Çeyrek Asırda 5 Kırım Yapan Rejime Ne Diyeceğiz?

Nevzat Onaran

 

Cumhuriyet demokrasiyle var olmadı; hep Türkçüydü, hep Sünni İslamcıydı. Modernite ve anti emperyalizm söylemiyle halklara ne yaşatıldığı görmezden gelindi ve kurucu İttihatçı-Kemalist ideolojik-politik barikat aşılamadı. En temel insan hakkı can ve mal güvenliği hiç sağlanmadı. Milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın varlığı hedeflendi. Çünkü “Türkiye Türklerindir!” 1910’larda zuhur eden bu ırkçı politikanın 2022’deki Türkçesi “yerli ve millî”dir. İcrasını demografik yapının 1915’teki ve 2022’deki fotoğrafına dikkatli bakmakla görebiliriz. Hıristiyan ve Museviler canıyla malıyla tasfiye edildi, imha ve asimilasyonla gayri Türk İslam milletlerin Kürtlerin, Arapların ve Türk-Kürt Alevi Kızılbaşların demografik toprak bütünlüğü parçalandı. 1915’ten 1940’a çeyrek asırda devletin dâhili harbiyle Anadolu halkları beş kez kırıldı; yüz binlerce insan öldürüldü ve toprağından kopartıldı ve can pazarında kalanlar da Sünni İslamlaştı/Türkleşti.

‘Halkların Cumhuriyet Tarihi’ çok kapsamlı bir konu. Çalıştığım 1910-1940 dönemi, Türk devletinin temellendirildiği ve inşanın tamamlandığı kanlı yıllardır. Bu denli kapsamlı ve sürekli kılınan icraat hiç şüphesiz özünde ırkçı temizlik harekâtıydı. Harekâttı diyorum, çünkü devletin tüm şiddet aygıtı planlı olarak kullanıldı. Türk millî devleti rotası Balkan Harbiyle ilişkilendirilir. Zaman olarak iç içe geçmişlik vardır, ama İttihat ve Terakki aslında böylesi bir politik çizgiden uzaktı diyemeyiz. İttihat ve Terakki’nin, Makedonya ve Ermeni meselesindeki tavrı aslında Türk millî devleti rotasını içeriyordu. Makedonya meselesi Balkan Harbiyle ve Osmanlı’nın yenilgisiyle çözümlenince Ocak 1913 darbesiyle iktidarın tek hâkimi İttihat ve Terakki, Türkçü kimliğini şiddetle görünür kıldı. Zaten birkaç yıldır Ermeni meselesi özelinde İttihat ve Terakki ile Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaktsutyun) müzakeresinde1 hiçbir gelişme sağlanamamıştı. Hatta ikili görüşmede Ermenilerin 1870’lerden beri gündemde olan işgal edilmiş toprak sorunu dahi çözülememişti. Böylece 1908’de demokrasi için aralanan kapı 1913’te fiilen kapatıldı ve totaliter teşkilatlanmaya hız verildi. Yani devrim, Temmuz 1908-Ocak 1913 döneminde derinleşemedi boğuldu. Muhalefetin susturulduğu koşullarda 15-18 Ekim 1913’te kongresini yapan İttihat ve Terakki’nin kabul edilen programının 1’inci maddesiyle, adem-i merkeziyet reddedildi.2 Oysa o günlerde adem-i merkeziyet, millî meselenin çözümü için öneriliyordu. İttihatçılar merkeziyetçiliği kabulle kalmadı programına “Türkçü ve devletçi”3 olduğunu da yazdı. Bu, İttihat ve Terakki’nin kuruluşundan beri bünyesindeki olanın beyanıydı, Türkçü-Sünni İslamcı programıyla4 icrasına devam etti. İttihatçıların ‘millî iktisat’ ve ‘Türkçülük’ adına yaptıklarının kalem kalem icra tarihi 1913 sonrasına5 aittir. Ve Cumhuriyet, 1878 Abdülhamid darbesinin devamı 1913’ün politik/bürokratik kadro ve zihniyetinin zirvesidir. Değinmekle yetineyim komprador burjuva söylemiyle Hıristiyan milletlerin tasfiyesi de perdelendi.

 

Abdülhamid’den İttihatçılara

İttihat ve Terakki’nin 1913 çizgisi, Abdülhamid’in 1878 darbesiyle Anayasa’yı, Mebusan’ı tasfiye eden ve 1890’ların ortasında Sünni Kürt aşiretlerden teşkilatlandırılan 65 Hamidiye Alaylıyla Ermenileri kıran Sünni İslamcı politikasından mirastı. Bu “kanlı yıllarda” Ermeniler can güvenliği kaygısıyla kitlesel olarak Sünni İslamlaştı6 yani “ya İslam ya ölüm” ikileminde köy köy Ermenilerin ‘tercihi’ İslam’dı. 1878, Tanzimat’la milletlerin (dinen) eşitleneceği vaadinin meşruiyetinde “can ve mal güvenliği” talebi mücadelesinde ısrarlı Hıristiyan ve Musevi milletlerin yeni statüsüne de darbeydi. Çünkü Rumların 1862’de, Ermenilerin 1860 ve 1863’te, Yahudilerin 1865’te onaylanan ve iç idari yapılarını düzenleyen nizamnameleriyle7 kazanılan resmiyet askıya alınarak fiilen geçersiz kılındı. Aslında 1878 darbesi Tanzimat’tan ve 1913 darbesi de 1908’den kopuştu. Bu anlamda Cumhuriyet, Tanzimat’ın ve 1908’in değil, 1878 ve 1913 darbesinin devamıdır. Abdülhamid 1878’ün ve İttihatçılar 1913’ün diktatörüydü.

1913, sadece 1908’den kopuşun değil, aynı zamanda harekât yılıdır. İttihat ve Terakki parti ve devlet olarak, yılsonunda Balkanlardan gelen muhacirleri Ege ve Marmara’da iskân etmek amacıyla Rumları Yunanistan’a kovalamayı planladı ve icra etti. Neler yapıldığını Celâl Bayar da anılarında yazdı. Kovalamaya 1914’te de devam edildi. 1914 yazında toplanan Mebusan’da Aydın Mebusu Emmanuil Emmanuilidis, İslam muhacirlerin Üsküdar’dan Basra’ya kadar Osmanlı toprağına niye yerleştirilmediğini hatırlatmasına cevaben nazır Talât, “Bu muhacirleri, dedikleri gibi, oralara gönderip çöllere serpecek olsaydık oralarda cümlesi açlıktan öleceklerdi” dedi.8 Bir yıl sonra Talât’ın emriyle Ermeniler, Suriye çölüne sürüldü. Hıristiyan milletlerini hedefleyen şiddet politikasının geçmişi genelinde Osmanlı saray düzeninde özelinde Abdülhamid icrasında vardı. Tanzimat’la asırlardır Sünni İslam egemenliğinde saray rejiminin çürümüş sisteminde İslam ve Hıristiyan çelişkisini çözmeye yönelik adımlara 1878 darbesiyle “dur” dendi. Hatta ibadet özgürlüğü var denilen Osmanlı’da, Fatih’in 1453’te yasakladığı kiliselerde çan çalmak ancak dört asır sonra Tanzimat’la 1856’da serbest oldu.9 Abdülhamid’in 1878’den itibaren Hıristiyanların kazanımlarını tırpanlayan, imzaladığı Ekim 1895 Islahât Projesini10 “yok sayan” ve 1895’lerdeki Ermeni kırımı politikasına, 1908’de “dur” denirse de İttihatçıların 1913’te Anadolu’nun Hıristiyan Rum milletini kovalamasıyla yeniden “Hıristiyan milletler hedeftir” politikasının icrasına başlandı. 1914’ün baharından itibaren hedefte Hıristiyan Ermeni milleti vardı.

İttihat ve Terakki ile Ermeni Devrimci Federasyonu müzakeresinde ilerleme sağlanamazsa da 1878’den itibaren uluslarararası boyut kazanan Ermeni meselesinde büyük devletlerin devreye girmesiyle 8 Şubat 1914’te Osmanlı Ermenistanı için çözüm paketi imzalandı.

Bunu, İttihatçı liderlerden Halil Menteşe11 de yazdı, “Ermenistan ıslahat paketi”ydi. İttihatçı hükümet imzaladığı paketin gereğini yapmamak tavrındaydı ve Ermeni mebusların girişimi de sonuçsuz kaldı. İttihatçı hükümet, 1914 yazında Avusturya prensinin öldürülmesiyle savaş tamtamlarının çaldığı atmosferi fırsat görerek 2 Ağustos 1914’te Alman paktına katıldı ve dâhilde de Osmanlı Ermenistanı özelinde yoğunlaştı.

İttihatçı hükümet Almanya ile pakt imzalamanın ardından Genelkurmay Başkanlığını ve ordunun pek çok kademesini Alman subaylara teslim etti. Bunula da kalmadı, Maliye Nazır’ı Cavit’in Mart 1918’deki açıklamasından12 öğrendik ki, harbin maliyeti 330 milyon lira ve bunun yaklaşık 200 milyonu Almanya’dan alınan dış borçtu. Rotasını Türk millî devleti olarak belirleyen İttihatçı hükümet, Birinci Paylaşım Harbinde ordusunu Alman subaya ve bütçesini Alman markına teslim etmekte bir sorun görmemişti. Ayrıca Almanya’nın isteğiyle, Bulgaristan’ın Osmanlı-Almanya safında savaşsın diye 6 Eylül 1915’te vatan toprağı Dimetoka da hibe edilmişti. Lozan’da Dimetoka istenirse de sonuç değişmemişti.13 Garpta vatan toprağını Bulgaristan’a veren İttihatçı hükümet, şarkta toprak istiyor diye Ermenilere karşı planlamaya Eylül 1914’te başladı.

 

Anadolu Hıristiyanlardan Temizlendi

Almanya ile ittifak antlaşması imzasından üç gün sonra 5 Ağustos 1914’te seferberlik ilan edildi ve her Osmanlı gibi 45 yaşına kadar olan Hıristiyanlar dâhil tüm erkekler askere alındı.14 Bir ay sonrasında 6 Eylül’den itibaren Dahiliye Nazırlığı’nın emriyle Ermeni milletinden liderlik yeteneği olanlar izlenmeye başlandı.15 Bu, 1915’te olanları dikkate aldığımızda hazırlığın önemli kararıydı. Nitekim Ermeniler kitlesel sürülmezden evvel liderlik yeteneği olanlar 24 Nisan 1915’te16 tutuklandı. Ekim ayı sonunda Rus limanlarının vurulmasının ardından 11 Kasım 1914’te cihat fetvasıyla Osmanlı harbe girdi.17 Osmanlı koltuk değneği olduğu Hıristiyan Almanya ile Hıristiyan dünyasından İngiltere, Fransa ve Rusya’ya cihat ilan etti. Almanya’yla antlaşma gereği Kafkas cephesini açmakta pek heyecanlı Harbiye Nazırı Enver, 3. Ordu Komutanlığını üstlendi. Sarıkamış’ta iki haftalık muharebe sonunda 4 Ocak 1915’te Osmanlı Ordusu yenildi ve Rusya şarkta işgale başladı.18 Sarıkamış yenilgisi ardından peşi sıra kararlarla milleten Ermeniler hedefti.

Fetvayla dış düşman belirlenmişti ama içeride şifrelerin dilinde düşman, Ermenilerdi. Şifrelerde Ermeniler, savaşta şunu-bunu yapacak yorumuyla düşmanlaştırıldı. Van özelinde düşmanlaştırma, valilik ve Ermeni ileri-gelenlerinin ilişkide olmasına ve görüşmesine rağmen baskındı. Şifrelerde kalmadı, 28 Şubat 1915’te nazır Talât, “Ermeniler, iç düşman” tanımlamasını resmileştirdi.19 “İç düşman” ilanından üç gün önce Osmanlı ordusu Ermeni askerler silahsızlandırıldı ve 12 Mart’ta da Ermeni polislerin tasfiyesi emri verildi.20

24 Nisan’da Ermenilerin liderlik yeteneği olanların tutuklanmasından beş gün önce Erzurum, Van ve Bitlis valilerin şifresinde ortak karar bildirildi: Ermeni meselesi halledilmelidir.21  24 Nisan’da, Hitler’in22  1939’da Polonya’da yapacağı gibi, Ermenilerin liderlik yeteneği olanlar tutuklanıp ölüm yolculuğuna çıkarıldı. 27 Mayıs 1915 tarihli Tehcir Kanunu’yla kitlesel sürgüne başlandı ve sürgün mıntıkası Suriye ve Deyr-i Zor çölleriydi.23 Sürgünün, insanların bir başka yere götürülüp iskân edilmesi olduğunu hatırlarsak, İttihatçı hükümetin Ermenilere yaptığı toprağından koparmaktır.

Sürülenlerin direnecek hali yoktu; çünkü 45 yaşına kadar olan erkekler 5 Ağustos 1914’ten beri askerdeydi ve 6 Eylül 1914’ten beri izlenen liderlik yeteneği olanlar da 24 Nisan’dan itibaren tutuklanmıştı. Böylesine politika bütünlüğünü tesadüflerle açıklayamayız.

24 Nisan’da İstanbul’dan tutuklanıp Çankırı ve Ayaş’a sürülen 250 Ermeni’den 174’ü öldürüldü.24 Kapsam olarak Ermeni lider-aydın kırımı yani siyasikırım25 olarak başlayan imha, soykırıma dönüştü.

Ermenileri toprağından koparmak ve mülküne el koymak amacıyla, 10 Haziran 1915’te iki talimatnamenin icrasına başlandı. Şifrelerle Ermeniler sadece Osmanlı Ermenistanı’nda Erzurum’da, Van’da değil nerede varsa Edirne’de, İzmit’te, Ankara’da ve Kayseri’de evinden-yurdundan kopartıldı, bilinmeze kovalandı. 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunu’yla malın-mülkün gaspı kanunlaştırıldı. Böylece amaç hasıl olmuştu. Milyonların mülkü devletleştirildi ve Türk-İslam ahalisine, muhacire, devletin kurumlarına transfer edildi; birçok yerde de kapanın elinde kaldı. Mülkün transferiyle ve saire işlemlerle görevli Tasfiye Komisyonlarının tek yaprak evrakı gün yüzüne çıkmadı.

1919-1920’ye geldiğimizde Anadolu Ermenilerden temizlenmişti

Hıristiyan milletlerden Rumlar da 1913’ten beri hedefti; önce Yunanistan’a kovalandı ve savaşta Karadeniz’den sürüldü, kalanlar da 1920-1922’de Türk Kurtuluş Savaşı’nda tasfiye edildi. Bakanlar Kurulu’nun 13 Eylül 1920 ve 1921 yılında 27 Ocak, 7 Şubat, 9 Şubat, 11 Mayıs, 29 Mayıs ile 28 Haziran tarihli kararnamesiyle Düzce, Bolu, Geyve, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Denizli, Burdur, Isparta, Konya, Karaman, Ereğli, Muğla, Aydın ve Silifke’de Rum ve Ermeni milletlerin sürülmesi kararlaştırıldı. Öncelikle 13 Eylül 1920 tarihli kararla Batı Anadolu vilayetlerinin tamamı hedefti.26 Her yerde sürgün Bakanlar Kurulu kararıyla olmadı. Belki de Bakanlar Kurulu kararından evvel ya da karar olamadan Hıristiyan milletler yerinden edildi. Bilinen örneği Denizli’de 5 Haziran 1920’de mutasarrıf vekiline rağmen Kuvay-ı Milliye reisi Müftü Ahmet Hulusi’nin talebiyle Denizli’deki Rumlar kovalandı. Ege özelinde Rumların ve genelinde Hıristiyanların sürgününe devam edildi.27 İzmir’in işgalinden bir yıl sonra Denizli’de Rumların kovalanması, o yılların anlaşılması bakımından örnek vakadır. Başka yerlerde benzerinin olmadığını iddia etmek mümkün değildir. Müftünün icrasına resmi onay Bakanlar Kurulu’nun 13 Eylül 1920 tarihli kararıyla verildi. Denizli dâhil Bolu, Geyve, Bilecik, Eskişehir, Kütahya, Afyonkarahisar, Burdur ve Isparta’daki “Rum ve Ermenilerden şimdilik 20-40 yaşında bulunan erkeklerin” sürgün edilmesi kararlaştırıldı.28 Aslında “şimdilik” istisnasının bir anlamı yoktu.

9 Eylül 1922’de İzmir işgalden kurtarıldıktan sonra 30 Ocak 1923’te imzalanan Yunanistan-Türkiye Mübadele Antlaşması gereği, Anadolu’dan 112 bin Rum gitti ve bunun 19.657’si Karadeniz’dendi.29 Detayına girmiyorum, oysa Rum mübadil toplamı 1,2 milyondur. Yani 1,2 milyon mübadil Rum’un 112 bini antlaşma gereği gitti. Peki 1,1 milyon Rum’a ne olmuştu?

Koçgiri ve Pontos İçin Ordu Kuruldu

Genelkurmay’a göre Türk Kurtuluş Savaşı dönemindeki 24 ayaklanmadan ikisi Koçgiri ve Pontos’tadır.30

Harekâtın icrası ve sonuçları itibariyle diğer 22’sinden çok farklı olan ikisi üzerinde duracağım. Dönemsel analizden çıkardığım sonuç şudur: Merkez Ordusu bizzat Koçgiri ve Pontos harekâtı için 1920 sonunda kuruldu ve görevini tamamladıktan sonra da varlığına son verildi. Dahiliye Vekili Ali Fethi de itiraf etti ki, Merkez Ordusu’nun Koçgiri ve Karadeniz’de yaptığı temizlikti.31 Merkez Ordusu, 9 Aralık 1920’de 3. Kolordu lağvedilerek kuruldu ve karargâh merkezi Amasya olup, komutanlığına Tuğgeneral Nureddin atandı.32 Sakallı Nureddin olarak da bilinirdi. 1921 sonunda Koçgiri ve Pontos harekâtını tamamlayan Merkez Ordusu, 25 Şubat 1922’de lağvedildi.33 Karadeniz’den sonra garp cephesinde görevlendirilen Nureddin, Büyük Taarruz’da 1.Ordu Kumandanı’dır34 ve iki yıl sonra da Mustafa Kemal’e rağmen seçilen mebustur.

Kumandan Nureddin ayağını Koçgiri’ye ve Pontos’a basmadan, Ankara’dan aldığı emirle ne yapacağını iki genelgeyle açıkladı. Gerekli güvence de verilmiş olmalı ki, Başkumandan Mustafa Kemal’in müdahalesiyle Nureddin’in yargılanmasıyla ilgili TBMM kararı, 16-17 Ocak 1922’de yeni kararla35 geçersiz kılındı. Çünkü kumandan Nureddin, Meclis’in Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu’na36 göre Mustafa Kemal’in Meclis’te söylediği gibi verilen görevi yapmıştı.

 

Koçgiri İlk Hedef

Merkez Ordusu Kumandanının 3 Ocak 1921 tarihli emri, Koçgiri nüfusunun İslam ve Hıristiyan dağılımının belirlenmesiydi. Bununla kalınmamış evrak kenarına düşülen notta “Alevi Kürtlerin imhası” yazılmıştır. Tesadüf değil, çünkü Koçgirililer Kürt Alevi-Kızılbaş’tır. Emrin evrakı yok, TBMM komisyon raporunda aktarımı vardır.37 Koçgiri, beş yıl öncesinde de hedefti, Ermenilerden temizlenmişti.38 Tasfiyenin sonunda 1914’te [Koçgiri’de] yüzde 20’yi aşan Hıristiyan nüfusu payı, 1927’de [Zara’da] yüzde 1,8’di.39 Ermenilere ne yapıldığını bilen Koçgirililer, harekât öncesinde, “Ermeniler gibi kesecekler”40 tedirginliğindeydi. Sivas Valiliği heyetinin, Koçgiri ileri geleniyle Ümraniye’de [İmranlı] görüştüğü 11 Mart 1921’de TBMM Başkanlığına muhtariyet için başvurulduğu41 ve 12 ile 18 Mart tarihli taahhütname imzalandığı ve Merkez Ordusu Kumandanlığına gönderildiği42 halde, Ankara’nın emri harekâtın planlandığı gibi yapılmasıydı. Sıkıyönetim ilan eden hükümet, 13 Mart’ta Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’i asayişi sağlamak için fevkalade yetkilendirdi43 ve harekât Nisan ve Mayıs’ta yapıldı. Harekâtta Genelkurmay’ın milis gücü Topal Osman çetesi de görevlendirildi ve Koçgiri imha edildi. TBMM heyetinin raporuna44 göre, 1000 Kürt öldürüldü, 1703 hane yakıldı ve malı-mülkü gasp edildi. Topal Osman’ın Koçgiri’deki vurgunu45 30 bin küçük ve büyük baş hayvandı. Sivas valisi Ebubekir Hazım Tepeyran’a46 göre 132 köy yakıldı-yıkıldı. Koçgiri’de Merkez Ordusu ve Topal Osman’ın neler yaptığı, Meclis’te ancak dört ay sonra Ekim ayı başında müzakere47 edilebildi.

Koçgiri’de imhayı Dersim mebusu Hasan Hayri dâhil bilinen Kürt mebuslardan hiçbiri Meclis gündemine getirmedi. Erzurum Mebusu Hüseyin Avni 21 Haziran 1921 tarihli önergesiyle Koçgiri’de ne yapıldığını sordu. Dönemin Başbakanı Fevzi’nin [Çakmak] cevabı ancak 24 Kasım 1921’de görüşüldü. Başbakan Koçgiri köylerinin yakılıp-yıkıldığını, 2000 Koçgirilinin öldüğünü ve Koçgiri aşiretlerin muhtariyet talebinin de kendilerine ulaştığını açıkladı.48

Koçgiri’de ne bir ayaklanma teşkilatı ne de gerekli lojistik vardı. Hükümet, Merkez Ordusu’nu kurarken belirlediği planın gereğinin yapılmasını emretti. Valilik heyetiyle müzakere edilirken Koçgiri ileri gelenlerinin TBMM Başkanlığına muhtariyet başvurusu görmezden gelindi ve Koçgirililerin can ve mal güvenliği imha edildi. 21 Anayasası’nın muhtariyeti/federasyonu öngören hükmün (madde 11) gereği yapılsaydı kırım yaşanmazdı. Koçgiri’deki imha, 1920’lerde Kürt sorunu özelinde ilk kırılmaydı.

 

Pontos İkinci Hedef

Merkez Ordusu ve Topal Osman çetesinin Koçgiri’den sonraki hedefi Pontoslular yani Karadeniz Rumlarıydı. Ankara hükümetinin propaganda amacıyla 1922’de bastırdığı Pontus Meselesi kitabı49 başta olmak üzere gerek resmî tezi temel alan gerekse eleştirel yaklaşan araştırmalarda Pontosluların yerel silahlı gücünden bahsedildi. Hatta Pontoslularla temasıyla ilgili olarak Yunanistan ordusunun bazı subaylarının ya da İngiliz veya bir başka devlete ait bazı şahısların faaliyetleri hakkında bilgi verildi. Bunlara rağmen Trabzon’dan Samsun’a, Çarşamba’ya kadar Karadeniz’de Pontosluların silahlı veya silahsız hâkim teşkilatı şu demek mümkün olmadı. Trabzon ve Amasya metropolitinden hareketle dini kurumların etkinliğinin merkezi teşkilat gibi gösterilmesi, meselenin perdelenmesinden öte bir anlamı olmayacaktır. Pontus Meselesi kitabında50 1919 veya 1920’de dışarıdaki görüşmelerin Pontoslu dini ve politik aktörleri kimlerdi, tek tek sıralandı. Yerelde bulunan Hıristiyan-Rum ve İslam-Türk silahlı güçler/ çeteler karşı karşıyaydı. Hatta Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a ayak basmasının resmi gerekçesi de Türk/İslam çetelerinin Rumlara yaptığı baskıyı önlemektir.51 Silahlı İslam-Türk güçleri devletin askeri birlikleriyle temaslı olarak koordineli bir konumda yönlendirilirken, silahlı Pontoslu güçler birbirinden kopuk ve çete konumundaydı. Anlaşılan bu güçler, intikam almak ya da mahallin can ve mal güvenliğini sağlamak amacındaydı. Hiçbir değerlendirmede Pontoslu silahlı güçlerin saha egemenliğinden bahsedilmedi; sahanın egemeni devlet güçleri ve milisleriydi. Sahaya egemen olmayan varlık gösteremez, sonunda da öyle oldu.

1921’de Trabzon ve çevresi önceden temizlenmiş olmalı ki Samsun kadar gündeme gelmedi. Merkez Ordusu’ndan önce yerelde Rum çetelerine karşı İslam-Türk çeteleri, bir tür gönüllü birlikler olarak dikkate alındı. Trabzon ve yöresinde Hopa’dan Rize’ye, Trabzon’a, Şiran’a ve Kelkit’e kadar Türk-Sünni İslam ahalisinin silahlandırılmasının ardından gönüllü müfrezeler oluşturulmuştu. Bölgede en çok bilineni Topal Osman çetesiydi.52 Ekim 1920’de Trabzon, Giresun, Ordu, Sinop, Bartın ve İnebolu’daki Rumlar kovalandı ve mülklerine el konuldu. Kasım 1920’den sonraki hedef Samsunlu Rumlardı.53  Ekümenik Patrikhane raporu, Trabzon Mebusu Ali Şükrü’nün silahlı Trabzon ahalisinin Pontosculara ne yaptığını hatırlatmasıyla54 çakışıyordu. 1920 sonbaharında Trabzon ve çevresi temizlenmişti. 1921’deki hedef Samsun ve çevresiydi.

1921’de Samsun ve çevresi Trabzon gibi temizlik sahasıydı. Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, Karadeniz’de icra edeceği planı, harekâttan beş ay öncesinde 12 Ocak 1921’de açıkladı. Amasya, Samsun, Ordu, Tokat, Şarkikarahisar [Şebinkarahisar] ve Çarşamba’da ilgililere gönderilen 10 maddelik genelge55 aslında iki maddeydi: 1Samsun ve Ordu’da 16-50 yaş arası tüm erkekler, Ordulular Şarkikarahisar’a ve Samsunlular Tokat’la Amasya’ya sürülecektir [kovalanacaktır N.O.]. 21884, 1891 ve 1901 doğumlular askere alınacak ve Amele Taburlarında çalıştırılacaktır.

Diğer maddeler kalan ahaliyi korumak, rapor vermek ve firarileri soruşturmak gibi işlemlerdir. 12 Ocak tarihli emir, Pontoslulara ne yapılacağının programıydı. Ve 1921 Şubat Dahiliye Vekilinin beyanı56 da Karadeniz Rumları hakkındaki hazırlığın ifadesiydi. Hedef kentler Samsun’la Ordu ve çevresiydi. Ocak’taki “askere alınacaklar dışında 16-50 yaş arası erkeklerin sürüleceği” maddesi aslında tüm Rumların sürülmesi olarak uygulandı. Rumlar kadın-erkek ve çoluk-çocuk birlikte sürüldüğü için bunun kanuni kılıfı da sonradan yayımlanan 12.7.1921 tarihli bir başka genelgeyle sağlandı. Nitekim Samsun özelinde Rum sürgününde ayrım yapılmaması ileri gelenler arasında tartışma konusuydu, Meclis’e de yansımıştır.

8 Şubat 1921’de harekât öncesinde Hıristiyan gençler askere alındı. Hıristiyan askerler için [1915’teki gibi] Amele Taburları oluşturuldu.57 Dört gün sonra da 12 Şubat’ta Genelkurmay, Merkez Ordusu Kumandanlığına Ermeni ve Rumların bölgelerinde silah toplamasını emretti.58 Bir ay sonra 5 Mart’ta da Pontos meselesini bitirmek amacıyla Ordu, Samsun, Tokat, Amasya ile Çorum’da59 ve beş gün sonra Koçgiri harekâtı hazırlığı için Mamuretülâziz vilayetiyle Erzincan’da ve Sivas’ın Divriği ile Zara kazalarında60 sıkıyönetim ilan edildi. Böylece Koçgiri çevresi ve Karadeniz sıkıyönetim sahasıydı.

Ermenilerin kitlesel sürgünü/kovalaması öncesinde de benzer uygulama yapılmış hem gençler askere alınmış hem de silah toplanmıştı. 18 Nisan 1921’de Merkez Ordusu Kumandanlığı Amasya’da ve bölgede Rumlardan silah toplanmasını ve köylerin tahrip edilmesini emretti. Askerlikten firar eden Rumların evleri yakıldı-yıkıldı.61 Hıristiyanlardan silah toplanırken, Rum çeteler gerekçesiyle İslam ahalisinin silahlandırılması62 da 1915’teki gibi bildik bir devlet faaliyetiydi.

Birçok yerde milisler oluşturuldu. 15. Kolordu, Trabzon’un dağlık kesimlerinde bölge eşrafının öncülüğünde sayıları bazı yerlerde bine ve bazı yerlerde beş bine varan Millî Kuvvetler Teşkilatı meydana getirdi. 15. Fırka Komutanlığı da Rum saldırısına karşı Samsun, Kavak, Çarşamba ve Bafra kazalarında Hıristiyan köylerinin civarında bulunan Türk köylerinin hepsini silahlandırdı.63 Muhtemel ki bu durumu bilen Trabzon Mebusu Ali Şükrü, Jandarma Umum Kumandanlığı bütçesi müzakere edilirken silahlı Trabzon ahalisinin Pontoscuları temizlediğini hatırlatarak, halkın silahlandırılmasını önerdi.64

Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, 6 Mayıs 1921’de 15. Fırka’ya yazdı ve cevaben de yapılanlar bildirildi. Buna göre, Samsun’daki hayati mesele, Rum köylerinin tamamen ortadan kaldırılması ve Türklerin iskân edilmesi, Rum nüfusunun azaltılmasıydı.65

2 Haziran’da fiilen ve 12 Haziran’da66 resmen sürgüne başlandı. Genelkurmay, Yunanlıların çıkarma hareketine karşı hazırlıklı olunmasını istedi.67 7 Haziran’da Yunan kruvazörü Kilkis, İnebolu’yu bombaladı ve Samsun’a birlikler gönderildi.68 İnebolu’nun bombalanmasının ardından Karadeniz harp bölgesiydi.69

Justin McCarthy’e göre, ne Yunanistan’ın Karadeniz kıyılarına çıkarma yapacak imkânı ne de Pontos silahlı güçlerinin ciddiye alınacak kuvveti vardı.70

Harp bölgesi kararı yokken başlanılan sürgün, kumandan Nureddin’in altı ay önceki emriydi; 12 Ocak’ta ilan edildi ve sürgüne başlandıktan sonra ilgili kararname 12 Haziran’da imzalandı. Amasya da kapsama alındı ve mutasarrıf Osman, 20 Haziran’da Merkez Ordusu Kumandanlığına Samsun’un yanı sıra Amasya Rumlarının da sürülmesini hatırlattı ve aynı günlerde Amasya’daki Rumların Sivas’a sürgünü kararlaştırıldı.71

Haziran’da yola çıkarılan kafilelere saldırıldı ve Rumlar öldürüldü.72 Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin, sürgünü yakından denetledi ve uyardı.73 Temmuz ayı başında Samsun’dan Amasya’ya ve Tokat’a bütün Rumların sürülmesi kararlaştırıldı.74 12 Temmuz’da da bölgede Rumların çoluk-çocuk, genç-yaşlı tüm ailenin sürülmesi emredildi. 75

Zaten Meclis’te Dahiliye Vekili Ali Fethi, Trabzon mebusu Hafız Mehmet ve Merkez Ordusu Kumandanı Nureddin’in Meclis’e gönderdiği savunmasında kadınlar ve çocuklar dâhil tüm Rumların sürüldüğünü belirtti.76

Haziran 1922’de yapılan müzakerede Dahiliye Vekili Ali Fethi, seferberliğin başlangıcından beri Karadeniz’i temizlemek için her türlü tedbirin uygulandığını ve Samsun’da İslam ahalisinin yüzde 5’ini geçmeyen Rum’un kaldığına dikkat çekti.77 Yüzde 5, 1915’te Kayseri ve Yozgat’ta sürülmeyen Ermenilerin İslam köylerine dağıtılmasının oranıydı.78

1921’den altı yıl sonra hazırlanan rapor, Karadeniz’de neyin planlandığının ne yapıldığının özet itirafıydı. Samsun’da Rumlar, İngiliz ve Amerikan desteğiyle isyan etmişti. Rum silahlı gücü 6-7 binden 25 bine çıkmıştı. Gayesi: Pontos Hükümeti kurmaktı. 1919 ve 1920’de etkin tedbirler alındı ve 9 Aralık 1920’de kurulan Merkez Ordusu, 12 Kasım 1921’e kadar Rum çetelerini bastırdı. Merkez Ordusu’nun kuvveti 10 bin neferdi. Askerî harekâtın sonucunda 6 Şubat 1923 itibariyle “Pontus hülyasının kahramanları tamamen imha” edilmiş ve Pontosçuların vücudu kalmamıştı. 1921 ve 1922’deki çatışmada 11.198 Rum öldü ve 10.886 Rum teslim oldu.79 Ajanlarla takip edilen Rumlar80 ya öldürülmüş ya da yakalanmıştı.

1927’deki raporda, 1919 ve 1920’de Rum güçlerinin etkin olmadığı ve Karadeniz’e 3. ve 15. Kolorduyla egemen olunduğu yazıldı. 10 bin askeri, belli miktarda milis gücü olan Merkez Ordusu’na, 25 bin silahlı Rum’un nasıl yenildiği izah edilmeyen rapora göre, 11 bini aşkın Rum öldürüldü, ölen kadar Rum hükümete teslim oldu, yanan-yakılan Rum köylerinden bahsedilmedi ve 430 Türk-İslam hanesi yakıldı, 704 kişi ve 210 asker öldü. Anlaşılan o ki resmen sayısı ve konumu abartılan Rum güçleri imha edilmiş ve Rum milleti de binlerce yıllık yurdundan kopartılmıştır. Ölmeyen ve kovalanan dışında toprağında kalanlar da canını kurtarmak için Sünni İslamlaştı.

 

Cumhuriyet’in Sasun’u ve Dersim’i

Cumhuriyet, içeride ve dışarıda tapu meselesinin çözümü üzerine bina edildi. İzmir’in Yunan ordusu işgalinden kurtarıldığı 9 Eylül 1922, aynı zamanda 1914’te dillendirilen gâvurdan da temizlenmesinin tarihiydi. Dört gün sonra çıkan yangın temizliğin harekâtıydı, öyle de oldu; can derdine düşen Rum ve Ermeni milletleri kaçtı. Mallar yağmalandı. Mecliste hayli tartışıldı.81 İzmir özelinde ne olduğunun anlaşılmasını mümkün kılacak bir teşkilat kuruldu: İzmir Harp Ganimet Komisyonu.82

Kasım başında Meclis’te, Ankara’nın konumunu belirleyecek iki karar83 kabul edildi. Bir, Türkiye, Osmanlı’nın tek mirasçısıdır (307 no’lu). İki, saltanat ilga edildi (308 no’lu). Resmen “Türkiye, Osmanlı’nın devamıdır” denildi. Zaten kadro olarak da devamıydı. Türk Kurtuluş Savaşı’nı teşkilatlandıran ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran asker-sivil politik ve bürokratik kadronun İttihatçı olduğu konusunda fikri birlik vardır ve bunu Mustafa Kemal de ifade etmiştir.84

Cumhuriyet ilanı öncesinde iki temel adım atıldı. Birincisi, İttihatçıların 26 Eylül 1915 tarihli Tasfiye Kanunu’nu yeniden düzenleyen 15 Nisan 1923 tarihli ve 333 sayılı, mülkiyetin Türkleştirilmesinin özel kanunuydu.85 İkincisi, Lozan Antlaşması ve bunun TBMM’de kabul edilmesiydi.86 Türk millî devleti için içeride 333 sayılı kanun ve dışarıda Lozan tapu meselesinin çözümüydü. Cumhuriyet, bu tapu üzerine bina edildi! Lozan, bir yönüyle de Anadolu’dan Hıristiyanların temizliğine atılan imzaydı. 8 Kasım 1988’e kadar yürürlükte kalan 333 sayılı kanunun 6’ncı maddesiyle, sahibi başında olmayan her mülke devlet adına el kondu. Bunların Hıristiyan mülkü olduğunu Maliye Vekili Hasan Fehmi 3 Nisan 1924’te itiraf etti.87 Maddeyle yapılan, 1930’lar öncesinde en büyük devletleştirmeydi; artık fabrikadan tarlaya, konuta vesaire yüzbinlerce mülk devletindi. Müsadere yani zorla alım olmadığı iddiası en büyük yalandır; kimse malını devlete satmadı, devlet el koydu! Çünkü, sürülen veya kovalanan kişilerin mülkünün ve alacağının tasfiyesiyle görevli 1915’te ve 1923’te kurulan Tasfiye Komisyonlarının88 evrakından tek sayfa belge ortaya konmuş değildir.

29 Ekim 1923 öncesinde yürürlükte olan 1876 Anayasası’nın Padişah ve saire hükümleri değil, 1921 Anayasası’nın vilayetlere muhtariyet veren 11’inci maddesi dâhil altı maddesi değiştirildi.89 2’nci maddedeki (aynen) “Türkiye devletinin dini, dini İslâm ve resmi lisanı Türkçe’dir” hükmüyle Cumhuriyet’in dini ve resmî dili oldu. Mustafa Kemal de Reisicumhur olarak seçildi. 29 Ekim’de, 1921 Anayasası’nda farklı tanımlamalar yapılsa da muhtariyeti/federasyonu öngören hüküm, “Reisicumhur devletin reisidir” şeklinde değiştirilerek, demokrasi tasfiye edilmekle kalınmadı, devletin dini İslam, dili Türkçe, milleti Türk belirlemesiyle, resmî ideolojinin temel unsurları anayasal hüküm haline getirildi. İdeolojik unsurlar 1924 Anayasası’nda da aynen tekrar edildi. Sonuç olarak, 21 Anayasası’ndan muhtariyetin ilgası ne devrimciliktir ne de ilericiliktir!

Cumhuriyet’in kurumsallaştığı yıllarda da belli bölgelerde ayaklanmalar olduğu gerekçesiyle harekâta90 devam edildi. Şeyh Said Hareketi sonrası sürdürülen ve Ağrı harekâtı hakkında yeterince çalışmadım, Sasun ve Dersim üzerinde duracağım.

 

1937-1938’DE Sasun

Sasun’da 1890’lardan itibaren süren harekât 1930’larda tamamlandı, Ermeni Hıristiyan kimliği tasfiye edildi. İdari yapısındaki tüm değişikliğe rağmen Sasun’un, 1914-1927 döneminde91 Ermeni nüfusunun payı yüzde 46,6’dan yüzde 1,5’e gerilerken, İslâm nüfusunun payıysa yüzde 53,4’ten yüzde 98’e zıpladı. 1927’de Sasun nüfusunun anadile göre dağılımında 4557’si Kürt, 4215’i Arap, 238’i Türk ve 198’i Ermeni’ydi. Nüfusun demografik yapısındaki değişim, Türk millî devletin inşası sürecinde Ermeni milletine ne yapıldığının Sasun özelindeki icraatıydı. Hıristiyan nüfusun tasfiyesiyle İslâmlaşan Sasun’da yeni hedefse millettaş hale getirilmesiydi. Yapılacakları Mayıs 1936’da Birinci Umumi Müfettiş Abidin Özmen açıkladı: “Eğer Sasun işini Kürtlük ve Kürdistan işi ve ondan bir parça diye alırsak bu gibi fırsatlardan istifade ile icap eden halkı garbe nakletmek uygun olur.”92

Müfettiş Özmen’in ifade ettiği gibi Sasun’da hedeflenen gayri Türk kimliğiydi; resmen asayiş ve güvenlikle gerekçelendirilen askerî harekâtın asıl sebebi Sasun’un Türkleştirilmesiydi. Sasun’da bu dönemde ahalinin/Kürtlerin geleneksel yapısı dışında merkezi bir teşkilattan bahsedilmedi. İsmi raporlaştırılan ve hedef bilinen iki kişi vardı: Tatar Badik ve Şeyh Abdurrahman. Şeyh Abdurrahman, Cemal Madanoğlu’nun yazdığı ve bizzat görüştüğü Abdurrahman Ali olmalı. Tatar Badik ise, aşiret bölgesinde Sasun kaymakam vekilinin öldürülmesinden sorumlu tutulacaktır.

1935 Mayıs ortasında Harbak köyünde kaymakam vekili Rıdvan’ın öldürülmesiyle Sasun’a resmen “asî mıntıka” ve halkına “asî halk” denildi. Artık Sasun, askeriyenin tümden hedefindeydi. Kaymakam vekilinin ölümüyle ilgili resmî yalanı, Cemal Madanoğlu ve DYP Diyarbakır Mebusu Mahmud Altunakar ortaya çıkardı.93 Kaymakam vekili, Harbak’ta misafir olduğu evdeki kadına sarkıntılık sonrası jandarmayla çıkan çatışmada ölmüştü.

Sasun, 1925’ten itibaren idareten uygulanan yasak bölgeye kanuni kılıf ancak 11 yıl sonra 2/5402 sayılı kararnameyle94 sağlandı. Sürekli askeri operasyonların sahası Sasun’a 1935’ten itibaren farklı bakıldı. Sasun’da dönemsel yoğunlaşan askerî harekâtta, “harp hükümleri” cariydi. İlgili beş kararnamede95 Sasun’daki harekâtın harp koşullarına göre yapılacağı, mevzuatın ilgili hükmüne atıf yapılarak değişik yönlerden ifade edildi. Asıl harp hükümlerin icra edildiği harekât 1937’de yapıldı ve 1938’e de devam etti. Kararnamelerdeki hükmü, Sasun’da görevli Yüzbaşı Cemal Madanoğlu anılarında96 “savaş kuralları geçerliydi” diye yazdı. Sosyal-aşiret yapısıyla varlığını sürdüren Sasun halkına evi-barkı, tarlası-bahçesi yasaklandı ve yasağa uymadığı için iç düşman olarak nitelendirildi ve askerî harekâtla imha/tasfiye edildi.

İmhanın ve tasfiyenin boyutunu ortaya koymak açısından 1914-1945 döneminde Sasun nüfusuna bakmak yeterlidir. 1914’te 13.959 olan Sasun nüfusu, 1927’de 9234’e geriledi ve 1935’te 13.149’a yükseldi. Harp hükümlerinin icra edildiği 1937 ve 1938 yılı sonrasında Sasun nüfusu, 1940’ta 8539 ve 1945’te 9106’ydı.97 Askerî harekâtın yoğunlaştırıldığı 1937- 1938’de 834 Sasunlu öldürüldü ve 4214 Sasunlu sürüldü ve iskânda aileler 4’er kişi olarak parçalandı.98 Buna göre Sasun’un 1935’teki TC vatandaşı nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ı imha/tasfiye edildi.

1915’ten sonra 1935-1938 dönemi askerî harekâtla Sasun’un demografik yapısı fiilen merkezi Türkleştirme lehinde değiştirildi ve devamında imha ve asimilasyon politikası, 1990’lardan itibaren adına sürgün denilmese de kırın zorla boşaltılmasıyla sürdürüldü!

 

1938’de Dersim

TBMM 23 Nisan 1920’de açıldığında altı mebusu olan Dersim vilayeti, 1926 ilga edildi ve on yıl sonra yerine Tunçeli vilayeti kuruldu. 1935’te Başvekil İsmet İnönü ile 1931’de Birinci Umumi Müfettiş İbrahim Tali’nin raporunda Dersim için kaleme alınan maddeler, yapılacak kanuni düzenlemenin temel materyaliydi.

Dersim’le ilgili hazırlanan Osmanlı’da 18 ve Cumhuriyet’te 15 raporu değerlendirdiğimde vardığım sonuç şudur: Irkçı bakışla, Dersim’in etnik ve dini kimliği ötekileştirildi, düşmanlaştırıldı. Dili ve dini hedef alınan Kürt/Zaza99 ve Alevi Kızılbaş Dersimli için temel önerme Türkleştirilmesi ve Sünnileştirilmesiydi. Raporlarda sunulan tedbirlerin yoğunlaştığı 10 maddede:

  1. Silah toplamak.
  2. Dersimi bastıracak askeri gücü kalıcı kılmak.
  3. Asimilasyon ve tasfiyeyle Kürtleri/Zazaları Türkleştirmek ve Alevi-Kızılbaşları Sünnileştirmek.
  4. Dersim ahalisini garba sürmek.
  5. Türkçeyi, Kürtçe/Zazaca yerine ikame etmek.
  6. Aşiret sistemine, ağalığa, seyidlere ve şekavete son vermek.
  7. Türk muhacir yerleştirmek.
  8. Seyid Rıza’yı yola getirmek.
  9. Islahâtın kalıcı olması için askerî harekâtı sürdürmek. 10.Dersim’de özel bir koloni sistemi kurmak.100

Resmen Tunçeli vilayetinin kurulması, silah toplanması, valinin muvazzaf kolordu kumandanı olması, 4. Umumi Müfettişin idamı infaz yetkisinin bulunması, seyid ile aşiret reislerinin sürülmesi, dağ başındaki köylerin yakılması, vergilerin toplanması, müfettişliğin esas idare şekli haline getirilmesi, askeri kuvvetin arttırılması gibi hususlar, Tunçeli Vilayeti İdaresi Kanunu maddeleri olarak kabul edildi101 ve uygulandı. Dersim’de taş taş üstünde bırakılmadı.

Dönemin bir diğer 2510 sayılı İskân Kanunu’nda102 ırkçılığın tüm unsurları vardı. Kanunda Türk ırkından olan-olmayan (madde 7, 12 ve 13), Türk kültürüne bağlı [Sünni-İslâm] olan-olmayan (madde 10, 11), anadili Türkçe olan-olmayan (madde 11) ve soyca Türk olan-olmayan (madde 12) gibi ırk, din ve anadil kriterine göre ırki ayrımcılık yapıldı. Demografik yapı buna göre analiz edildi ve belirlenen politikalar uygulandı. İlk icra sahası Trakya’da Yahudiler kovalandı, devamında devletin Sasun ile Dersim dâhili harbiyle on binlerce insan öldürüldü ve sürüldü.

Eylül 1937’ye kadar Dersim’deki harekâtı değerlendiren İsmet İnönü, Başbakanlıktan alınmadan önce 14 Haziran ve 18 Eylül 1937’de TBMM’de yaptığı konuşmada, “Hükümet Tunçeli’de vaziyete tamamen hâkimdir” ve “Bütün engeller ortadan kaldırılmıştır” dedi. İnönü yerine Celâl Bayar Başbakan oldu. Hikâyesini Cüneyt Arcayürek yazdı: “Atatürk ve Mareşal Çakmak oturmuş, konuşmuşlar. Tunçeli’yi temizlemek lazım geldiğine inanmışlar. İnönü’nün temizlik yapmaya fazla istekli olmadığını bildiklerinden, Celâl Bayar’a sormuşlar ‘yapar mısın?’ diye. Celâl Bey, bize anlattıydı, ‘yaparım’ demiş, girişmişler.”103

1937 yılı sonunda devletin Dersim’e hâkim olmasına, Seyid Rıza’yla altı yoldaşının 14/15 Kasım gecesi idam edilmesine, aranan pek çok aşiret liderinin yakalanmasına ve öldürülmesine rağmen 1938 harekâtı hazırlığına başlandı.

Görevlendirmede planlı seçicilik vardı. 1921’de Koçgiri ve Pontos harekâtının Merkez Ordusu Kurmay Başkanı Yüzbaşı Hüseyin Hüsnü [Abdullah Alpdoğan] buradaki tecrübesiyle 1936’da 4. Umumi Müfettişi ve Tunçeli valisi olarak atandı ve 1938’deki askerî harekâtın da komutanıydı.104 Korgeneral Alpdoğan, 1 Haziran 1938’de Koçgiri ve Pontos’taki birikimiyle Dersim’de harekâtın, harp hükümlerine göre planlanmasını önerdi105 ve sekiz gün sonra 9 Haziran’da hükümet iki kararnameyle106 gereğini yaptı. Kapsamı 6 Ağustos 1938 tarihli gizli kararnameyle107 belirlenen

  1. Kolordu, 8. Kolordu ve 9. Kolordu’nun katılımıyla 10 Ağustos’ta başlayacak ’38 Dersim harekâtı, harp hükümlerine göre kararlaştırıldı ve uygulandı. Bunun için yıllar sonra 20 Mart 1953’te Genelkurmay Başkanı Orgeneral Nuri Yamut108 da ’38 Dersim harekâtını, “[dâhili] harp” olarak tanımladı. Dersim ’38, önceki iki yıldan niteliksel olarak farklıydı, “yok etmeye” planlıydı. 1936’dan çok 1937’de askeri operasyonlar vardı ve belli bölgelerle sınırlıydı, kapsamı ’38’deki gibi tüm vilayet ve sonucu da o kadar ölümcül değildi.

17 Eylül 1937 itibariyle109 265 Dersimli ve biri subay, 29 asker ve ’38’de110 ise 13 bin 160 Dersimliyle 122 askerle milis öldü. Bakanın açıklamasına göre öldürülen Dersimli toplamı 13 bin 806 TC vatandaşıydı. Bu yıllarda111 yaklaşık 20 bin Dersimli sürüldü ve aileler 4’er kişi olarak parçalandı. Irkçı planın icrasıyla on binlerce Dersimli öldürüldü ve sürüldü.

 

Yapısal Irkçılık

Anadolu, Birinci Paylaşım Savaşı ve Türk Kurtuluş Savaşı’yla Hıristiyan Ermeni ve Rum milletlerinden temizlendi. Irki temizliğin sonucunda resmi verilere göre bugünkü TC sınırlarında 1914’te yüzde 20 olan Hıristiyan ve Musevi nüfus payı, 1927’de yüzde 2,8’e geriledi112 ve bugün de yüzde 1 bile değildir. Gayri Türk ve gayri Sünni İslam milletlerin tasfiyesinde program üç aşamalıydı. Anadolu’dan sonra Trakya, ikinci hedefti ve öncesinde Rum ve Ermeniler temizlendiği için kalan Yahudiler de 1934 yazındaki resmi ve yerel güçlerin saldırısıyla kovalandı ve amaca ulaşıldı. 1934 sonrasında Yahudiler, artık Varlık Vergisi’nde olduğu gibi Hıristiyanlarla birlikte hedefti.

Üçüncü hedef, Hıristiyanların ve Musevilerin son sığınağı İstanbul’du. 1955’te İstanbul’da Hıristiyan ve Musevi’nin toplam nüfusta yüzde 12 olan payı113 2022’de belki de yüzde 0,5’tir. 1955’te İstanbul’da 1,5 milyonun 179 bini Ermeni, Rum ve Yahudi (37 bin) iken, bugün 16 milyonda üç milletin toplamı tahminen 100 bin bile değildir. Peki, Rumlara, Ermenilere ve Yahudilere ne oldu da yok oldular? 1915’ten 2022’ye Anadolu, Trakya ve İstanbul, Hıristiyan ve Musevilerden yani gayri İslam milletlerden temizlendi.

Temizlik sadece demografik yapıyla sınırlı kalmadı, 1920’lerde yürürlüğe konulan 16 kanunla Ermenilerin ve Rumların iktisadi varlığı 1920’lerde ve devamında Türk-İslam’a transfer edildi ve tapuya kayıt işlemi de yapıldı. 1930’lar sonrasında Yahudiler mülkü de Türkleştirme kapsamındaydı. 1934’te Trakya’da Yahudiler, kitlesel mülksüzleştirilen milletti.

Cumhuriyet’in temellendirildiği ve inşasının tamamlandığı 1915-1940 döneminde 1915’te Ermenilere, 1921’de Koçgiri’de Alevi-Kızılbaş Kürtlere ve Pontos’ta Rumlara, 1937’de Sasun’da Ermenilerle Kürtlere ve 1938’de Dersim’de Kürt/Zaza Alevi-Kızılbaşlara yapılanlar tek cepheli, devletin dâhili harbiydi. Sonuç ortadadır, devlet karşısında Ermenilerin, Koçgirililerin, Pontosluların, Sasunluların ve Dersimlilerin varlık gösterecek ne merkezi teşkilatı ne de lojistiği vardı. Yüz binlerce insan öldürüldü ve toprağından kopartıldı ve can pazarında kalanlar da Sünni İslamlaştı/Türkleşti.

Devletin dâhili harbi,114 Türk Nüfus Mühendisliği’nin115 saha çalışmasıyla ortaya konan planın/programın harp koşullarında icrasıydı: 1Coğrafi bütünlükte iç düşman milleti/unsuru belirlemek. 2Askeri ve silahlı gücün seferberliğini planlamak. 3Kitlesel can ve mal güvenliğini imha/tasfiye etmek. Devletin dâhili harbi, hedef milletin varlığının hedeflendiği soykırımdır; insanlar öldürüldü, sürüldü, ailesel bütünlüğü parçalandı, çocuklar anasından-babasından kopartıldı, yetim çocuklar başkalarına verildi, can pazarında kalanlar da Sünni İslamlaştı/Türkleşti.

Devletin Pontos veya Dersim dâhili harbinde, Türk Kurtuluş Savaşı’ndan daha fazla insan öldü. Resmî verilere göre Karadeniz’de 16 bin Rum’la 1641 asker-milis116 ve ‘38 Dersim’de 13.160 Dersimliyle 122 asker-milis öldü.117 Türk Kurtuluş Savaşı’nda 19191922 yıllarındaysa asker milis kaybı118 662’si subay 9167’dir ve bunun 2542’si Büyük Taarruz’dadır (26 Ağustos-9 Eylül 1922).

İki sonuç ortadadır; biri dâhili diğeri harici harptir.

6-7 Eylül imhasının ve 1964 İstanbul Rumlarının kovalanmasının ardından devrimcilere karşı faşistlerin sokağa salınmasıyla 1970’lerde Türk devletinin risk analizinde sırada Türk-Kürt Alevi-Kızılbaşlar vardı: Malatya, Sivas, Maraş ve Çorum’daki saldırılarda devrimcilerle Türk-Kürt Alevi-Kızılbaşlar hedefti.

1990’larda Diyarbakır’dan Hakkari’ye, Van’a, Siirt’e ve Batman’a köy boşaltmasıyla, Kürtler toprağından kovalandı. Bu, demografik toprak bütünlüğünde Kürtçe’nin de tasfiyesiydi.

1920’lerde Kürdistan’da Türkçe bilenler oranının yüzde 8 olduğu iddia edilmişti. TBMM Reisi Mustafa Kemal’in Elcezire Komutanı’na 27 Haziran 1920 tarihli Kürdistan talimatını gönderdiği119 ve Siverek Mebusu Lütfi ile Bitlis Mebusu Yusuf Ziya’nın “Kürdistan mebusuyuz” dediği120 dönemde Muş Mebusu Hacı Ahmet Hamdi, “Kürdistan’a ihalei nazar edilecek olursa, görülecek ki, ahalinin yüzde sekizi [8’i] Türkçe tekellüm değil [konuşamıyor], hattâ tefehhüm bile edemez [anlamaz] ve yüzde 95’i dahi okumak ve yazmaktan bihaberdir [habersizdir]” demişti.121

Hiç kuşkusuz 1938’den bugüne Dersim’de de demografik toprak bütünlüğünde benzer tasfiye yaşandı.

Türk millî devleti icraatının doğrudan sonucudur ki, Türk milliyetçiliğinin ekonomi politiği milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir.

Cumhuriyet veya Türk devletinde rejim nedir, ne değildir tartışmasında demokrasi, faşizm ve saire analizinde yeterince görünür kılınmayan ırkçı olmasıdır. 1915-1940 döneminde yani çeyrek asırda Anadolu halkları beş kez kırıldı; Güney Afrika’daki ‘apartheid’in Türk versiyonuydu. Bu yönüyle de değerlendirmeliyiz.

Sonuç olarak özellikle 1920-1923’te Türk Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet değerlendirmesinde anti-emperyalizm söylemi o kadar baskındı ki, Hıristiyan milletlerin Anadolu’dan temizlenmesi hiç dikkate alınmadı. Devamında da Cumhuriyet’in modernite icrasının, yaklaşık 3 milyon Hıristiyan’ın gasp edilen on binlerce mülkünün transferi ve tapulamasını sağlayacak 16 kanuni düzenlemenin yapıldığı, Kürtleri Türkleştirmenin programı Şark Islahat Planı’nın belirlendiği-uygulandığı ve Takrir-i Sükûn icra yıllarında yapıldığı da görülmedi. Bu, aslında Türk milliyetçisi olunduğunun malumuydu.

Bütünlüklü bakmalıyız; 1915’lerden 1920’lere madalyonun bir yüzünde Türk Kurtuluş Savaşı, Türk millî devleti, Cumhuriyet ve totaliter modernleşme, diğer yüzünde 3 milyon Hıristiyan’ın temizlenmesi ve mülkünün gaspı, Şark Islahat Planı ve icrasıyla Takrir-i Sükûn şiddeti, Ermeni, Koçgiri, Pontos, Sasun ve Dersim kırımları vardır.

Sorum şudur: Madalyonun hangi yüzünden bakıyoruz ve 1915-1940 dönemine ne diyeceğiz?

 

DİPNOTLAR:

1             Dikran Mesrob Kaligian, Taşnaklar ve İttihatçılar, çeviren: Deniz Mutlu Taşyürek, Aras Yayıncılık, İstanbul-2017.

2             Tarık Zafer Tunaya’nın 1’inci madde analizine göre, kesin olarak Prens Sabahattinci adem-i merkeziyet prensibi reddedildi (Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İkinci Meşrutiyet Dönemi, 1908-1918, cilt: 1, İletişim Yayınları, İstanbul-1998, s. 62, 140, 145; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, İttihat ve Terakki, cilt: 3, İletişim Yayınları, İstanbul-2000, s. 293).

3             Tarık Zafer Tunaya’nın 1916 yılı kongre raporundan çıkardığı sonuç: İttihat ve Terakki, Osmanlıcı (İttihad-ı Anasırcı) olmaktan çıkıp, “Türkçü (milliyetçi) ve devletçi” bir kimliği benimsemiştir (Tarık Zafer Tunaya, age, cilt: 1, s. 62-63, 153; Tarık Zafer Tunaya, age, cilt: 3, s. 295).

4             Tarık Zafer Tunaya’ya göre “İttihat ve Terakki’nin bir yüzü ne denli Türkçü-milliyetçi ise, öteki yüzü de [o] kadar İslamcıdır” ve İttihat ve Terakki’nin fedai örgütü Teşkilât-ı Mahsusa da “Türkçülük ve İslamcılık” ideolojisiyle yapılandırıldı (Tarık Zafer Tunaya, age, cilt: 3, s. 344, 377).

5             Tarık Zafer Tunaya, age, cilt: 3, s. 409-410; Zafer Toprak, Türkiye’de ‘Milli İktisat’ (1908-1918), Yurt Yayınları, Ankara-1982.

6             Selim Deringil, İhtida ve İrtidad, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 281-340.

7             Murat Bebiroğlu, Osmanlı Devleti’nde Gayrimüslim Nizamnameleri, İstanbul-2008; Vartan Artinian, Osmanlı Devleti’nde Ermeni Anayasası’nın Doğuşu, 1839-1863, Aras Yayıncılık, İstanbul-2004.

8             MMZC (İçtima-ı fevkalâde), devre: 3, sene: 1, cilt: 1, s. 606-613.

9             Murat Bebiroğlu, age, s. 14-15, Fatih’in Galata Ahidnamesi-1453 (madde 5); İlber Ortaylı, İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı, Alkım Yayınevi, 25. baskı, İstanbul-2006, s. 114.

10           Esat Uras, Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi, Belge Yayınları, İstanbul-1976, s. 334, 340-356.

11           Halil Menteşe’nin Anıları, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul-1986, s.167-179.

12           Maliye Nazırı Cavit’in 1918 Mart ayı itibariyle açıklaması, MMZC, devre: 3, sene: 4, cilt: 2, s. 424-425 ve MAZC, devre: 3, sene, 4, cilt: 1, 2.3.1334, s. 532.

13           Yusuf Hikmet Bayur, Türk İnkılâbı Tarihi, cilt: III, kısım: 2, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. baskı, Ankara-1991, s. 476-480; Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa, 1914-1922, cilt: 3, Remzi Kitabevi, 2. baskı, İstanbul-1978, s. 368-369, 384-385, 394; Sabahattin Selek (hazırlayan), İsmet İnönü Hatıralar, Bilgi Yayınevi, Ankara-2006, s. 336-337; Halil Menteşe’nin Anıları, s. 220-221; Celâl Bayar, Ben De Yazdım, cilt: 4, Sabah Gazetesi Kitapları, İstanbul-1997, s. 162-166; TBMM Zabıt Ceridesi (ZC), devre: 2, cilt: 1, s. 236, 240; Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, çeviren: Seha. L. Meray, cilt: 1, Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2001, s. 29, 33, 43, 46, 92.

14           BOA, HR. MA, 1105/7, 5.8.1914, aktaran Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, cilt: 1, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Yayın no: 130, İstanbul-2013, s. 28-29.

15           BOA-Katalog, DH.ŞFR, 44/200, 28 Ağustos 1330 (6 Eylül 1914).

16           BOA, DH.ŞFR, 52/96, 97 ve 98, 11 Nisan 1331 (24 Nisan 1915).

17           Savaş ilanı, İ. MMS, 191/2_1-2 ve fetva, DH. SYS, 123-12/35, 29 Teşrinievvel 1330 (11 Kasım 1914), aktaran Osmanlı Belgelerinde Birinci Dünya Harbi, cilt: 1, s. 90-94.

18           Liman von Sanders, Türkiye’de Beş Yıl, Resul Bozyel (hazırlayan), Kesit Yayınları, İstanbul-2006; İsmet Görgülü, On Yıllık Harbin Kadrosu, 1912-1922, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 2. Baskı, Ankara-2014, s. 133-139; TC Genelkurmay Başkanlığı, Birinci Dünya Harbinde Türk Harbi Kafkas Cephesi 3’üncü Ordu Harekâtı, cilt: 1 ve 2, Genelkurmay Basımevi, Ankara-1993; Ziya Yergök, Sarıkamış’tan Esarete (1915-1920), Sami Önal (hazırlayan), Remzi Kitabevi, 8. Baskı, İstanbul-2007.

19           Tehcire Giden Yol, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü, Yayın no: 142, İstanbul-2016, s. 59-221; BOA, DH. ŞFR, 50/127, 15 Şubat 1330 (28.2.1915), Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı-2007, s. 110-111.

20           Kâmuran Gürün, Ermeni Dosyası, Türk Tarih Kurumu Yayınları, 3. baskı, Ankara-1985, s. 212; BOA, DH.EUM.MEM, 62/8, 12.3.1915, Tehcire Giden Yol, s. 162.

21           BOA, DH.ŞFR, 468/24, 19.4.1915, Tehcire Giden Yol, s. 209.

22           Hitler’in 12 Ekim 1939’da Polonya Genel Valisi Hans Frank’a verdiği gizli emir: “Polonya’da liderlik yeteneği olanlar tasfiye edilmelidir.” Emirle 3500 aydın öldürüldü. (William L. Shirer, Nazi İmparatorluğu, cilt: 2, çeviren: Rasih Güran, Ağaoğlu Yayınevi, İstanbul-1968, s. 1018-1026.)

23           Kâmuran Gürün, age, s. 213.

24           Nesim Ovadya İzrail, 24 Nisan 1915 İstanbul, Çankırı, Ayaş, Ankara, 2. baskı, İletişim Yayınları, İstanbul-2014, s. 227-233.

25           Michael Mann’in soykırım, siyasikırım ve sınıfkırım analizi, Michael Mann, Demokrasinin Karanlık Yüzü, çeviren: Bülent O. Doğan, İthaki Yayınları, İstanbul-2012, s. 20-22, 130-324.

26           BCA-Katalog,  F:  030.18.01.01/K:  1,  D:  11,  S:  17  ve  F: 030.18.01.01/K:  2,  D:  33,  S:5;  BCA-F:  30.18.1.1/K:  2, D: 33, S: 18 ve BCA-F: 30.18.1.1/K: 2, D: 35, S: 3 ve BCA-F: 30.18.1.1/K: 3, D: 19, S: 7, aktaran Cengiz Mutlu, Mütareke Döneminde Rum Nüfus Hareketleri (1918-1922), Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2004, s. 281-282, 344, 350, 353; BCA-Katalog, F: 30.18.1.1, dosya: 95-9, yer no: 3.23..15; Pontus Meselesi, Dr. Yılmaz Kurt (hazırlayan), TBMM Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi, Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara-1338 (1922), TBMM Basımevi, Ankara-1995, s. 406-407; Herkül Millas (derleyen), Küçük Asya Araştırmaları Merkezi, Göç, Rumlar’ın Anadolu’dan Mecburi Ayrılışı (1919-1923), çeviren: Damla Demirözü, İletişim Yayınları, İstanbul-2001, s. 221-223, 226-229, 243-246, 262-264, 282-283.

27           Cengiz Mutlu, age, s. 284-289.

28           215 sayılı Bakanlar Kurulu kararı, BCA-F: 030.18.01.01/K: 1, D: 11, S: 17.

29           Nüfus Umum Müdürlüğü’nün 12.8.1933 tarihli raporunda İlişik Sayı: 8, BCA-F: 030.10/K: 124, D: 885, S: 4.

30           Genelkurmay’ın kitabına göre Türk Kurtuluş Savaşı (1919-1922) döneminde 24 ayaklanma oldu: 1-Ali Batı Ayaklanması (11 Mayıs-18 Ağustos 1919), 2-Ali Galip Olayı (20 Ağustos-15 Eylül 1919), 3-Birinci Bozkır Ayaklanması (27 Eylül-4 Ekim 1919), 4-İkinci Bozkır Ayaklanması (20 Ekim-4 Kasım 1919), 5-Şeyh Eşref (Hart) Ayaklanması (26 Ekim-24 Aralık 1919), 6-Birinci Anzavur Ayaklanması (25 Ekim-30 Kasım 1919), 7-İkinci Anzavur Ayaklanması (16 Şubat-19 Nisan 1920), 8-Birinci Düzce Ayaklanması (13 Nisan-31 Mayıs 1920), 9-İkinci Düzce Ayaklanması (19 Temmuz-23 Eylül 1920), 10-Ahmet Anzavur’un Adapazarı Harekâtı (10-22 Mayıs 1920), 11-Birinci Yozgat [Çapanoğlu] Ayaklanması (15 Mayıs-27 Ağustos 1920), 12-İkinci Yozgat Ayaklanması (5 Eylül-30 Aralık 1920), 13-Zile Ayaklanması (25 Mayıs-21 Haziran 1920), 14- Zile’de Aynacıoğulları (13 Aralık 1920-25 Nisan 1921), 15-Milli Aşiret Olayı (1 Haziran-8 Eylül 1920), 16-Cemil Çeto Olayı  (20 Mayıs-7 Haziran 1920), 17-İnegöl Olayı (20  Temmuz-20  Ağustos 1920), 18-Çopur Musa (Çivril) Olayı (20-30 Temmuz  1920), 19-Kula Olayı (27-28 Haziran 1920), 20-Konya Ayaklanması (2 Ekim-22 Kasım 1920), 21-Demirci Mehmet Efe Ayaklanması (1- 30 Aralık 1920), 22-Çerkez Ethem Kardeşlerinin Ayaklanması (27 Aralık 1920-23 Ocak 1921), 23-Koçgiri Ayaklanması (6 Mart-17 Haziran 1921), 24-Pontos Harekâtı (1921-1922) (Hamdi Ertuna, Türk İstiklâl Harbi, VI’ncı cilt, İstiklâl Harbinde Ayaklanmalar (19191921), Genelkurmay Basımevi, Ankara-1974, s. 40-294).

31           TBMM Gizli Celse Zabıtları (GCZ), cilt: 3, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Ankara-1985, s. 369.

32           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, İki İsyan Bir Paşa, 2. Baskı, Babil Yayıncılık, Ankara-2003, s. 9-17, 86; Hamdi Ertuna, age, s. 290; Yrd. Doç. Dr. Yusuf Sarınay, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası, Pontus Meselesi ve Yunanistan’ın Politikası (Makaleler) içinde Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara-1999, s. 41-42; Necati Fahri Taş, Nurettin Paşa, Atatürk Araştırma Merkezi Yayınları, Ankara-2014, s. 70-72.

33           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 287-289.

34           İsmet Görgülü, age, s. 383.

35           TBMM GCZ, cilt: 2, s. 622-623 ve 627, 630.

36           Dilek Kızıldağ Soileau, Koçgiri İsyanı Sosyo-Tarihsel Bir Analiz, İletişim Yayınları, İstanbul-2017, s. 291-293.

37           Koçgiri Tahkikat Heyeti Raporu, aktaran Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 334.

38           Raymond Kevorkian, Ermeni Soykırımı, çeviren: Ayşen Taşkent Ekmekci, İletişim Yayınları, İstanbul-2015, s. 625-626.

39           Kemal H. Karpat, Osmanlı Nüfusu (1830-1914), çeviri: Bahar Tırnakcı, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2003, s. 216-217; Umumi Nüfus Tahriri (1927), Fasikül 1-2, İstatistik Umum Müdürlüğü, Ankara-1929, Fasikül 1’de, s. 61.

40           Halkın söylemi zabıtlarda ve raporlarda yer aldı, TBMM GCZ, cilt: 2, s. 269-270; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 139; Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 219-222.

41           Dr. Nuri Dêrsimi, Kürdistan Tarihinde Dêrsim, 2. baskı, Doz Yayınları, İstanbul-2004, s. 152; Ali Kemali, Erzincan, Resimli Ay Matbaası, 1932, s. 163-164; Hamdi Ertuna, age, s. 269-270. Başbakan Fevzi’nin [Çakmak] açıklaması, TBMM ZC, devre: 1, cilt: 14, s. 317.

42           Ebubekir Hazım Tepeyran, Belgelerle Kurtuluş Savaşı, sadeleştiren: Hürriyet Yaşar, Gürer Yayınları, İstanbul-2009, s. 213-214; Çiğdem Aslan-Mustafa Toker (hazırlayan), Gâye-i Milliyye, Ankara Üniversitesi, Ankara-2012, s. 59.

43           10.3.1921 tarih ve 727 sayılı kararname, DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 2, Milliyet Matbaası, İstanbul-1929, s. 5; 13.3.1921 tarih ve 733 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.1/K: 2, D: 38, S: 20.

44           Dilek Kızıldağ Soileau, age, s. 301-305.

45           TBMM GCZ, cilt: 2, 4.10.1337 (1921), s. 268-270.

46           Ebubekir Hazım Tepeyran, age, s. 214, 217-218, 221.

47           TBMM GCZ, cilt: 2, s. 248-256, 269-270, 272-280.

48           TBMM ZC, devre: I, cilt: 14, s. 317-318.

49           Pontus Meselesi, Dr. Yılmaz Kurt (hazırlayan), TBMM Hükümeti Matbuat Müdiriyet-i Umumisi, Matbuat ve İstihbarat Matbaası, Ankara-1338 (1922), TBMM Basımevi, Ankara-1995. Daha önce 1916’da İttihatçı hükümet de Ermeni meselesiyle ilgili kitap hazırlatmıştı (H. Erdoğan Cengiz (hazırlayan), Ermeni Komitelerinin A’mâl ve Harekât-ı İhtilâliyyesi, İ’lân-ı Meşrutiyyet’den Evvel ve Sonra, İstanbul-1332 (1916), Başbakanlık Basımevi, Ankara-1983).

50           Pontus Meselesi, s. 87, 107, 110, 120-121.

51           Hadiye Yılmaz, Pontus Macerası, Tarihçi Kitabevi, İstanbul-2011, s. 49; Sadi Borak, Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları, 2. baskı, Kaynak Yayınları, İstanbul-1998, s. 249-250, 253-254.

52           Sabahattin Özel, Milli Mücadele’de Trabzon, T. İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul-2012, s. 162-164, 324; Pontus Melesi Raporu, aktaran Hadiye Yılmaz, age, s. 187. Hadiye Yılmaz’a göre, 11 sayfalık rapor 1927’de kaleme alındı.

53           Ekümenik Patrikhane, Mütarekeden 1920 Sonuna Kadar Türkiye’deki Rum Halkının Çektiği Acılar raporu, Alexander Papadopoulus, Resmi Belgelerle Avrupa Savaşından Önce Türkiyeli Rumlar Üzerindeki Zulüm, Pontus Trajedisi (1914-1922), Kara Kitap, çeviren: Attila Tuygan, Anais Martin, Adnan Köymen, Pencere Yayınları, İstanbul-2013, s. 262.

54           TBMM GCZ, cilt: 3, s. 668-670.

55           Pontus Meselesi, s. 398-399.

56           Pontus Meselesi, s. 389-390.

57           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 32-36, 96-101; Bestami S. Bilgiç, Doğu Karadeniz Rumları: İsyan ve Göç (1919-1923), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara-2011, s. 104-105.

58           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 213-214.

59           5 Mart 337 (1921) tarih ve 716 sayılı kararname, BCA-F: 030.18. 1.1/K: 2, D: 38, S: 2.

60           DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 2, Milliyet Matbaası, İstanbul-1929, s. 5.

61 Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 102-107, 216-218, 220-223.

62           Sabahattin Özel, age, s. 162-164, 324; Bestami S. Bilgiç, age, s. 99-101.

63           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 78, 212-213.

64 TBMM GCZ, cilt: 3, s. 668-670.

65           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 107-108.

66           12.6.1337 (1921) tarih ve 941 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.01.01/K: 3, D: 24, S:12; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 207.

67           Pontus Meselesi, s. 405, 408.

68           Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 114-115; Zeki Sarıhan, Kurtuluş Savaşı Günlüğü, cilt: 3, Türk Tarih Kurumu, Ankara-1995, s. 561-562.

69           Pontus Meselesi, s. 387; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 116117; BCA-F: 030.18.01.01/K: 3, D: 28, S: 5.

70           Justin McCarthy, Ölüm ve Sürgün, çeviren: Fatma Sarıkaya, 2. baskı, Türk Tarih Kurumu, Ankara-2014, s. 327.

71           Pontus Meselesi, s. 397, 404.

72           Stefanos Yerasimos, Pontus Meselesi (1912-1923), Toplum ve Bilim, Güz 1988-Kış 1989, sayı: 43-44, s. 66-67.

73           19 ve 27.6.1921 tarih ve 2245 ile 2498 sayılı genelge, Pontus Meselesi, s. 396-397.

74           Pontus Meselesi, s. 387-389.

75           Pontus Meselesi, s. 400-401.

76           TBMM ZC, devre: 1, cilt: 15, s. 238-241; TBMM GCZ, cilt: 2, s. 284-285; TBMM GCZ, cilt: 2, s. 406-407; Prof. Dr. Mustafa Balcıoğlu, age, s. 275.

77 TBMM GCZ, cilt: 3, s. 362-364, 369-372, 374-376.

78           BOA, DH.EUM. 2. Şb, 68/75, aktaran Osmanlı Belgelerinde Ermenilerin Sevk ve İskânı-2007, s. 260; Yozgat Ermeni Tehciri Davası, hazırlayan: Nejdet Bilgi, Kitabevi, İstanbul-Nisan 2006, s. 122, 126.

79           Pontus Meselesi Raporu, aktaran Hadiye Yılmaz, age, s. 181-182, 185-189.

80           Canik Mebusu Emin’in açıklaması, TBMM GCZ, cilt: 3, s. 397, 400.

81           TBMM ZC, devre: 1, cilt: 23 ve 25, s. 264-278 ve 97-105; TBMM GCZ, cilt: 3, s. 860-872, 1126-1127, 1131-1143; Lozan Barış Konferansı, tutanaklar-belgeler, çeviren: Seha. L. Meray, cilt: 7, Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2001, s. 95-96; Bir Ermeni Doktorun Yaşadıkları Garabet Haçeryan’ın İzmir Güncesi, çeviren: Atilla Tuygan, Belge Yayınları, İstanbul-2005, s. 13-18, 44-45, 54-60, 61-67; Ahmet Demirel (hazırlayan), İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), cilt: 1, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul-2001, s. 40-41.

82           Dr. Fikret Yılmaz (hazırlayan), İzmir Ticaret Odası, Meclis Karar Defteri I-II, 1922-1930, İzmir Ticaret Odası, Kültür, Sanat ve Tarih Yayınları-5, İzmir-2008, s. 28, 68.

83           TBMM’nin 30.10.1338 (1922) tarih ve 307 no’lu Osmanlı İmparatorluğu’nun bittiği ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin teşekkül ettiğine dair kararı, TBMM ZC, devre: 1, cilt: 24, s. 292-298; DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 3, Milliyet Matbaası, İstanbul-1929, s. 149; TBMM’nin 1.11.1338 tarih ve 308 sayılı Türkiye Büyük Millet Meclisinin hukuku hâkimiyet ve hükümraninin mümessili hakikisi olduğuna dair kararı, TBMM ZC, devre: 1, cilt: 24, s. 304, 313-316; DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 3, Milliyet Matbaası, İstanbul-1929, s. 152-153.

84           Mustafa Kemal, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, I-III, cilt. III, Atatürk KDTYK, Ankara-1989, s. 85-86; Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Gelişmeler (1876-1938), Birinci Kitap, 2. baskı, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, Mayıs 2003, s. 171, 176; Tarık Zafer Tunaya, age, cilt: 3, s. 676; Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması, s. 26; Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, çeviren: Yasemin Saner Gönen, İletişim Yayınları, 13. baskı, İstanbul-2002, s. 215-216; Erik Jan Zürcher, Millî Mücadelede İttihatçılar, s. 249-255; Bülent Tanör, Türkiye’de Kongre İktidarları (1918-1920), Yapı Kredi Yayınları, 2. baskı, İstanbul-2002, s. 136-139; Sina Akşin, İstanbul Hükümetleri ve Milli Mücadele-II, T. İş Bankası Kültür Yayınları, 3. baskı, İstanbul-2010, s. 29; Sina Akşin, Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, s. 464; Hüseyin Cahit Yalçın, Talât Paşa, Yedigün Neşriyatı, 1943, s. 6; Muhittin Birgen, İttihat ve Terakki’de On Sene, cilt: 2, Zeki Arıkan (hazırlayan), Kitap Yayınevi, İstanbul-2006, s. 687, 696697, 705; Cemal Kutay, Talat Paşanın Gurbet Hatıraları, İstanbul 1983, cilt: 1, s. 7’den aktaran, Doç. Dr. Ahmet Eyicil, Doktor Nâzım Bey, Gün Yayıncılık, Ankara-2004, s. 259.

85           TBMM ZC, devre: 1, cilt: 29, s. 138-146 ve 159-175 ve Fihrist-s. 4.

86           23 Ağustos 1923 tarih ve 340, 341, 342 ve 343 sayılı Lozan Sulh Muahedenamesinin Kabulüne Dair Kanun, sitesi: http://www. mevzuat.gov.tr/MevzuatMetin/1.3.340.pdf; TBMM ZC, devre: 2, cilt: 1, 21 ve 22 ve 23.8.1339, s. 111-241 ve 245-261 ve 264-291.

87           TBMM GCZ, cilt: 4, s. 429.

88           İzmir Tasfiye Komisyonu 1923’te faaliyet gösterdi (Dr. Fikret Yılmaz (hazırlayan), İzmir Ticaret Odası, Meclis Karar Defteri I-II, 1922-1930, İzmir Ticaret Odası, Kültür, Sanat ve Tarih Yayınları-5, İzmir-2008, s. 90, 92). Osmanlı Arşivindeki araştırmamda 42 Tasfiye Komisyonu ile 33 Emvâl-i Metrûke Komisyonu’nun görev yaptığını belirledim (Nevzat Onaran, Osmanlı’da Ermeni ve Rum Mallarının Türkleştirilmesi (1914-1919), Evrensel Basım Yayın, İstanbul-2013, s. 329-353, 473-486).

89           29.10.1339 tarih ve 364 sayılı kanun, TBMM ZC, devre: II, cilt: 3, s. 89-99 ve Fihrist-s. 4; DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 5, 2. basılış, Ankara-1948, s. 158.

90           Genelkurmay’ın kitabına göre Cumhuriyet ilanı sonrasında 1940’a kadar 18 ayaklanma/harekât oldu: 1Nasturi Ayaklanması (12-28 Eylül 1924), 2Şeyh Said Ayaklanması (13 Şubat-31 Mayıs 1925), 3Raçkotan ve Raman Tedip Harekâtı (9-12 Ağustos 1925), 4Sason Ayaklanmaları (1925-1937), 5Birinci Ağrı Ayaklanması (16 Mayıs-17 Haziran 1926), 6Koçuşağı Ayaklanması (7 Ekim-30 Kasım 1926), 7Mutki Ayaklanması (26 Mayıs-25 Ağustos 1927), 8İkinci Ağrı Harekâtı (13-20 Eylül 1927), 9Bicar Tenkil Harekâtı (7 Ekim-17 Kasım 1927), 10Asi Resul Ayaklanması (22 Mayıs-3 Ağustos 1929), 11Tendürek Harekâtı (14-27 Eylül 1929), 12Savur Tenkil Harekâtı (26 Mayıs-9 Haziran 1930), 13Zeylan Ayaklanması (20 Haziran-Eylül başı 1930), 14Oramar Ayaklanması (16 Temmuz-10 Ekim 1930), 15Üçüncü Ağrı Harekâtı (7-14 Eylül 1930), 16Pülümür Harekâtı (8 Ekim-14 Kasım 1930), 17Birinci Tunceli (Dersim) Tedip 1937 Harekâtı (20 Mart-19 Ekim 1937), 18İkinci Tunceli (Dersim) Tedip 1938 Harekâtı (2 Ocak-16 Eylül 1938) (Reşat Hallı, Türkiye Cumhuriyetinde Ayaklanmalar, Genelkurmay Basımevi, Ankara-1972).

91           Kemal H. Karpat, age, s. 212-213; İstatistik Umum Müdürlüğü, Umumi Nüfus Tahriri, 28.10.1927, Fasikül: 2, Ankara-1929, s. 245.

92           BCA-F: 030.10/K: 70, D: 458, S: 10, s. 3-4.

93           Cemal Madanoğlu, Anılar (1911-1953), Evrim Yayınevi, İstanbul, s. 130, 148-150; Soner Yalçın-Gülden Aydın, Kürt Sürgünler, İKİBİN’E DOĞRU, 20 Mayıs 1990, sayı: 19.

94           6.10.1936 tarih ve 2/5402 sayılı kararname, BCAF: 030.18.1.2/K: 68, D: 79, S: 20.

95           2/3394 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 58, D: 80, S: 10; 2/4437 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 64, D: 32, S: 2; 2/7119 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 77, D: 66, S: 10; 2/7516 sayılı kararname, BCAF: 030.18.1.2/K: 79, D: 86, S: 5; 2/7517 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 79, D: 86, S: 6.

96           Cemal Madanoğlu, age, s. 130, 202.

97           Kemal H. Karpat, age, s. 212-213; Umumi Nüfus Tahriri-28.10.1927, Fasikül: 2, Ankara-1929, s. 245; Genel Nüfus Sayımı-20.10.1935, Muş Vilayeti, cilt: 44, Mehmet İhsan Basımevi, Ankara-1937, s. 17-18; Genel Nüfus Sayımı-20.10.1940, Vilayetler, Kazalar, Köyler, Ankara, s. 563-564; Genel Nüfus Sayımı-21.10.1945, Vilayetler, Kazalar, Köyler, Ankara, s. 536.

98           BCA-F: 030.10/K: 116, D: 805, S: 26; BCA-F: 030.18.1.2/K: 68, D: 80, S: 1; BCA-F: 030.18.1.2/K: 76, D: 60, S: 19.

99           Dersim ahalisinin Kürt veya Zaza olduğu tartışmasına girmemeyi ve Alevi-Kızılbaş’ı birlikte kullanmayı tercih ediyorum. N.O.

100         Nevzat Onaran, Devletin Dâhili Harbi, Kor Kitap, İstanbul-2021, s. 397-410.

101         25.12.1935 tarih ve 2884 sayılı Tunçeli Vilâyetinin İdaresi Hakkında Kanunu, Resmî Gazete, 2.1.1936, sayı: 3195, s. 5892-5893; DÜSTUR, 3. Tertip, cilt: 17, Ankara-1936, s. 165-170

102         14.6.1934 tarih ve 2510 sayılı İskân Kanunu, Resmî Gazete, sayı: 2733, s. 4003-4009; TBMM ZC, devre: IV, cilt: 23, s. 67-77 ve 140-166, zabtın sonundaki 189 no’lu rapor.

103         Cüneyt Arcayürek, Büyüklere Masallar, Küçüklere Gerçekler, s. 81, aktaran Yalçın Doğan, Savrulanlar, Dersim, 1937-1938 Hatta 1939, Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul-2012, s. 208-209.

104         İsmet Görgülü, age, s. 411; 2/3846 sayılı kararname, Resmî Gazete, 16.1.1936, sayı: 3207, s. 5942.

105         1.6.1938 tarih ve 1/2020 sayılı şifre, BCA-F: 030.10/K: 111, D: 746, S:8.

106         2/8973 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 13; 2/8974 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.1.2/K: 83, D: 51, S: 14.

107         6.8.1938 tarih ve 2/9409 sayılı kararname, BCA-F: 030.18.01.02/K: 84, D: 73, S: 8.

108         BCA-F: 030.10/K: 112, D: 755, S: 18, s. 3-5, 13-18.

109         Başbakan İsmet İnönü’nün açıklaması, TBMM ZC, devre: V, cilt: 19, s. 344.

110         Dahiliye Vekili Faik Öztrak’ın 2.11.1939 tarihli raporu, BCAF:030.10/K: 111, D: 751, S: 30.

111         Necmeddin Sahir Sılan, DP’ye sunduğu 30.8.1952 tarihli Tunçeli raporu, Tarih Vakfı-Necmeddin Sahir Sılan Arşivi-1, ‘Doğu Sorunu’ Necmeddin Sahir Sılan Raporları, (1939-1953), derleyenler: Tuğba Akekmekçi-Muazzez Pervan, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul-2010, s. 443; Hüseyin Aygün, Dersim 1938 ve Zorunlu İskân, 2. baskı, Dipnot Yayınları, Ankara-2009, s. 115-116, 126, 143-144.

112         Kemal H. Karpat, age, s. 208-227; Umumi Nüfus Tahriri (1927), fasikül: 1, Ankara-1929, s. xvıı, lx.

113         Gene Nüfus Sayımı 1955, Yayın No: 399, İstanbul-1961, s. 115.

114         Nevzat Onaran, Devletin Dâhili Harbi, Kor Kitap, İstanbul-2021, s. 15, 626.

115         Türk Nüfus Mühendisliği’nin üç maddesi: 1-Hıristiyan (ve Musevi) milletleri canıyla ve malıyla tasfiye etmek. 2-İslam milletler ile Alevi-Kızılbaşları imha ve asimilasyonla, Türkleştirmek ve Sünnileştirmek. 3-Tarihi ve coğrafi varlığı Türkleştirmek. (Nevzat Onaran, Türk Nüfus Mühendisliği, Kor Kitap, İstanbul-2017, s. 22, 685-693.)

116         Hamdi Ertuna, age, s. 289, 294; Pontus Meselesi, s. 349; TBMM GCZ, cilt: 3, s. 372-374.

117         Dahiliye Vekili Faik Öztrak’ın 2.11.1939 tarihli raporu, BCAF:030.10/K: 111, D: 751, S: 30.

118         Sabahattin Selek, Millî Mücadele, cilt: 2, Örgün Yayınları, 2. baskı, İstanbul-1982, Ek: 19.

119         TBMM GCZ, cilt: 3, s. 550-551.

120         TBMM GCZ, cilt: 3, s. 564; TBMM ZC, devre: I, cilt: 26, s. 506.

121         TBMM ZC, devre: I, cilt: 6, s. 156.

sosyalizm