, hapsedilmesi ve işkence görmesi hakkında bir dizi makale yazdı. Gladstone, seçim kampanyası sırasında İrlandalı mahkûmlar için bir af sözü vermişti ve Jenny’nin makalelerinin ardından Rossa ile diğerleri serbest bırakıldı.
Laura ve Paul Lafargue, Fransız sosyalist hareketi içinde aktif olarak yer aldılar, Avrupa sosyalist dergilerinde yazdılar. 1889 Londra Liman Grevi sırasında Engels’in Laura’ya yazdığı bir mektup, Laura’nın grev hareketindeki gelişmeleri ne kadar yakından takip ettiğini gösteriyor.[18] 1904’te Paul Lafargue, işgücüne dâhil olan kadınlar ile ev içi ideoloji arasındaki çelişkiyi analiz ettiği Kadın Sorunu adlı bir broşür yayınladı: “Kapitalizm kadını evden ayırmadığı ve onu özgürleştirmek için değil erkekten daha vahşi bir şekilde sömürmek için toplumsal üretim sürecine dâhil ettiği için, onu evlilik ikametgâhına kapatmak üzere oluşturulan ekonomik, yasal, politik ve ahlaki engelleri yıkmamaya dikkat etti”.[19] Çift, uluslararası sosyalist hareket tarafından büyük saygıyla karşılandı ve 1911’deki cenaze töreninde konuşmayı Lenin yaptı.
Tussy olarak bilinen Eleanor Marx, Londra’nın Doğu Yakası’nın işçileri arasında olağanüstü etkili bir siyasi aktivist ve “yeni sendikacılığın” en yetenekli kadın sendika örgütleyicisiydi.[20] 1891’de Engels, Laura Lafargue’a, Tussy’nin “Gaz İşçileri ve Genel İşçiler Birliği’nin lideri olma ününe” sahip olduğunu yazdı.[21] Tussy, İngiliz ve uluslararası sosyalist hareketin kadınların özgürleşmesine yönelik tavrı üzerine tartışmalar başlattı ve önde gelen kampanyacılarla haşır neşir oldu. Süfrajet Millicent Garrett Fawcett’in kız kardeşi Elizabeth Garrett Anderson, Tussy’nin doktoru ve Marx’ın evinin düzenli bir ziyaretçisiydi.[22]
Bir olay, Karl ve Jenny Marx’ın kızları ile olan ilişkisini özetliyor. Paris Komünü patlak verdiğinde, Jennychen ve 16 yaşındaki Eleanor, Bordeaux’da yaşayan ve henüz anne olan hasta kız kardeşleri Laura’yı ziyaret etmekte ısrar etti. Yetkililer, Komün üyelerine sempati duyan herkesi tutukluyordu ve Laura’nın kocasını tutuklamak için harekete geçmişlerdi, ancak çift İspanya’ya kaçtı. Jennychen, önde gelen Komün üyesi ve aile dostu Gustave Flourens’tan bir mektup taşırken Eleanor ile birlikte tutuklandı. Eğer bulunsaydı, mektup iki kardeşin de sürgüne gönderilmesine yol açacaktı, ancak Jennychen onu karakoldaki eski bir kitaba saklamayı başardı.[23] Genç kadınlar, gönderilen çok sayıda telgrafın ardından sonunda serbest bırakıldılar.
Marx’ı eleştirenler, kadınlara karşı sömürücü tutumunun kanıtı olarak genellikle Helen Demuth ile ilişkisini gösterir. 1851’de Jenny Almanya’da annesini ziyaret ederken, Marx ve Helen birlikte oldular; Helen hamile kaldı ve Engels çocuğun babası gibi davrandı. Bu olayı göz önünde bulunduran biyografi yazarı Rachel Holmes, istismara uğramış ve sadık hizmetkâr klişelerini reddediyor, “ekmek, devrim ve evrensel ev işi siyasetinin” Demuth’un “olağanüstü yaşam ve kişiliği ile nasıl birleştiğine” bakıyor.[24] Marx ailesinin bir arkadaşı, Helen’in “büyük doktora [Marx] karşı bile kendi fikrini söyleme hakkını saklı tuttuğunu” hatırlıyor ve “onun fikirleri, tüm aile tarafından saygıyla, hatta alçakgönüllülükle karşılandı” diye yazıyor.[25] Demuth, Marx’ın siyasi sırdaşıydı ve Engels, Marx’ın “sadece zor ve karmaşık parti meselelerinde değil, aynı zamanda ekonomik yazıları konusunda da” ondan tavsiye aldığını dile getiriyor.[26] Demuth, Marx’ın çalışmalarını düzenlemesi konusunda Engels’e yardım etti ve Engels ona bunun için şükranlarını sundu: “Bana gelince, Marx’ın ölümünden bu yana yapabildiğim işler büyük ölçüde güneş ışığından ve onun evdeki varlığının desteğinden kaynaklanıyor”.[27]
Engels, genellikle kadınları sömürmek için gücünü kötüye kullanan bir kadın avcısı olarak tasvir edilir. Biyografi yazarı Terrell Carver, “Aşık Engels entelektüel dengini aramaya gitmiş gibi görünmüyor” diye yazıyor.[28] Hunt, Engels’in iki işçi kadını, Mary ve Lizzie Burns’ü cinsel ilişkiye zorladığını anlatır: “Engels, bir zamanlar fabrika sahiplerinin kadın ellerinden yararlanma eğilimini kınamıştı; ama o da aynısını yaptı.”[29] Burns kardeşlerin Engels’in şehvetlerinin pasif kurbanları ve onun entelektüel astları olarak tasvir edilmesi, müşkül durumdaki kız kardeşlerin durumundan çok biyografi yazarlarının tembel varsayımlarını ortaya çıkarıyor. Engels’in Mary Burns ile ilişkisi 20 yıl sürdü ve Mary’nin Engels ve komünizm üzerindeki etkisi çok hafife alındı.[30] Burns kardeşler, Engels Aralık 1842’de zengin ve muhafazakâr ailesi tarafından Manchester’a gönderildiğinde onun üzerinde büyük etki yarattılar. Onlar, Manchester’ın en kalabalık kenar mahallelerinde yaşayan İrlandalı göçmenlerin kızlarıydı. Engels, Mary ile Manchester’ın Owen’cı Bilim Merkezi’nde tanışmış olabilir, dolayısıyla tanıştıklarında Mary zaten bir radikaldi.[31] Burns kardeşler rehberlik etmeseydi, Engels’in, içinde Manchester’daki İrlandalı göçmen yaşamına ayrılmış bir bölüm bulunan ünlü çalışması İngiltere’de İşçi Sınıfı’nın Durumu’nda yazdığı gibi, “işçi sınıfının sevinçleri, üzüntüleri ve çabaları»ndan haberdar olmak için iki yıl geçirmesi mümkün olmazdı.[32] Bu kitap ilk olarak 1844’te Almanya’da yayınlandı ve Louise Otto gibi sosyalist feministler üzerinde büyük bir etkisi oldu; Otto, Castle and Factory romanının altyapısını bu kitap üzerine kurmuştu.[33]
Engels, Ağustos 1845’te Brüksel’e gittiğinde, Mary Burns de onunla gitti ve çift, Marx ailesinin hemen yanındaki eve taşındı. Engels, 1848 Alman devriminde barikatları savunduktan sonra 1850’de Manchester’a döndü, Mary ve Lizzie ile gizlice yaşamaya çalıştı. Mayıs 1854’te Marx’a, “cahiller benim Mary ile yaşadığımı bilmeliler” diye şikâyet ediyor, bu yüzden taşınmak zorunda kaldığını söylüyordu. Bazı daha saygın isyancılar, Engels’in Mary’nin işçi toplantılarına katılmasına izin vermesinin Engels’in “kendisine fazla güvenmesinden” kaynaklandığını, bunun onları ahlaksızlık suçlamalarına açık hale getirebileceğini düşünüyordu.[34] Ancak, dar kafalıların aksine, birçok radikal dostu, zamanın işçi sınıfı arasında alışılmadık bir durum olmayan, evlenmeden karı koca olarak yaşadıklarını kabullendi. Örneğin Çartist lider George Julian Harney, 1846’da Engels’e yazdığı mektubu “Bayan Engels’e sevgiler” diyerek bitirmişti. Çift, 1856’da İrlanda’yı dolaşarak büyük patates kıtlığının korkunç sonuçlarına tanıklık etti. Mary, 1863’de 42 yaşında öldü ve daha sonra Engels ve Lizzie sevgili oldular. Lafargue, Lizzie’nin “Manchester’daki birçok İrlandalı ile sürekli temas halinde olduğunu ve onların komplolarından her zaman haberdar olduğunu” yazdı.[35] 1870’de Engels ve Lizzie Londra’ya taşınarak Marx’ın evine yakın bir yerde yaşadılar. Bu iki hanede siyaset ve kültür hakkındaki güçlü düşüncelerini açıkça ifade edebilen kadınlar egemendi.
1848: Barikatlardaki kadınlar
1848 devrimleri, kadın aktivizminin, sosyalist ve feminist fikirlerin patlamasını sağladı. Önde gelen bazı Alman devrimci kadınlar, Marx ve Engels’in çevresinden geliyordu. Matilde Anneke, iflas eden babası onu tacizci bir sarhoş olan zengin bir tüccarla evlendirdiğinde 19 yaşındaydı. Boşanmak için altı yıl mücadele etti ve Haziran 1847’de bir sosyalist olan Fritz Anneke ile evlendi. Çift, Köln’de radikal çevrelerde aktivist olarak yaşadı. Mathilde, o zamanlar şehirde radikal bir gazetede yazan Marx’ın liderliğindeki bir siyasi kulübün tek kadın üyesiydi.[36] Marx’ın gazetesi, Fritz’in isyana teşvik nedeniyle tutuklandığını yazdı. Fritz hapishanedeyken Mathilde doğum yaptı ve bir oğulları oldu, ancak o, çıkardıkları devrimci gazetenin editörlüğünü sürdürmeye devam etti. Mathilde, aynı anda hem bebeğine bakabilmek hem de gazeteyi basmaya devam edebilmek için oturma odasındaki mobilya ve halıları bir matbaayla değiştirdi.[37] Gazete kapatılınca da kadınları devrimci davaya kazanmayı amaçlayan ilk Alman kadın gazetelerinden birini çıkardı.[38] 1849 baharında Mathilde ve Fritz, Baden isyanı sırasında işgalci birliklere karşı birlikte savaştılar. İsyan yenilgiye uğradığında Amerika Birleşik Devletleri’ne kaçtılar; Mathilde burada ünlü bir hatip oldu ve Almanca konuşan kadınlar için yayınlanan sosyalist bir gazetenin editörlüğünü yaptı.
Marx’ın çevresindeki bir başka kadın Yahudi sosyalist Emma Siegmund’du. Aşağıdaki satırları yazan genç Emma’ya 1830 Fransız Devrimi ilham veriyordu:
Fransız devrimci tarihini okudum ve volkanik bir tutku tarafından ele geçirildim — fakat herkese, birbirlerini sadece kardeş olarak gördükleri, sadece liyakatin önemli olduğu, krallara artık ihtiyaç duyulmayan bir yetkilendirme düzeyi öğretildiği zaman nasıl olabilirdi? Artık krallara ihtiyaç duyulmayacak mıydı?[39]
Emma 1842’de, sınır dışı edilme sürecinde olan radikal şair Georg Herwegh ile tanıştı. Zürih’e gitti ve onunla evlendi. Sağdıçları Rus anarşist Mikhail Bakunin’di. Çift, Paris’e yerleşti ve Jenny ve Karl Marx ile yakın arkadaş oldular. Başka bir Alman sosyalist mülteci olan Arnold Ruge, ailesinin, Herwegh’lerin ve Marx’ların bir komün şeklinde birlikte yaşamaları gerektiğini önerdi. Emma reddetti, ancak Marx’lar – uzun sürmemesine rağmen – bu teklife bir şans tanıdılar. Herwegh’ler Paris’te yaşarken, Marx’lar ile yakın dost olmaya devam ettiler. Emma; Victor Hugo, Ivan Turgenev, Franz Liszt ve Georges Sand gibi zamanın önde gelen birçok radikalinin geldiği bir siyasi salon işletti. 1848 Alman Devrimi’nin haberi Paris’e ulaştığında, Herweghler bir grup silahlı radikali Baden’e yürümek üzere örgütledi ve Emma da onlarla birlikteydi. Ayaklanma bastırılınca, Herwegh’ler kaçıp dört çocukları ile birlikte Paris’e döndüler.
Engels ve Marx aileleri de Almanya’yı terk etmek zorunda kalıp kalıcı olarak İngiltere’ye yerleşti ve burada kadınlara yönelik baskının geniş çapta tartışıldığı çevrelerle bir araya geldiler. 1840’ların başlarında Engels, aynı zamanda Anna Wheeler ve Emma Martin gibi anti-kapitalist feministlere de platform sağlayan Owen’cı gazete The New Moral World için birkaç makale yazdı. Marx ve Engels, Sophia Dobson Collet, onun Çartist erkek kardeşi Collet Dobson Collet ve feminist kızı Clara da dâhil olmak üzere Unitarian South Place Şapeli’nde toplanan tüm radikaller ve feministlerle temas halindeydiler.[40]
Marx ve Engels, aralarında derin hayranlık duydukları Helen MacFarlane’nin de bulunduğu birçok önde gelen Çartist ile arkadaş oldu.[41] Aralık 1850’de Jenny, Marx’ın Neue Rheinische Zeitung gazetesinin altı nüshasını Engels’e göndererek bir nüshasını MacFarlane’e iletmesini istedi.[42] Gazete bir yıl önce kapanmış olsa da, eski sayıları devrimlerin yenilgisini anlamaya çalışanların ilgisini çekecekti. MacFarlane Ekim 1848’de Viyana’daki devrime tanık olmuş ve şu sonuca varmıştı: “Erkekler artık yalanlar içinde yaşamamaya kararlılar. Ve erkekler eski sosyal formların artık bitik ve işe yaramaz olduğunu nasıl anlar? Yeni bir fikrin ortaya çıkmasıyla.”[43] MacFarlane, Kasım 1850’de Çartist Red Republican dergisi için Komünist Manifesto’nun İngilizce çevirisini yazarken bu yeni fikri yaymaya devam etti. Aynı yıl, Macar Devrimi’ni ezmekle ve kadın isyancıları alenen soyup kırbaçlamakla ünlü Avusturyalı General Julius Jacob von Haynau Londra’yı ziyaret etti. Generali, Londra, South Bank’daki Barclays ve Perkins bira fabrikasında bir grup kadın ve erkek karşıladı. Borough High Street’te “Kahrolsun Avusturya Kasabı” sloganları atarak kovalamadan önce onu bir fıçı bira içinde boğmaya çalıştılar. MacFarlane bu işçileri savunan bir yazı yazdı: “Bazı Avusturya-Rusya basın çetesi, arabacılar, kömür işçileri vb. gibi aşağı tabakadan insanların kıta meselelerinden anlamalarına şaşırdıklarını ifade ettiler. . . Ancak onlar insandır ve düşünebilen insanlardır. Onları onurlandırıyorum ve kalbimin derinliklerinden tebrik ediyorum.”[44]
Birinci Enternasyonel’i inşa eden kadınlar
Marx ve Engels’in 1840’larda ve 1850’lerde tanık olduğu kadın aktivizmi, onları kurdukları organizasyonlara kadınları dâhil etmeye sevk etti. Birinci Enternasyonal 1864’te Londra’daki St Martin’s Hall’da açıldığı zaman, birçok Fransız sosyalist ve İngiliz sendikacı kadınların üye olmasına karşı çıkmıştı. Ancak Marx onların tersine, Lizzie Burns’ü Enternasyonel’e katılmaya teşvik etti ve diğer kadınlara da yazarak onları kocalarından bağımsız olarak katılmaları için cesaretlendirdi.[45] Marx, özgür düşünceli Harriet Law’un örgütün Genel Konseyine seçilmesinden övgüyle bahsetti.[46] Harriet’in kilisenin mülkünü devlet okullarına devretme önerisini destekledi[47] ve konuşmalarında erkekler kadar, emekçi kadınlara da hitap etmeye başladı.[48] Marx, umursamaz bir yoldaşına şaka yollu şöyle yazıyordu: “Bayan Goegg, Brüksel Kongresi’ne kadınların bize katılıp katılamayacağını soran bir mektup gönderdi. Cevap elbette olumluydu. Bu nedenle, sessiz kalmaya devam ederseniz, yetki belgelerini Genel Konsey temsilcisi olarak karınıza göndereceğim.”[49]
Sanayi Devrimi, kadın ve çocukların daha önce daha yüksek maaşlı erkek işçilere ayrılan görevleri yerine getirebilecekleri koşulları yaratmıştı. İşçi sınıfı hareketinin içinde yer alanların çoğu, ücretlerin belirli bir düzeyde kalmaya devam etmesinin tek yolunun kadınların işgücünden dışlanması olduğunu savundu. Sadece en cesurlar, ücret seviyelerinin kadınlar için de eşit ücret talebiyle korunabileceğini savundu. 1866’da Marx, kadınların ücretli istihdamdan menedilmesi lehine bir karara karşı çıktı. Dört yıl sonra şöyle yazdı:
Amerikan işçi sendikasının son Kongresinde, diğer şeylerin yanı sıra, çalışan kadınlara tam bir eşitlikle davranılması konusunda büyük ilerleme sağlandığı açıkça görüldü. Bu açıdan İngilizler ve daha da cesur Fransızlar, dar görüşlü bir ruhun ipoteği altındadırlar. Tarih hakkında bilgisi olan herkes, kadınsal mayalanma olmadan büyük sosyal değişimlerin imkânsız olduğunu bilir. Toplumsal ilerleme, tam olarak ‘kadın milleti’nin (çirkin olanlar da dâhil) toplumsal konumuyla ölçülebilir.[50]
Bağlam göz önüne alındığında, Marx’ın yorumunun gündelik cinsiyetçiliğin bir örneği olma ihtimali düşük ve cinsiyetçi “kadın milleti” fikri üzerine alaycı bir yorum olma ihtimali çok daha yüksektir.
Marx ve destekçilerinin çabaları sayesinde, Birinci Enternasyonal, zamanın en militan kadınlarından bazılarını kendine çekti. Terzi ve sosyalist Jeanne Deroin, 1848 Fransız Devrimi’nin en büyük figürlerinden biriydi. İşçi sınıfından kadınları, kadınlara siyasi ve sosyal haklar verilmesini talep etmeleri ve The Voice of Women gazetesini çıkarıp Paris sokaklarında satmaları için örgütledi. Deroin, Nisan 1849’da Fransız yasama meclisine adaylığını koyan ilk kadın olduğunda, Fransız sosyalist Proudhon, kadın bir yasa koyucunun ancak erkek bir sütanne kadar mantıklı olduğunu söyleyerek dalga geçti. Deroin buna, Proudhon’un yasa koyuculuk işlevi için tam olarak hangi erkek organının gerekli olduğunu düşündüğünü sorarak yanıt verdi.[51] Devrimin yenilgisinden sonra, Deroin ve yoldaşı Pauline Roland hapse atıldı. Hücrelerinden, 1851 Amerikan Kadın Hakları Sözleşmesi’ne yazdılar:
Amerikalı kızkardeşlerimiz! Fransa’daki sosyalist kız kardeşleriniz, kadının medeni ve siyasi eşitlik hakkını savunmak için sizinle birleşti. Dahası, özellikle kadının medeni ve siyasal eşitliğinin ve herkesin sosyal hakkının ancak dayanışmaya – her iki cinsiyetten emeği örgütlemek üzere birleşmesiyle – dayalı bir birliktelik gücüyle elde edilebileceğine dair güçlü bir kanıya sahibiz.[52]
Pauline Roland, Cezayir’e nakledildi. İki yıl sonra serbest bırakıldı, ancak çocuklarının yanına giderken yolda hayatını kaybetti. Deroin, Ağustos 1852’de serbest bırakıldı ve Londra’ya sığındı. Birinci Enternasyonal’e katıldığını biliyoruz, çünkü 3 Ekim 1865’te Deroin’den Genel Konsey toplantısına, Konseye cinsiyet eşitliğine olan taahhütlerini hatırlatan bir mektup geldi.[53] Deroin daha sonra, 2 Ağustos 1886’da Eleanor Marx ve William Morris ile birlikte örgütlenerek Sosyalist Birlik üyeliğine seçildi.
1866’da, aralarında 1848 emektarlarının da bulunduğu küçük bir grup kadın, Paris’te sosyalist feminist bir dernek kurdu. Grupta öğretmen Louise Michel, Polonya kökenli bir terzi olan Paule Mink ve romancı André Léo da vardı. Hem Mink hem de Léo, Birinci Enternasyonal’e katıldılar. Bir başka katılımcı, militan mücellit ve grev lideri Natalie Lemel idi. Enternasyonal’in kadınları, Paris Komünü sırasında ortaya çıkan işçi sınıfı demokrasisinin merkezinde kadın taleplerinin yer almasını sağlamada önemli bir rol üstlendiler. Fransız hükümeti Paris vatandaşlarını silahsızlandırmaya kalkıştığı zaman kadınlar ayaklandı ve iki ay boyunca “şehrin diğer ucundaki isyancı kadınlar devrimi gerçekleştirdi, ona ilham verdi ve önderlik etti ve onu teorileştirdi.”[54] Kadınlar, kucaklarında bebekleriyle, şehrin dört bir yanına yayılan çok sayıda siyasi kulübe akın etti.
Bu siyasi kulüplerin önde gelen isimlerinden biri Rus sosyalist Elisabeth Dmitrieff’di. Dmitrieff, Londra’da üç ay geçirdi ve bu üç ayı Marx ailesiyle yoğun tartışmalar yaparak geçirdi. Marx, o zamanlar 21 yaşında olan Dmitrieff’i Enternasyonel’in resmi Paris temsilcisi olarak atadı, Dimitrieff Marx’ın bu güveninin karşılığını Komün’ün en etkili liderlerinden biri olarak ödedi. Elisabeth Paris’te, kadın hakları için kampanya yürüten Montmartre Güvenlik Komitesi’nin önde gelen üyelerinden biri olan başka bir Rus sosyalist Anna Jaclard ile tanıştı. Komün yardım çağrısı yapınca, Jaclard’ın Komitesi şöyle bir açıklama yapmıştı: “Devrimci ruhtan ilham alan Montmartre kadınları, devrime olan bağlılıklarını eylemleriyle kanıtlamak istiyorlar.”[55] Jaclard ayrıca sosyalist bir gazete kurdu ve Marx ile düzenli olarak yazıştı.[56] Dimitrieff, Lemel, Léo ve Mink, çalışan kadınlar arasında Komün’e destek olmak ve sokak çatışmalarında yaralananlara yardım etmek için Kadınlar Birliği’ni kurdular. Birlik ayrıca eşit ücret, kız çocuklarının eğitimi, kadınların boşanma hakkı ve çalışma hakkı için kampanya yürüttü. Demokratik yapılar geliştirdiler ve her üyesi zorunlu olarak Birinci Enternasyonal’e katıldı. Komün, kısa ömrü boyunca kadınlara oy hakkı sağlamadı–aslında Fransız kadınları 1945’e kadar oy kullanamadılar-ama radikal sosyalist kadınlar Komün’ün kadın hakları komitesinde yer aldı. Hükümet askerleriyle komüne saldırdırken Lemel şu konuşmayı yaptı: “Gerekirse ulusumuz için ölmek zorunda olduğumuz o büyük ana geldik. Artık daha fazla zayıflık yok! Daha fazla belirsizlik yok! Bütün kadınlar silaha! Tüm kadınlar göreve!” Dmitrieff, Lemel, Michel ve diğer birçok kadın, şehir bombalanırken günlerce barikatlarda kaldı. Paris’te yaklaşık 25.000 çocuk, kadın ve erkek vuruldu. Jaclard ve kocası yakalandılar ancak Londra’ya kaçmayı başararak Marx ailesine sığındılar. Lemel, Yeni Kaledonya’ya nakledildi. Dimtrieff Rusya’ya kaçtı ve ortadan kayboldu.
Lissagaray, Eleanor Marx ile birlikteyken 1876’da Komün tarihini yazdı ve bu kitap Eleanor Marx tarafından tercüme edildi. Lissagaray kitabında, Léo’nun faaliyetlerine ve onun “etkili kalemi”, “devrimin proleter karakterinin canlı bir örneği olan” Michel ve 1789 Fransız Devrimi’ndeki kadınların rolünü yansıtan Dmitrieff’in faaliyetlerine övgüde bulundu. Bu kadınların bir merkez komite kurduklarını ve “ateşli bildiriler” yayınladıklarını yazdı ve o bildirilerden şu alıntıyı yaptı: “Fethetmeli ya da ölmeliyiz. ‘Sevdiklerimi kaybetmek zorunda kalırsam davanın zaferinin önemi nedir?’ diyenler, sizin için değerli olanları kurtarmanın tek yolunun mücadeleye atılmak olduğunu bilin.”[57]
Marx, kadın Komünarların militan eylemlerinden örgütsel sonuçlar çıkardı. Enternasyonal’in 1871 Kongresinde, yeni önerilerin “iki cinsiyetten oluşan mevut birimlere veya birimlerin oluşumuna müdahale etmesini istemediğini vurgulamakla birlikte, işçi sınıfından kadınlara ulaşabilecek işçi kollarının oluşturulması çağrısında bulunan bir karar alınması önerisinde bulundu.”[58] 1880’de Marx, yeni bir Fransız sosyalist partisinin programına, “üretken sınıfın özgürleşmesi, cinsiyet veya ırk ayrımı olmaksızın tüm insanlarınkidir” diyen bir giriş yazdı.[59] Marx ve Engels, en militan kadınların Birinci Enternasyonal ve diğer sosyalist partilerde siyasi bir yuva bulabilmesini sağladı ve bu kadınlar, büyük Paris Komünü isyanında kadın aktivizminin değerini gösterdiler.
Kadınlar eşitlik ve sosyalizm için örgütleniyor
Birinci Enternasyonal, Komün’den sonra çöktü ve yerini 1889’da İkinci Enternasyonal aldı. İkinci Enternasyonal’e katılan partilerin kadınlara eşit haklar verilmesi için ajitasyon yapmasını tutarlı bir şekilde savunanlar da yine Marksistlerdi. Paris’te düzenlenen İkinci Enternasyonal’in kuruluş kongresi şu bildirgeyi kabul etti: “Kongre, milliyet ayrımı yapılmaksızın her iki cinsiyetten işçiler için ‘eşit iş, eşit ücret’ ilkesi temelinde kadın işçileri, saflarına eşit olarak kabul etmenin erkek işçilerin görevi olduğunu ilan eder.” İkinci Enternasyonal 1891’de, üye partilerin kadınların eşitliğini savunmalarını zorunlu hale getirdi.[60]
Enternasyonal içinde önde gelen isimler olan Engels ve August Bebel, Avrupa’daki en büyük kitlesel sosyalist kadın hareketinin gelişmesini teşvik ettiler. Enternasyonal’in, merkezi Almanya’da bulunan Kadın Bölümü kendi konferanslarını düzenledi, oy hakkı için kampanya yürüttü ve Uluslararası Kadınlar Günü kutlamaları düzenledi.[61] Clara Zetkin, 1907’den itibaren Uluslararası Kadın Seksiyonu’nun liderliğini ve işçi sınıfından kadınları hedefleyen ve 1906’da 70.000 tirajına ulaşan Equality gazetesinin editörlüğünü yaptı.[62] Kadın Bölümü’nde yer alan birçok kadın, Birinci Dünya Savaşı’na karşı çıkmada ve bu savaşı sona erdiren devrimci dalgayı desteklemede önemli roller üstlenmeye devam etti.
Engels, genç kadınları kendine güvenen sosyalist örgütleyiciler olmaya teşvik etmenin önemini anlamıştı. Adelheid Popp, büyük bir yoksulluk içinde büyüdü ve 1889’da Avusturya Sosyal Demokrat Partisi’ne katılmadan önce bir terzi ve fabrika işçisi olarak çalıştı.[63] Partinin ilk kadın öğretim üyesi ve nüfuzlu sosyalist kadın gazetesinin editörü oldu.[64] Popp, otobiyografisinde, Engels’le ilk tanıştığı zaman, yaptıklarını onaylamayan bir anneyle yaşayan bir genç olduğunu hatırlıyor:
O zamanlar sadece birkaç kadın parti için çalışıyordu ve liderler kadınların yardımını faydalı buluyorlardı, Friedrich Engels benim gelişimimle bizzat ilgilendi. O ve August Bebel, benim mütevazı varoş evime geldiler. Yaşlı kadının, kızıyla gurur duyması gerektiğini anlamasını istediler. Ancak okuyup yazması olmayan ve siyasetten hiç anlamayan annem, iki liderin iyi niyetini anlayamadı. Her ikisi de Avrupa çapında ünlüydü, devrimci konuşmaları tüm dünyada yetkilileri harekete geçirmişti; ama zavallı yaşlı kadın ile onun üzerinde hiçbir izlenim bırakmadan karşılaştılar, annem onların isimlerini bile bilmiyordu.[65]
Adelheid’in annesi, onun eve uygun bir genç adam getirmesini istiyordu ve iki saygıdeğer sosyalistin ziyaretinden pek de etkilenmemişti.
Kurtuluş teorileri
Kadınların otobiyografileri, daha birçok kadının kadınların ezilmesine ilişkin Marksist açıklamaları okuyarak sosyalist olduklarını gösteriyor. Kadınların ezilmesine ilişkin Marksist bir açıklama öne süren ilk metinler August Bebel’in 1879’da yayınlanan Kadınlar ve Sosyalizm (sansür nedeniyle 1883’te Geçmişte, Şimdi ve Gelecekte Kadınlar adıyla yeniden yayınlandı), ve Friedrich Engels’in 1884’de yayınlanan Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adlı kitaplarıydı.
Zamanın birçok sosyalisti ve feministi gibi Bebel de, erkeklerin ve kadınların özünde farklı tabiatlara sahip olduklarını, ancak eşit haklara ve özgürlüğe sahip olmaları gerektiğini savundu. Şöyle yazdı; “Sosyalist Parti, kadınların tam eşitliğini, her türlü bağımlılık ve baskıdan kurtulmalarını, gelişimlerinin ayrılmaz bir parçası haline getiren tek partidir; bunu propaganda amacıyla değil, böyle yapmak zorunda olduğu için yapar. Çünkü cinsiyetlerin toplumsal bağımsızlığı ve eşitliği olmaksızın insanlık özgür olamaz [orijinalinde italik].”[66]
Kadınlar ve Sosyalizm, Almanca 53 baskı yaptı, 20 dile çevrildi ve devlet sansürüne rağmen yaklaşık 200.000 kopya sattı.[67] İşçi kütüphanelerinden alınan kayıtlar, en sık ödünç alınan kitaplardan biri olduğunu gösteriyor.[68] Ottilie Baader, kadınlara dayatılan toplumsal ve ailevi kısıtlamalara karşı çıkan Alman bir işçi sınıfı kadınıydı. 13 yaşında bir terzi olarak iş bulmak zorunda kaldı ve kadınların ikincil rolüyle ilgili olarak yaşadığı hayal kırıklığını yazdı. Otobiyografisi, Bebel’in kitabının onun üzerindeki belirgin etkisini şöyle anlatıyor:
Hayatın acı ihtiyaçları, aşırı çalışma ve burjuva aile ahlakı, içimdeki tüm neşeyi yok etmişti. Hiçbir şeyin değişmeyeceğini kabullenerek ve umudum olmadan yaşamıştım. Sonra Babel’in yazdığı harika kitabın haberi geldi. Sosyal Demokrat olmamama rağmen partiye mensup arkadaşlarım vardı. Bu değerli çalışmaya onlar sayesinde ulaştım. Bütün gece okudum. Ne ailede ne de kamusal hayatta kadının katlanması gereken acıları hiç duymamıştım. Bebel’in kitabı cesurca eski gizemi kırdı. Kitabı bir değil on kez okudum. Her şey çok yeni olduğu için, Bebel’in görüşlerini kavramak hatırı sayılır bir çaba gerektirdi. Daha önce doğru bulduğum pek çok şeyden kopmak zorunda kaldım.[69]
Marx öldükten sonra Engels, materyalist bir aile anlayışı geliştirmek için çalışmalarına devam etti ve bu çalışmalar Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni adıyla 1884’te yayınlandı. Engels öncü niteliğindeki bu çalışmasında, ailenin doğal ve değişmez olduğu fikrini çürüttü ve kadınlara yönelik baskıların kaçınılmaz olmadığını gösterdi. Engels, toplumların örgütlenmesi konusundaki kilit faktörün yaşamın üretimi ve yeniden üretimi olduğunu yazdı. Geleceğin kadın ve erkeklerinin cinselliğe karşı kendi tutumlarını yaratacakları konusunda ısrar ederek cinsellik hakkındaki kuralcı fikirlere meydan okudu. Kitap Almanca üç baskı yaptı ve altı Avrupa diline çevrildi.[70] Eleanor Marx ve Edward Aveling, Engels’in çalışmalarını savunmak ve yaygınlaştırmak için Kadın Sorunu adlı bir broşür yazdı. Bu broşürde, kadınların erkeklere göre durumunu işçi sınıfının burjuvaziye göre durumu ile karşılaştırdılar; bu, bütün kadınların, erkek egemenliğinin her türlü ifadesine karşı mücadelesine koşulsuz desteği ifade eden bir formülasyondu.
Engels’in yazışmaları, onun kadınları yazar ve aktivist olarak ciddiye aldığını gösteriyor. 1885’te Engels, kadınlar için eşit ücret talep eden Fransız İşçi Partisi’nin programının kendisi ve Marx tarafından yazılıp yazılmadığını öğrenmek isteyen Alman sosyalist feminist Gertrude Guillaume-Schack ile yazışmıştı. Engels ona, “Bildiğim kadarıyla, genel olarak ortadan kaldırılıncaya kadar, her iki cinsiyet için de eşit iş için eşit ücret tüm sosyalistler tarafından talep ediliyor” diye yanıt verdi. İlk nesil Rus devrimcilerinden Vera Zasulich ile devrimci stratejiyi ve hem kendi hem de Marx’ın yazılarının çevirilerini tartıştı. Engels, “Felsefenin Sefaleti’nin Rusça versiyonu çıktığında Marx’ın kızları ve benim için harika bir gün olacak” diye yazarak, Marx’ın tüm kızlarının onun fikirlerini yaymaya nasıl dâhil olduklarını vurguladı.[71]
Engels, sosyalist Karl Kautsky’nin annesi Alman romancı Minna Kautsky ile edebiyat eleştirisi ve Engels’e yorum için A City Girl romanının bir kopyasını gönderen İngiliz romancı ve sosyalist Margaret Harkness ile sosyal gerçekçilik hakkında tartıştı. Sekiz saatlik iş günü ve çocuk hakları için kampanya yürüten ABD’li siyasi reformcu Florence Kelley ile de mektuplaştı. Mektuplarında, Kelley’nin tercüme ettiği İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu kitabının ABD baskısını ve diğer siyasi meseleleri tartıştılar. Bu uzun, saygılı ve ciddi mektuplar “zeki fakat hoş olmayan” kadınlardan hoşlanmayan bir adam tarafından yazılmadı.
Kadınlar, çalışma ve özgürleşme
İşçi sınıfından kadın ve erkeklerin somut deneyimleri, Marx ve Engels’in teorik anlayışlarının çok önemli bir unsurunu oluşturuyordu. İngiltere’de, 1830’lar ve 1840’larda, Lancashire pamuk endüstrisinden yayılan ve tüm ülkede üretim yöntemlerini değiştiren eşi görülmemiş düzeyde bir sanayileşme yaşandı. Çoğu kadın geçmişte çalışmış, aile işletmeleri ve çiftlikler işletmiş ve evlerinde üretim yapmıştı, ancak sanayi devrimi kadınların yaptığı işi dönüştürdü. Büyük, kişisel olmayan bir pazar, açgözlü ama güvensiz bir meta talebi yarattı ve çok sayıda kadın, hem sağlıkları hem de çocukları açısından korkunç sonuçları olan fabrika üretiminin acımasız disiplinine maruz kaldı. İşverenler, makineleştirilmiş işlerde erkeklerin yerine kadınları çalıştırmak, çalışma ücretlerini düşürmek ve işgücü içinde bölünme yaratmak için kadın işçilere yönelik önceden var olan ve onları erkeklerden daha değersiz gören tutumdan yararlandı. Marx “erkek işçiler” hakkında yazdı, ancak, örneğin şu pasajda buna kadınları da dâhil etti; “İşçinin, iş aletlerinin tekdüze hareketine teknik olarak tabi kılınması ve her iki cinsiyetten ve her yaştan işçi bedeninin kendine özgü bileşimi, fabrikada eksiksiz bir sisteme dönüştürülen bir kışla disiplini yaratır.”[72]
Marx Kapital’de, makinelerin giyim ticareti üzerindeki yıkıcı etkisinden, “devrimci” dikiş makinesinin sayısız terzi, tuhafiyeci, eldiven imalatçısı birimine saldırmasından ve “insan terinin ve kanının ucuzluğunun metaya dönüştürülmesinden” bahseder.[73] Kadınlar ve çocuklar “mezbaha” olarak bilinen matbaalarda ve fayans üretiminde zehirli maddelere maruz kalıyordu. Marx, paçavraları ve eski kıyafetleri yeniden kullanım için ayırma işini “en utanç verici, en pis, en az ücret ödenen ve kadınların ve kızların çalıştırıldığı” bir iş olarak anlatıyordu.[74] Kadın hazır giyim işçileri, Londra “sezonunun” önceden kestirilemeyen ritimlerine bağımlıydı. Talep yüksek olduğunda ölüm noktasına gelecek kadar çok çalışıyorlardı. Marx, 20 yaşındaki bir tuhafiyeci olan Mary Anne Walkey’in fazla çalışmaktan öldüğüne dair gazete haberlerinden alıntı yaptı. Ve talep düştüğünde, bu işçiler büyük bir yoksulluğa mahkûm oluyordu. Dantel yapımında yaklaşık 150.000 kadın ve çocuk istihdam edildi. Bu işçiler, genellikle altı yaşında çalışmaya başlıyorlardı ve talep yüksek olduğunda, aşırı kalabalık çalışma odalarında sabah 6’dan akşam 7’ye, 10’a, 11’e veya gece yarısına kadar çalışıyorlardı.[75] Bu işçiler, o zamanların genç, kadın ve sıfır saat sözleşmesi ile çalışan işçileriydi.
Kapitalizmin çelişkili doğası, işverenlerin yeni üretim yöntemlerini kolaylaştırmak için eski ataerkil kontrol biçimlerini yeniden yaratması anlamına geliyordu. Makinelerin piyasaya sürülmesi, işgücünün daha ucuz hale gelmesi ve bir adamın ücretinin bir aileyi geçindirememesi anlamına geliyordu. Hayatta kalmak için bütün ailenin çalışması gerekiyordu. Marx, kapitalistin neredeyse köle muamelesi gören çocukların emek gücünü satın aldığına dikkat çekti; “Daha önce işçi kendi emek gücünü satardı, şimdi karısını ve çocuğunu satıyor. İşçinin kendisi, köle tüccarına dönüştü.”[76] Marx, işverenlerin işçi sınıfından erkeklerin aileleri üzerinde güç kullanmalarına olanak sağlama şeklini kategorik olarak kınadı.
Bazı feminist eleştirmenler, Marksizm’in işyerindeki sömürüyü açıklayabilirken, kadınların aile içinde yaşadığı baskıyı açıklayamadığını iddia ettiler. Marx ve Engels’in gerçekte tanımladıkları şey, kapitalist üretim ilişkilerinin hayatın her yönünü dönüştürme biçimidir. Engels’in İngiliz İşçi Sınıfı’nın Durumu kitabında, çalışan kadınlara yönelik anlayışı ve şefkati baştan sona açıkça ortadadır. Annelerin küçük bebeklerini sabah 5’ten akşam 8’e kadar kardeşleriyle birlikte bırakmak zorunda kaldıklarını ve tüm gün ağrılı göğüslerinden süt akıtarak çalıştıklarını anlatır.[77] Hiçbir şeyin “kazanılmış haklarına müdahale etmesine” izin vermeyen patronları tarafından, işten çıkarılma tehdidiyle taciz edilen kadınlardan bahseder.[78]
Kadınlar fabrikalarda iş bulup kocaları işten atılırken geleneksel aile rolleri tersine dönmüştür. Engels’e göre bu gelişme, kadınların ezilmesinin doğanın değil toplumun bir ürünü olduğunu ortaya koyar:
Cinsiyetlerin konumunun tamamen tersine çevrilmesinin, ancak cinsiyetlerin başından beri yanlış bir konuma yerleştirilmiş olmaları nedeniyle gerçekleşebileceğini kabul etmeliyiz. Eğer fabrika sistemi sonucunda ortaya çıkan kadının kocası üzerindeki hükümranlığı insanlık dışıysa, eskiden kalma bir kural olan erkeğin karısı üzerindeki hükümranlığı da insanlık dışı olmak zorundaydı.[79]
Engels, erkek egemen aileye dönmeyi değil, daha ziyade ailenin tamamen ortadan kaldırılmasını istiyordu.
Refah devleti veya eğitim sistemi olmaksızın, kadınların ev dışında geniş çaplı istihdamı, özel aile biriminin varlığıyla uyumsuz görünüyordu. Pek çok yorumcu, devletin bir mikro kozmosu olarak gördükleri ailenin, erkeğin karısı ve çocukları üzerinde uygun yetkiyi kullanmasıyla parçalanmasından dehşete düştü. Marx ve Engels, aileyi kadınların ezilmesinin nedeni ve erkek tiranlığının kaynağı olarak konumlandıran radikal bir sosyalist geleneğe mensuptu. Ütopik sosyalistler, kendi topluluklarında aileye kolektif alternatifler yaratmak için muazzam çaba sarf ettiler. 1840’lara gelindiğinde İngiltere, Fransa ve ABD’de kurulan ütopik toplulukların neredeyse tamamı çöktü ve sosyalistlere iki ana seçenek bıraktı; ya kadınların erkeklerle eşit bir şekilde çalışması için savaştılar ya da aile ücreti ve kadınların eve geri çekilmesi için mücadele ettiler. Marksistler ilkini seçti, ancak ailenin görünürdeki dağılmasını çelişkili bir süreç olarak anladılar. Kadınlar işyerinde korkunç koşullara katlandılar ve Marx, “işçi çocuklarının muazzam ölüm oranları” karşısında dehşete kapıldı.[80] Ancak Marx ve Engels, kadınların işgücüne katılımını, kendilerini özgürleştirebilmeleri için bir araç olarak gördüler. Marx şöyle yazıyordu:
Kapitalist sistem altında eski aile bağlarının çözülmesi ne kadar korkunç ve iğrenç olsa da, üretim sürecinde önemli bir rol oynadığı için ev alanı dışında kadınlara, gençlere ve her iki cinsiyetten çocuklar, daha yüksek bir aile formu ve cinsiyetler arasındaki ilişkiler için yeni bir ekonomik temel oluşturur.[81]
Kadınlar ve çocuklar için çalışma hayatının dehşeti düşünüldüğünde, Marx ve Engels, çalışmanın kadınların özgürleşmesinin anahtarı olduğuna neden ikna oldular? Meselelerden biri olmakla birlikte bu sadece kadınların erkeklere olan bağımlılığını sona erdirme meselesi değildir. Kadınlar, Viktorya dönemi sosyal yorumcularının çok tiksindiği bir şey yaparak, kendi sosyalleşme, birlikte içme ve politik tartışmalara katılma kültürlerini geliştirdiler. Daha da önemlisi, kadınlar çalıştıkları yerlerde kolektif olarak, bazen erkeklerle, bazen de bağımsız örgütleniyorlardı.
İşyerine odaklanmaları, Marx ve Engels’in halk seferberliği potansiyelini görmezden geldiği anlamına gelmiyordu. 1855’te Marx, pazar günleri dükkânları ve barları kapatmayı ve böylece işçileri taze yiyecek ve içecek satın alma şanslarından mahrum bırakmayı amaçlayan yeni bir Pazar Ticaret Yasasını protesto etmek için Londra’da büyük ayaklanmalar patlak vermesiyle birlikte devrimin de başladığını ilan etti. Marx, “gayretli Çartistlerin, hem erkek hem de kadınların, broşür dağıtarak kalabalığın içinden nasıl geçtiklerini” anlatır.[82] Ancak kadınlar hakkındaki köklü önyargıların üstesinden gelmek için en güçlü fırsatları sağlayan unsur, iş temelli mücadelelerdi.
1830’larda ve 1840’larda toplumsal cinsiyet ve işçi sınıfı hareketi arasındaki ilişki yine bir tartışma konusuydu ve o zamandan beri de tarihçiler tarafından tartışılmaya devam ediliyor.[83] Kadın işçilerin belirli mesleklerden dışlanmasını talep eden birçok grev oldu, kadın emeği sistematik olarak değersizleştirildi.[84] Bununla birlikte, ortak sendikaların kurulması da dâhil olmak üzere kadın ve erkek arasında bazı dayanışma örnekleri de bulunuyordu. 1834 yılında kurulan Büyük Ulusal Konsolide Ticaret Birliği’nde erkekler ve kadınlar, 20. yüzyıla kadar eşit olmayan şekillerde birlikte örgütlendi.[85]
Marx ve Engels’in zamanında işçi sınıfı hareketinin lokomotifi, Lancashire pamuk endüstrisiydi; bu, erkeklerle eşit şartlarda çalışan çok sayıda kadın için dikkat çekiciydi (her ikisine de iş için aynı ücret ödeniyordu). Kadınlar bu fabrikalarda bir ömür geçirip sendika örgütlenmesinin ve grevlerin aktif katılımcısı oldu.[86] Peterloo (1819)’dan 1832 Reform Yasası ve Çartizm’e kadar radikal hareketlerde önemli roller oynadılar. 1842’de Lancashire’ı kasıp kavuran grev dalgasının en önünde yer aldılar. Kadınlar ayrıca Preston Lokavtına da (1853-4) katıldı. Marx şöyle yazıyordu; “Son sekiz ay kasabada tuhaf bir gösteriye tanıklık etti–bir yanda, 14,000 kadın ve erkekten oluşan ve İngiltere’nin her yerinden sendikalar ve atölyeler tarafından kapitalistlerle egemenlik savaşına girmesi için desteklenen bir sürekli ordu, ve onların tarafında Lancashire kapitalistleri tarafından desteklenen Preston kapitalistleri.”[87] Pamuk işçileri, Güney’e yönelik büyük bir destek kampanyasına ve “pamuk kıtlığı” olarak bilinen olayda Güney’in Kuzey tarafından ablukaya alınmasının onlara verdiği büyük zorluklara rağmen, Amerikan İç Savaşı’nda genellikle Kuzey’i desteklediler.[88] Marx, İngiltere’nin köleliğin sürdürülmesi için “rezil bir haçlı seferine” katılmasını engelleyen şeyin, işçi sınıfının egemen sınıfların canice çılgınlığına karşı kahramanca direnişi olduğunu yazdı. Kadınlar bu kampanyada aktif olarak yer aldılar ve Kuzey’i desteklemek için düzenlenen devasa işçi sınıfı toplantılarına katıldılar.[89] Lancashire’daki kadınlar, 1880’lerdeki sosyalist dirilişte ve 20. yüzyılın başlarındaki süfrajet hareketinde en önde yer aldı.[90] Kadınların işçi olarak konumu, sınıflarının ve cinsiyetlerinin çıkarları doğrultusunda kolektif örgütlenmeyi kucaklayabildikleri anlamına geliyordu.[91]
Eleştiriler ve Sonuçlar
Marx ve Engels, kadının ezilmesi konusunda, aynı gelenek içinde hem eleştirilere hem de önemli çalışmalara yol açan özgün bir yaklaşım geliştirdiler ve onların bu yaklaşımı hala gelişmeye devam ediyor.[92]
Tithi Bhattacharya’nın yakın tarihli bir makalesi; Marx, Bebel ve Engels’i, kadınların ezilmesinin temelini ücretli işten dışlanmalarında ve bunun sonucunda erkeklere bağımlı olmalarında buldukları için eleştiriyor. Bhattacharya, bu analizin, ailenin kadınların işgücüne girmesinden sağ çıkamayacağına dair yanlış bir sonuca yol açtığını savunuyor ve kadınların özgürleşmeden, her zaman aile dışında çalıştıklarına işaret ediyor. “Bağımlılık” açıklamasının, ailenin toplumsal üretimi ile dışsal olarak ilişkili olan ve toplumsal üretimin bir parçası olmaktan ziyade ondan etkilenen bir konuma yerleştirildiğini ekliyor.[93] Ailenin, Marx ve Engels’in tahmin ettiğinden daha dayanıklı olduğu inkâr edilemez. Kapitalizm, 1860’ların uzun ekonomik patlaması sırasında istikrara kavuştuğunda ve işçi sınıfı isyanı yatıştığında, işçi sınıfı ailesi, çocukların bakımını sağlamanın tek yolu olarak yeniden ortaya çıktı. Bunun üzerine Engels, Marx’ın ölümünden sonra tamamlanacak bir görev olarak ailenin tarihsel gelişimini araştırmaya yöneldi. Engels, Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’nde, Marx’ın kadınların eşitliğinin ancak “her ikisi de yasal olarak tam eşitliğe sahip olduğunda elde edebileceği” argümanını yineledi. Öyleyse, “kadının özgürleşmesi için ilk koşulun tüm kadın cinsiyetini kamu sektörüne geri getirmek olduğu ve bunun karşılığında toplumun ekonomik birimi olarak tek eşli ailenin ortadan kaldırılmasını gerektirdiği açık olacaktır.”[94] Özgürleşmenin kökü çalışan kadınlarda yatıyordu çünkü Engels, bunun özelleştirilmiş ailenin sonunu getireceğine inanıyordu. Bu konuda yanılıyordu, yine de toplumsal üretimin ve aileye alternatifler yaratmanın kadının özgürlüğünün tek olası kökü olduğunu iddia etmekte haklıydı. Kapitalizme darbe vurabilecek birçok kolektif mücadele var ve kadınlar her zaman kira grevlerinde, toprak işgallerinde, isyanlarda ve topluluk hareketlerinde büyük rol oynadılar. Ancak işyerindeki ilişkiler en tutarlı şekli ile kolektif organizasyonlara bağlıdır. Kadın ve erkeklerin yıllardır kabul ettikleri geri ve bölücü fikirlere karşı çıkıp sistemi yeniden inşa etme güçlerinin farkına varabilmeleri, kolektif mücadele yoluyla gerçekleşir. Grev, sömürü koşullarına meydan okumaktır ama aynı zamanda rekabeti, önyargıyı ve bağnazlığı dayanışmayla değiştirme potansiyeli de taşır.
Sermaye ve emek arasındaki sömürücü ilişki işyerinde doğar, ancak kendisini iş dünyasıyla sınırlamaz. Kapitalizmin ekonomik yapıları, yaşamın her yönünü, işyerini ve evi, kamuyu ve özel alanı şekillendiren yabancılaşmayı yaratır. Kapitalist üretim tarzı, her bir birey, aile ve toplumsal ihtiyacı devraldı ve onları kâr üretimine tabi kıldı. Sömürüye meydan okumak, yeni, daha yüksek bir demokrasi biçiminin temelini oluşturabilecek ve yabancılaşmayı doğa ile ve birbirleriyle ilişkilerin bilinçli, kolektif kontrolüyle değiştirebilecek kolektif işçi örgütlerinin kurulmasına temel oluşturabilir.
Belki de Marx ve Engels’in argümanının en önemli doğrulaması, 1917’de Rusya’da gerçekleşen, tarihteki tek başarılı işçi devriminin muazzam başarıları tarafından sağlanmıştır. En zor koşullara rağmen, devrimci hükümet, kadınları aileden kurtarmak ve kamusal yaşamda tam bir rol oynamalarını sağlamak için değerli kaynakları kolektif kantinler, kreşler ve çamaşırhaneler yaratmaya adadı. Rus Devrimci Inessa Armand’ın 1919’da yazdığı gibi: “Kadın işçilerin tüm çıkarları, kurtuluşlarının tüm koşulları, proletaryanın zaferiyle ayrılmaz bir şekilde bağlantılı, onsuz düşünülemez. Ama bu zafer de onların katılımı olmadan, mücadeleleri olmadan düşünülemez.”[95]
Judy Cox, Doğu Londra’da öğretmenlik yapıyor. Ayrıca Leeds Üniversitesi’nde kadınlar ve Çartist Hareket üzerine doktora yapıyor. Kendisi, The Women’s Revolution: Russia 1905-1917 (Haymarket, 2019) kitabının da yazarıdır.
Çeviren: Arife Köse
Kaynakça:
Archey, Karen, 2016, “Where are the Women in Marx’s Capital?”, https://conversations.e-flux.com/t/where-are-the-women-in-marxs-capital/3756
Battarcharya, Tithi, 2017, Social Reproduction Theory: Remapping Gender, Remapping Class (Pluto).
Battarcharya, Tithi, 2020, “Liberating Women from ‘Political Economy’”, Monthly Review, cilt 71, sayı 8, https://monthlyreview.org/2020/01/01/liberating-women-from-political-economy
Bebel, August, 1910 [1883], Woman and Socialism (Socialist Literature Festival), www.gutenberg.org/files/47244/47244-h/47244-h.htm
Black, David (ed), 2014, Helen MacFarlane: Red Republican. Essays, articles and her translation of the Communist Manifesto (Unkant).
Boxer, Marilyn J ve Jean H Quataert, 1978, Socialist Women: European Socialist Feminism in the Nineteenth and Early Twentieth Centuries (Elsevier).
Brenner, Johanna, 2000, Women and the Politics of Class (Monthly Review Press).
Brown, Heather, 2012, Marx on Gender and the Family (Brill).
Chase, Malcolm, 2012, Early Trade Unionism: Fraternity, Skill and the Politics of Labour (Breviary Stuff Publications).
Clark, Anna, 1997, The Struggle for the Breeches: Gender and the Making of the British Working Class (University of California).
Clements, Barbara Evans, 1997, Bolshevik Women (Cambridge University Press).
Comyn, Marian, 1922, “My Recollections of Karl Marx”, in The Nineteenth Century and After, cilt 91, www.marxists.org/subject/women/authors/comyn/marx.htm
Dash, Mike, 2013, “How Friedrich Engels’s Radical Lover Helped Him to Father Socialism”, Smithsonian Magazine (1 Ağustos), https://tinyurl.com/tg5sqpd
Diethe, Carol, 1998, Towards Emancipation: German Women Writers of the Nineteenth Century (Berghahn).
Draper, Hal, 1970, “Marx and Engels on Women’s Liberation”, International Socialism 44 (ilk seri, Temmuz/Ağustos).
Eichener, Carolyn J, 2004, Women in the Paris Commune: Surmounting the Barricades (Indiana University Press).
Ellwood, R C, 1992, Inessa Armand: Revolutionary and Feminist (Cambridge University Press).
Engels, Friedrich, 1987 [1844], The Condition of the English Working Classes(Penguin Classics).
Engels, Friedrich, 1990a (1890), “Obituary of Helen Demuth”, 22 Kasım, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 27 (Lawrence ve Wishart), www.marxists.org/archive/marx/bio/family/demuth
Engels, Friedrich, 1990b [1884], The Origin of the Family, Private Property and the State, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 26 (Lawrence ve Wishart), www.marxists.org/engels/works/1884/origin-family
Engels, Friedrich, 1995, [1884], “Letter to Vera Zasulich, 6 March”, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 47 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1884/letters/84_03_06.htm
Engels, Friedrich, 2001a [1889], “Letter to Laura Lafargue”, 17 Ekim, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 48 (Lawrence ve Wishart), https://tinyurl.com/ubloxdb
Engels, Friedrich, 2001b (1891), “Letter to Natalie Leibkneckt”, 2 Aralık, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 49 (Lawrence ve Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1891/letters/91_12_02.htm
Evans, Richard, 1987, Comrades and Sisters: Feminism, Socialism and Pacifism in Europe, 1870-1945 (Wheatsheaf).
Gabriel, Mary, 2011, Love and Capital: Karl and Jenny Marx and the Birth of a Revolution (Little, Brown and Company).
General Council, 1964, Minutes of the General Council of the First International 1868-1870, cilt iki (Progress).
Harman, Chris, 1994, “Engels and the Origins of Human Society”, International Socialism 65 (kış), https://tinyurl.com/wo8j5zk
Heartfield, James, 2013, British Workers and the US Civil War (Reverspective).
Holmes, Rachel, 2014, Eleanor Marx: A Life (Bloomsbury).
Honeyman, Katrina, 2000, Women, Gender and Industrialisation 1700-1870 (Palgrave MacMillan).
Hunt, Tristram, 2009a, The Frock-Coated Communist: The Revolutionary Life of Friedrich Engels (Penguin).
Hunt, Tristram, 2009b, “Feminist Friend or Foe”, Guardian (26 Nisan), www.theguardian.com/lifeandstyle/2009/apr/29/friedrich-engels-prostitution-suffrage
Krausnick, Michail, 1998, Nicht Magd mit den Knechten! Emma Herwegh, eine biografische Skizze (Marbach).
Kunka, Francoise, 2016, “The French Teacher at Kelmscott House: Cecile Desroche Jeanne Deroin and the Utopian Socialist Connection”, Journal of William Morris Studies, cilt 22, sayı 1.
Lafargue, Paul, 1907 (1904), “The Woman Question”, in The Right to be Lazy and Other Questions (Charles H Kerr and Company), www.marxists.org/archive/lafargue/1904/xx/woman.htm
Leacock, Eleanor Burke, 1981, Collected Articles on Women Cross-Culturally(Monthly Review Press).
Liddington, Jill, ve Jill Norris, 1978, One Hand Tied Behind Us: The Rise of the Women’s Suffrage Movement (Virago).
Lissagaray, Prosper Olivier, 1976, History of the Paris Commune of 1871 (New Park).
Lopes, Anne, ve Gary Roth, 2000, Men’s Feminism: August Bebel and the German Socialist Movement (Humanity Books).
Marx, Jenny, 1982 [1850], “Letter to Friedrich Engels, 19 December”,Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 38 (Lawrence and Wishart), https://tinyurl.com/th7xpsk
Marx, Jenny, 1985 [1866], “Letter to Johann Philipp Becker, 29 January”, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 20 (Lawrence and Wishart), https://tinyurl.com/qnwyyxr
Marx, Karl, 1971, The Cologne Trial (Lawrence & Wishart).
Marx, Karl, 1975a [1845], The Holy Family, or Critique of Critical Criticism. Against Bruno Bauer and Company, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 4 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1845/holy-family/index.htm
Marx, Karl, 1975b [1845], “Peuchet: On Suicide”, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 4 (Lawrence and Wishart), https://marxists.catbull.com/archive/marx/works/1845/09/suicide.htm
Marx, Karl, 1980a [1855], “The Anti-Church Movement Demonstration in Hyde Park”, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 14 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1855/06/25.htm
Marx, Karl, 1980b [1854], “The Troubles at Preston” Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 13 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1854/03/31.htm
Marx, Karl, 1987a [1865], “Letter to Fredrick Engels, 25 January” Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 43 (Lawrence and Wishart), https://marxists.catbull.com/archive/marx/works/1865/letters/65_01_25.htm
Marx, Karl, 1987b [1865], “Letter to Friedrich Engels, 13 February” Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 43 (Lawrence and Wishart), https://marxists.catbull.com/archive/marx/works/1865/letters/65_02_13.htm
Marx, Karl, 1988a (1868) “Letter to Ludwig Kugelmann”, 12 Aralık, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 43 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1868/letters/68_10_12.htm
Marx, Karl, 1988b (1868), “Letter to Ludwig Kugelmann, 12 October”, Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 43 (Lawrence and Wishart).
Marx, Karl, 1992, The First International and After: Political Writings, cilt 3 (ed David Fernbach) (Penguin Books).
Marx, Karl, 1996 [1867], Capital: A Critique of Political Economy, cilt 1,Marx ve Engels içinde, Collected Works, cilt 35 (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/download/pdf/Capital-Volume-I.pdf
Nimtz, August, 2000, Marx and Engels: Their Contribution to the Democratic Breakthrough (SUNY).
Piepke, Susan L, 2006, Mathilde Franziska Anneke (1817-1884) (Peter Lane).
Popp, Adelheid, 1912, The Autobiography of a Working Woman (T Fisher Unwin).
Rose, Sonya O, 1992, Limited Livelihoods: Gender and Class in Nineteenth Century England (University of California).
Scott, Joan Wallach, 1996, Only Paradoxes to Offer: French Feminists and the Rights of Man (Harvard University Press).
Smith, Sharon, 1997, “Engels and the Origins of Women’s Oppression”, International Socialist Review, sayı 2 (sonbahar).
Schwarzkopf, Jutta, 2003, Unpicking Gender: The Social Construction of Gender in the Lancashire Cotton Weaving Industry 1880-1914 (Ashgate).
Valenze, Deborah, 1995, The First Industrial Woman (Oxford University Press).
Vaquas, Rida, 2019, “Radical Books: August Bebel’s Women and Socialism”, History Workshop (14 August), www.historyworkshop.org.uk/radical-books-august-bebels-women-and-socialism
Vogel, Lise, 2013, Marxism and the Oppression of Women: Toward a Unitary Theory(Haymarket).
Wheen, Francis, 2010, Karl Marx (Fourth Estate).
[1] Bu makaleye yaptıkları yorumlar için Rob Hoveman, Jan Nielsen ve Joseph Choonara’ya teşekkürler.
[2] Brown, 2012; Brenner, 2000; Vogel, 2013; Battarcharya, 2017.
[3] Nimtz, 2000, s340.
[4] Charles Fourier, Henri de Saint-Simon ve Robert Owen gibi düşünürlerden esinlenen ütopik sosyalist hareketler, Marksizm’in ortaya çıkmasından önce önemli bir sosyalist akımdı. Mevcut sınıflı toplumun dehşetine karşı koyan, genellikle ayrıntılı bir şekilde geliştirilen sosyalist bir toplum tasavvur ettiler.
[5] Wheen, 2010, s74.
[6] Hunt, 2009a, s302.
[7] Marx, 1975a, s258-59.
[8] Marx, 1982, s539.
[9] Marx, 1971, s28.
[10] Gabriel, 2011, s426.
[11] Marx, 1985, s390.
[12] Gabriel, 2011, s443.
[13] Marx, 1982, s439.
[14] Archey, 2016.
[15] Holmes, 2014, s84.
[16] Holmes, 2014, s118.
[17] Marx, 1975b, s6.
[18] Engels, 2001a, s106.
[19] Lafargue, 1907, s135.
[20] Draper, 1970. Yeni sendikacılık, vasıfsız sayılanlar da dâhil olmak üzere önceden örgütsüz olan işçilerin militan hareketiydi.
[21] Engels, 2001a, s106.
[22] Holmes, 2014, s119.
[23] Holmes, 2014, s106.
[24] Holmes, 2014, s28.
[25] Comyn, 1922, s166.
[26] Engels, 1990a, s529.
[27] Engels, 1990a, s529.
[28] Dash, 2013.
[29] Hunt, 2009b.
[30] Dash, 2013.
[31] Dash, 2013. Owen’ın takipçileri rekabetten çok işbirliğine inandılar ve toplantı yapmak için kendi salonlarını kurdular.
[32] Engels, 1987, s123.
[33] Diethe, 1998, s141.
[34] Hunt, 2009a, s130-131.
[35] Dash, 2013.
[36] Gabriel, 2011, s139
[37] Piepke, 2006, s18.
[38] Piepke, 2006, s19.
[39] Krausnick, 1998, s8. 1960’lardaki Kadın Kurtuluş Hareketi’nden önce “erkek kardeşler [brother]” terimi genel olarak kadın ve erkekleri ifade etmek için kullanılıyordu.
[40] Holmes, 2014, s132.
[41] Black, 2014, önsöz, pi.
[42] Marx, 1982, s562.
[43] Black, 2014, s4.
[44] MacFarlane, “The Morning Post and the Woman Flogger”, Black içinde (ed), 2014, s81.
[45] Marx, 1987a, s65 ve Marx, 1987b, s89.
[46] Marx, 1988a, s184.
[47] General Council, 1964, s145-6.
[48] Nimtz, 2000, s200.
[49] Marx, 1988b, s130.
[50] Marx, 1988a, s184.
[51] Scott, 1996, s78.
[52] Konuşmanın tamamına erişmek için: “Letter from Imprisoned French Feminists”, Ernestine Rose Society, https://www.brandeis.edu/wsrc/ernestine-rose-society/about/index.html
[53] Kunka, 2016
[54] Eichener, 2004, s25.
[55] Eichener, 2004, s114.
[56] Eichener, 2004, s114.
[57] Lissagaray, 1976, s169.
[58] Nimtz, 2000, s199-202.
[59] Marx, 1992, s376.
[60] Boxer ve Quataert, 1978, s2.
[61] Boxer ve Quataert, 1978, s3.
[62] Evans, 1987, s15-37.
[63] Popp, 1912, s46.
[64] Popp, 1912, s8.
[65] Popp, 1912, s122.
[66] Bebel, 1910, s7.
[67] Lopes and Roth, 2000, s29.
[68] Vaquas, 2019.
[69] Gleichheit, 14 Şubat 1910, alıntılayan Boxer ve Quataert, 1978, s120.
[70] Bkz Tatiana Andrushchenko’nun Engels’e yazdığı ön not, 1990b, s640.
[71] Engels, 1995, s111.
[72] Marx, 1996, s426-427.
[73] Marx, 1996, s310.
[74] Marx, 1996, s466-7.
[75] Marx, 1996, s470-2.
[76] Marx, 1996, s339.
[77] Engels, 1987, s166.
[78] Engels, 1987, s170.
[79] Engels, 1987, s168.
[80] Marx, 1996, s401.
[81] Marx’tan alıntılayan Brown, 2012, s95.
[82] Marx, 1980a.
[83] Örneğin bkz, Honeyman, 2000; Rose, 1992; Clark, 1997; Valenze, 1995.
[84] Clark, 1997, s197-219.
[85] Chase, 2012, s123.
[86] Schwarzkopf, 2003, bölüm altı, s174-220.
[87] Marx, 1980b.
[88] Heartfield, 2013, s19-21.
[89] Örneğin bkz London Daily News, 20 Şubat 1863, s6.
[90] Liddington ve Norris,1978.
[91] Schwarzkopf, 2003, s28.
[92] Örneğin bkz, Harman, 1994; Leacock, 1981; Smith, 1997.
[93] Bhattacharya, 2020.
[94] Engels, 1990b, s137-138.
[95] Clements, 1997, Bolshevik Women, s209-210.