Hülya Deveci
19 Ocak 2007 tarihinde Hrant Dink’in öldürülmesinden hemen sonra İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturma başlatıldı ve soruşturma sonunda 20 Nisan 2007 tarihinde tetikçi Ogün Samast ve ilişkide olduğu ‘sivil’ kişiler hakkında iddianame düzenlenerek özel yetkili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde 2 Temmuz 2007 tarihinde dava görülmeye başlandı. Savcılık tarafından farklı tarihlerde düzenlenen iki iddianame ile bu dosya sanıkları arasına Coşkun İğci ve Osman Hayal de eklendi.
Yapılan yargılama sonunda cinayetin on dokuz sanığı ile ilgili İstanbul 14.Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada Mahkeme tarafından 17 Ocak 2012 tarihinde karar oluşturuldu. Verilen karara hem davanın müdahil avukatları, hem de Savcılık tarafından itiraz edildi, karar Yargıtay tarafından “cinayetin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlendiği” gerekçesiyle bozuldu ve tekrar yargılama başladı. Yapılan yargılama sonunda verilen kararın da temyiz edilmesi üzerine Yargıtay tarafından karar tekrar bozuldu ve yargılamaya devam edildi. Bu yargılama devam ederken 2015 yılında kamu görevlileri hakkında düzenlenen iddianame ile açılan dava dosyası ile bu dosya birleştirildi, yargılamaya İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde devam edildi.
Savcılık 2007 yılında ilk iddianameyi düzenlemiş olmasına rağmen Hrant Dink cinayetinde açığa çıkan bilgileri soruşturmak amacı ile bir soruşturma dosyasını da açık tutmaya karar vermiş idi.
Ancak savcılık tarafından İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı, Samsun İl Jandarma Komutanlığı, Samsun İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valilik ve Milli İstihbarat Teşkilatı görevlileri hakkında 2007 yılında ana suç kapsamında soruşturma yapılması ve iddianame düzenlenmesi gerekliliği bulunmakta iken bu yapılmadı. Soruşturma ve incelemeler yapıldığı hallerde de soruşturma izinleri verilmesi, iddianameler düzenlenmesini gerektiren deliller bulunmasına rağmen izinler verilmedi, takipsizlik kararları oluşturuldu.
Kısacası 2015 yılının Mayıs ayına gelinceye kadar, yukarıda bahsedilen tetikçi Ogün Samast, Yasin Hayal ve ilişkide bulundukları sivil kişilerin yargılandığı ana dava ve Trabzon 1. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen Trabzon İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli 8 personelin yargılandığı dava dışında hiçbir devlet görevlisi hakkında soruşturma yapılmasına izin verilmedi ve dava açılmadı.
İlk davanın yargılaması devam ederken soruşturma dosyasındaki tüm bu kovuşturmasızlık kararlarına yönelik olarak dosya avukatları olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuruldu ve AİHM tarafından 14 Eylül 2010 tarihinde, cinayette sorumluluğu olan görevliler hakkında etkin bir soruşturma yapılmaması sebebiyle Hrant Dink’in yaşam hakkının ihlal edildiği kararı verildi.
Bu karar sonrasında cinayette sorumluluğu olan kamu görevlileri hakkında avukatlar tarafından yeniden suç duyurusunda bulunuldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vermiş olduğu ihlal kararından sonra, yapılan suç duyuruları neticesinde, günümüzde davaları devam eden bazı kamu görevlileri hakkındaki yargılamaların da önü bir ölçüde açılmış oldu. AİHM kararından sonra yapılan suç duyuruları üzerine farklı işlemlere dair neredeyse eş zamanlı olarak farklı kurumlardan verilen 4 önemli karar aslında şu anki yargılamanın başlamasına sebep olmuştur. Bu kararlar ana başlıklarıyla;
Bakırköy 8.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilen 21 Mayıs 2014 tarihli karar, Anayasa Mahkemesi tarafından 17 Temmuz 2014 tarihinde Ergun Güngör ile İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri hakkında verilen ihlal kararı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 3. Dairesi tarafından 01.07.2014 tarihinde Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü ile Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin Cumhuriyet Savcılıklarınca genel usullere göre soruşturulması gerektiği kararı ve Adalet Bakanlığı’nın 16 Temmuz 2014 tarihinde İstanbul C. Başsavcılığının talebine dair verdiği ret kararıdır.
Arka arkaya verilen ve soruşturmaların önünü açan bu kararların ardından 2007 yılından beri açık tutulan soruşturma için, 2014 yılının sonunda, kamu görevlilerinin şüpheli sıfatı ile ifadelerine başvurulmaya başlandı.
İstanbul C. Başsavcılığı tarafından Hrant Dink cinayetinin gerçekleşmesinden uzun yıllar sonra da olsa 15.12.2015 tarihinde ve 10.05.2017 tarihinde, cinayette sorumluluğu olduğu, cinayete iştirak ettiği iddia ve beyan edilen, ağırlığı devlet görevlilerinden oluşan kişiler hakkında iddianame düzenlendi. Elbette bu önemli bir aşamaydı. Ancak soruşturma dosyasında savcılık tarafından aynı zamanda birtakım hususlar eksik bırakıldı ve etkili soruşturma yapılmadı.
Savcılık tarafından eksik bırakılanlar;
Cinayete giden süreçte, Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyenler hakkında etkili bir soruşturma yürütülmemiş ve cinayete giden süreçte yer alan kişilerin cinayet ile bağlarını açığa çıkartmaya yönelik soruşturma derinleştirilmemiştir. Cinayete giden süreçte Hrant Dink’e yönelik linç sürecini örgütleyen kişiler soruşturulmamış, soruşturulan ve şüpheli sıfatı ile ifadeleri alınan Veli Küçük, Kemal Kerinçsiz ile Oktay Yıldırım hakkında da etkili bir soruşturma yürütülmeksizin takipsizlik kararı verilmiştir.
Cinayette sorumluluğu olan veya sorumluluğu tartışılan kurum yetkili ve görevlileri ile ilgili yapılan yazışmalarda; cinayette sorumluluğu tartışılan kişilerin ve kurumların vermiş oldukları yanıtlar ile yetinilmiş, kurum arşivlerinde inceleme yapılmamıştır.
Cinayette sorumluluğu olan devlet görevlilerinin bir bölümü (hatta bir kısmı şu an bu dosyada sanık durumundadırlar), cinayete dair soruşturmanın yürütülmesinde görev almış, soruşturma ve dava dosyalarına bizzat bilgi ve belge göndermiş, beyanlarda bulunmuş ve değerlendirmeler yapmışlardır. Bu husus bile başlı başına gelen cevapların doğruluğunu sakatlayan bir olgudur.
Cinayette sorumluklarına dair ciddi iddialar bulunan İstanbul Valilik görevlileri ile İstanbul ve Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlileri soruşturulmamıştır. Yalnızca 2004 yılında İstanbul Valiliğinde Hrant Dink ile görüşmeye katılan Vali Yardımcısı Ergun Güngör ile MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlisi Özel Yılmaz’ın şüpheli sıfatı ile ifadesi alınmış fakat bu kişiler hakkında dahi ‘takipsizlik’ kararı oluşturulmuştur.
İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı ve Trabzon İl Emniyet Müdürlüğünün bir kısım görevlisi hakkında cinayette sorumluluklarına dair deliller bulunmasına rağmen iddianame düzenlenmemiştir.
Elbette en önemlisi de somut olarak cinayetin kim veya kimler tarafından ve hangi süreçlerden geçirilerek karara bağlandığı açığa çıkarılamamıştır.
İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturma dosyasında bu konular ile ilgili kişiler hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildi ve bu kararlara yönelik yaptığımız itirazımız da Sulh Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi. Bu ret kararına karşı Anayasa Mahkemesine yapmış olduğumuz başvuruda ihlal kararı oluşturulması gerekli iken, başvurumuz Anayasa Mahkemesi tarafından 18.07.2019 tarihli karar ile kabul edilemez bulundu. Bu kabul edilemezlik kararına karşı da tarafımızdan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvuru yapıldı, başvuru ile ilgili AİHM tarafından henüz bir karar verilmemiş durumda.
İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi, oluşturulan takipsizlik kararları ve Sulh Ceza Mahkemesi’nin itirazımızın reddine dair kararı ile cinayete dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş, cinayette sorumluluğu olan, cinayete iştirak eden, cinayet kararını oluşturan ve icra eden kişilerin tamamının yargılanmasının gerçekleşmesi olanağı zaten ortadan kalkmıştır.
Ancak eksik de olsa 15 Aralık 2015 tarihinde hazırlanan iddianame ile İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde kamu görevlilerinin bir bölümü hakkında dava açıldı. Dava devam ederken 10 Mayıs 2017 tarihinde hazırlanan iddianame ile dosyaya bir kısım sanık daha eklendi ve 2016 yılının başında aralarında Ogün Samast, Yasin Hayal’in de olduğu 85 sanıklı kamu görevlilerinin yargılanmasına İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesinde başlandı.
Bu sefer de yargılama aşamasında, gerçeğin açığa çıkarılmasında önemli olduğunu düşündüğümüz birtakım taleplerimiz mahkeme tarafından kabul görmedi;
Öncelikle Yargılamada çok sık mahkeme başkanı ve heyeti değiştirilmiştir. Tüm ceza dosyalarında olması gereken ancak böylesi kapsamlı bir dosyada Mahkeme başkanı ve heyetin çok sık değiştirilmesi başlı başına bir sorundur. Çünkü kısa aralıklarla hakim değiştirilmesi zaten hakimlerin kişisel iradelerinin de ötesinde dosyaya hakimiyetlerini fiilen ortadan kaldırır ve ara kararları da sonucu da elbette sakatlayan önemli bir unsur haline gelir.
Son heyet değişikliğinden önce talebimiz üzerine mahkeme tarafından MİT görevlilerinin tanık olarak dinlenilmesine karar verilmişti. Ancak heyetin değişmesinden sonra yeni gelen heyet MİT görevlilerinin dinlenilmesi kararından vaz geçti. MİT görevlilerinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasından vazgeçilmesini gerektiren bir neden olmadığını belirterek MİT görevlilerinin dinlenmesi kararına geri dönülmesini talep ettik.
Ancak bu talebimiz Mahkeme tarafından reddedildi. 16 Eylül 2020 tarihli duruşmada, Mahkemenin MİT görevlilerinin bilgilerine başvurulmamasına yönelik aldığı kararın, yargılama ile cinayetin tüm yönlerinin açığa çıkartılmasının amaçlanmadığı sonucunu doğuracağını, mahkemenin bu tutumunun müdahil taraf olarak tarafımızca bu şekilde değerlendirileceğini beyan ettik.
Yine 15 Eylül 2020 tarihli dilekçemiz ile Genelkurmay Başkanlığına yazı yazılması, yazılacak yazıda, Genelkurmay Başkanlığı tarafından Hrant Dink’e yönelik ağır ifadelerin kullanıldığı 22 Şubat 2004 tarihli basın açıklaması yapılmasının neden ve nasıl karara bağlandığı, basın açıklaması ile ne amaçlandığı, MİT Müsteşarının Genelkurmay Başkanlığından kim tarafından arandığı, Hrant Dink ile görüşülmesinin neden istendiği ve bu görüşme ile ne amaçlandığının sorulmasını talep ettik. Fakat bu talebimiz de mahkeme tarafından reddedildi.
Yine 15 Eylül 2020 tarihli dilekçemiz ile cinayet tasarısı, Yasin Hayal’in faaliyetleri ve Mc Donalds eylemi ile ilgili bilgisi olan altı kişinin tanık olarak bilgilerine başvurulmasını talep ettik. Bu talebimiz de diğer taleplerimiz gibi Mahkeme tarafından reddedildi.
Zaten çok kısa bir süre sonra da mahkeme tarafından dosya esas hakkındaki mütalaasını hazırlaması için Cumhuriyet Savcısına tevdii edildi, delil toplama süreci sona erdirildi.
Başta da belirttiğim gibi zaten İstanbul C. Başsavcılığı tarafından soruşturmanın yürütülme biçimi ve oluşturan takipsizlik kararları ile cinayete dair davanın sınırı ve kapsamı büyük ölçüde belirlenmiş ve cinayetin tüm yönleri ile açığa çıkarılması ve bu amaca yönelik yargılamanın gerçekleşmesi olanağı kalmamıştı. Az önce belirttiğim hususlara dair tutumuyla mahkeme tarafından da Hrant Dink cinayeti yargılamasının sınırlarının ve kapsamının daraltılmasına yönelik bir tutum alınmış ve bu tutum ile cinayetin bir bütün olarak tüm yönleri ile tartışılmayacağı ve yargılamaya konu edilmeyeceği ortaya konulmuş oldu.
Zaten kısa bir süre sonra 26 Mart 2021 tarihinde mahkeme tarafından dosya karara bağlandı. Mahkeme tarafından verilen karara, Bölge Adliye Mahkemesinde itiraz ettik. Kararın öncelikle, delillerin tamamı toplanmadan oluşturulması ve haklarında cezalandırma kararı verilmesi gereken sanıkların bir bölümü hakkında beraat kararı verilmesi nedenleri ile bozulması gerektiğini düşünüyoruz. Haklarında beraat kararı verilenlerden bir kısım sanıklar için itiraz sebeplerimiz özetle şu şekildedir:
Cinayetin işleneceği öngörüsü ve bilgisine sahip olan İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri ve İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İstanbul İl Emniyet İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler yasaların kendilerine yüklediği sorumluluğu yerine getirmemişlerdir. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 17 Şubat 2006 tarihinde cinayetten 11 ay önce, kendilerine gönderilen ve Hrant Dink’in Yasin Hayal tarafından öldürüleceğini bildiren yazılı somut bilgi kendilerinde olmasına rağmen, kasıtlı olarak Hrant Dink’e yönelik şahsi, fiziki ve mekânsal koruma tedbirlerinin alınması için gerekli işlemleri yapmamış ve kararları almamışlardır. Üstelik cinayetin işlenmesi sonrasında cinayetteki sorumluluklarını örtmek ve savunma argümanlarına dayanak olmak üzere gerçeğe aykırı belge düzenletmişlerdir ve cinayetteki sorumluluklarını örtmeye yönelik uğraş içerisine girmişlerdir.
Buna rağmen mahkeme tarafından dosyada sanık olan İstanbul İl Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah ile İİEM İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler hakkında «Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi» suçundan cezalandırma kararı verilmesi gerekirken haklarında beraat kararı oluşturulmuştur.
Trabzon İl Emniyet Müdürü Reşat Altay, TİEM İstihbarat Şube Müdürü Engin Dinç, TİEM İstihbarat Şube Müdürlüğü Bürolar Amiri Ercan Demir ile İstihbarat Şube Müdürlüğü personeli polis memuru Muhittin Zenit; Hrant Dink’e yönelik güçlü bir tehdit atmosferi ile ilgili bilgi sahibi olmalarının yanı sıra Hrant Dink’in Yasin Hayal ve üyesi olduğu örgüt tarafından öldürüleceği bilgisine sahip oldukları halde yasaların kendilerine yüklediği sorumlulukları yerine getirmemiş, cinayeti işleyecek örgüte kasıtlı olarak operasyon yapmamış ve Hrant Dink’in öldürülmesini olanaklı hale getirmişlerdir. Mahkeme tarafından bu kişiler hakkında “Başkasını Araç olarak Kullanmak Suretiyle Adam Öldürmek” suçundan veya “Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi” suçundan cezalandırılmalarına yönelik hüküm kurulması gerekli iken haklarında beraat kararı verilmiştir.
Yine Trabzon İl Jandarma Komutanlığında görevli Metin Yıldız, Cevat Eser, Ünsal Gürel, Hüseyin Yılmaz, Ergün Yorulmaz ile Hacı Ömer Ünalır; Hrant Dink cinayetinin işleneceği bilgisine sahip olmalarına, bu cinayeti işleyecek örgüte cinayet öncesi operasyon yapmaları gereken bir görevde ve operasyonu yapabilecek yetkilere sahip olmalarına rağmen örgütsel faaliyetleri kapsamında yahut örgütsel faaliyetleri olmaksızın kasıtlı şekilde Dink cinayetini işleyecek örgüte yönelik operasyon yapmamışlardır ve cinayetin işlenmesini olanaklı hale getirmişlerdir. Bunlar hakkında da mahkeme tarafından “Başkasını Araç olarak Kullanmak Suretiyle Adam Öldürmek” veya “Kasten Öldürmenin İhmali Davranışla İşlenmesi” suçundan cezalandırılmaları gerekli iken haklarında beraat kararı oluşturulmuştur.
Özetle bizim itirazımız şudur: Cinayet öncesinde Hrant Dink’in yaşamına yönelik güçlü bir tehdit atmosferi bulunduğu, Hrant Dink’in saldırıların odağında olduğu, ölüm tehditleri aldığı ve/veya Hrant Dink’in öldürüleceği Trabzon İl Jandarma Komutanlığı, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, EGM İstihbarat Daire Başkanlığı, İstanbul Valilik görevlileri ile Milli İstihbarat Teşkilatı görevlilerinin bilgisi dahilindedir. Buna rağmen Hrant Dink’in yaşamanın korunmasına yönelik koruma tedbirleri alınmamıştır, cinayeti tasarlayan örgüte yönelik cinayet öncesi operasyon yapılmamıştır ve bu yolla Hrant Dink’in öldürülmesi olanaklı hale getirilmiştir.
İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı tarafımızdan ana başlıklarla yukarıda belirttiğimiz noktalarda itiraz ettik. Dosya şu an İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi önünde ve henüz bir karar çıkmamış durumda. İtiraz ettiğimiz mahkeme kararında 65 kişi hakkında hüküm verildi, firari sanıkların dava dosyası tefrik edildi, yargılama devam ediyor.