AKP’nin Aile Çalıştayı Raporu ne anlama geliyor?

Dila Ak

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Eylül 2023’te resmi sitesinden, 81 ilde “Aile Çalıştayı” düzenleneceğine dair bir haber yayımladı. 22 Eylül 2023’e kadar devam edeceğini belirttiği bu çalıştay ile ailenin korunması, güçlendirilmesi ve sosyal refahın artması gibi hedeflerin olduğu belirtildi. Üniversiteler, akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, bilim insanları, sanatçılar, kamu kurum ve kuruluşları gibi çeşitli alanlardan katılımcıların olacağı duyuruldu.  

İstanbul Aile Vakfı sitesi üzerinden, 25 Kasım 2023’te İstanbul Medeniyet Üniversitesi’nde gerçekleştirilen Aile Çalıştayı Raporu yayımlandı. Ben de tüm zorluklarına rağmen, bu raporu inceledim, bu yazı da, bunca girişten sonra tahmin edersiniz ki, bu rapor üzerine olacak.  

Çalıştay 3 oturumdan oluşuyor: ilk oturum “Küresel Tehditler Karşısında Çocuklar ve Gençler”, ikinci oturum “Küresel Tehditler Karşısında Evlilik Müessesesi”, ve son oturum da “Küresel Tehditler Karşısında Toplumsal Yapı ve Demografi”.  

Her bir oturumu tek tek incelemeden önce altının çizilmesi gereken bir konu var. Çalıştay oluşturulurken çok çeşitli alanlardan kişiler, kurumlar ve kuruluşların katılımcı olacağının belirtildiğinden bahsetmiştim ilk paragrafta. Raporun belirli alanlarında “bilim odaklılık”tan bahsedildiğini görüyoruz. Ancak, yazının ilerleyen kısımlarında da görebileceğimiz üzere, eşcinsellikten neredeyse bir hastalık gibi bahsedilen çalıştayda, bilimin veya uluslararası örgütlerin açıklamalarına veya tanımlamalarına pek de riayet edilmediğini görüyoruz. Aile konusunda çalışan tüm sivil toplum kuruluşlarının veya ilgili kişilerin davet edileceği belirtilen çalıştaya, kendi politik görüşlerine yakın sivil toplum örgütleri çağırılmış. Bazı baroların kadın hakları merkezleri toplantıya ya davet edilmemiş (İstanbul, Ankara, Kastamonu, Diyarbakır, Zonguldak gibi) ya da son anda, çağırmayı unuttukları bahanesiyle, davet edilmiş.  

Raporun “bilimsel” başlıkları1

İlk oturumun ismi “Küresel Tehditler Karşısında Çocuklar ve Gençler”. Bu oturumun ilk alt başlığı ise “LGBT Propagandası Mecraları, Yöntemler, Etkileri”. Bu kısma dair yapılan durum tespitinde, aileye yönelik en büyük tehdidin cinsiyetsizlik ideolojisi olduğu belirtiliyor, LGBT dayatmasının başlıca mağdurlarının kültür-sanat camiası olduğu -LGBT’ye destek göstermedikleri takdirde camiadan dışlandıkları- söyleniyor, yapay aromalı bazı ürünlerin ya da bazı temizlik malzemelerinin insanın hormonal yapısında bozulmalara neden olduğu gibi oldukça bilimsel (!) bir şeyden bahsediliyor. Aile içerisinde baba ve annenin rollerinin silikleşip, belirsizleşmesi üzerine çocuklarda cinsiyet kavramının oturmadığı ve cinsel kimlik gelişimini tamamlayamadıkları öne sürülüyor.  

Çalıştayın pek çok kısmında LGBTİ+’lara yönelik fobik açıklamalar ve baskı veya yasaklama önerileri mevcut, kadınlar ise belirgin bir şekilde “anne” sıfatı altında var edilmeye çalışılıyor.  

Bu ilk durum tespitlerine dair önerilerde ise sosyal medya platformlarının devlet eliyle denetlenmesi, RTÜK’ün daha aktif ve LGBT propagandasına karşı daha etkin cezalar uygulaması, LGBT propagandasının yasaklanması, aile konusunda söz ve yetki sahiplerinin (?) net bir tavır sergilemesi, LGBT propagandası yürüten derneklerin incelenmesi ve yaptırımlar uygulanması, eğitim sisteminin bu propagandaya maruz kalmasının engellenmesi, psikoloji ve psikiyatri alanlarının LGBT dayatmasından ve cinsiyetsizlik ideolojisinden kurtarılması, LGBT ideolojisine ve eşcinsel yaşam tarzına yönlendiren bazı psikolojik danışmanlık merkezlerindeki sözde uzmanlara karşı dikkatli olunması, ahlaki değerlerin gençlere doğru öğretilmesi, annelerin tehditler konusunda bilgilendirilmesi gibi maddeler var.  

Birinci oturum altındaki “Aile, Kimlik ve Değerler” başlığının durum tespitinde ise kadınların toplumdaki rolü gereği aileleri ile birlikte zaman geçirebileceği şekilde çalışma sürelerinin ayarlanması önerilmiş, ailede rollerin birbirine karıştığından bahsedilmiş ve LGBT lobisinin sözde kurban psikolojisiyle hareket edip, toplumun haklı söylemlerini nefret söylemi kavramı ile değersizleştirdiği öne sürülmüş.  

Bu kısma dairse, LGBT propagandasının yasaklanması ve anayasaya madde eklenmesi, eğitim sisteminin bu propagandaya karşı önlem alması, İslam’ın tahkim edilmesi gibi önerilerde bulunulmuş.  

İkinci oturum olan “Küresel Tehditler Karşısında Evlilik Müessesesi”nde, ilk durum tespiti “Gençlerin Evliliğe Bakışı ve Karşılaşılan Sorunlar”a dair yapılmış. Burada, eğitim sisteminin gençlerin evlilikten geri durmasına sebep olduğu ve LGBT lobisinin bunu çok iyi değerlendirdiği öne sürülmüş, yasaların evlilikten soğuttuğu iddia edilmiş, medyada evlilik yerine partnerlik özendirilmesinin sonucu olarak da tam olarak şu cümle yazılmış: “Bunları gören bazı kişilerde de evliliğin zorluğuna katlanmak yerine partnerliği tercih etme duygusu öne çıkıyor”. 

Bu kısma dair ise, Osmanlı’daki gibi evlilik odaklı çalışan vakıfların sayısının arttırılması, aile olmanın kutsallığının öne çıkarılması, evliliğin yasal süreçlerinin kolaylaştırılması gibi öneriler var. 

Aynı oturum altında “Küresel Değişim Karşısında Ebeveyn Rolleri ve Yeni Aile Profili”ne ilişkin kuşak çatışmalarından, evliliğin değersizleşmiş olmasından ve bireyselliğin yaygınlaşmasından bahsedilirken, öneriler ise insanların ailesini ihmal etmeyeceği şekilde ve şartlarda çalışması, özellikle evli kadınların iş saatleri konusunda kolaylık sağlanması, kadının çalışma hayatına girmesinin hem sosyal roller hem de hane halkı sayısına etkisine yönelik bilimsel zeminde detaylı bir araştırma yapılması şeklinde olmuş. 

İkinci oturumun bir diğer konusu olan “Evlilik ve Boşanma Süreçleri”nde boşanma sonrası ömür boyu nafaka ödeyen erkeklerin ikinci kez evlenme durumlarının güçleşmesinden bahsedilmiş, Türk hukukunda haklı olduğu hâlde kişinin hukuk karşısında kanıtlarının geçersiz kaldığından bahsedilmiş. Buraya dair önerilerde ise nafaka sisteminin gözden geçirilmesi, cinsiyet rolleri konusunda eğitim verilmesi, arabuluculuk / aile danışmanlığı gibi hizmetlerin yaygınlaştırılması, ani kararla boşanmaya giden insanların sonradan pişman oldukları görüldüğü için boşanmalara bazı aşamaların getirilmesi gerektiği gibi maddeler var. Son yazdığım madde ile çelişkili olarak ise bir de evlilikte boşanma sürecinin kolaylaştırılması gerektiği de belirtilmiş.  

Üçüncü oturum olan “Küresel Tehditler Karşısında Toplumsal Yapı ve Demografi” kısmında, daha ziyade aile istatistikleri, şehirleşme ve aile, yaşlıların karşılaştığı sorunlar gibi şu an bu yazının konusuna pek girmeyen alanlara değinilmiş. Sadece bu alanda yer alan “Toplumsal Cinsiyet İdeolojisi” başlığına da biraz değinmek istiyorum. Burada “kadına yönelik şiddet algısının toplumda belirgin olsa da bu algı gerçeklikle örtüşmemektedir” ve “toplumsal cinsiyet kavramı, olumsuz çağrışımları ve LGBT lobilerinin propagandasına alet edilmesiyle toplum için problemli bir hâle gelmiştir” gibi belirtilen maddeler ile durum tespiti yapılmış. 

LGBTİ+’lara dönük topyekûn düşmanlık 

Raporun pek tabii ki kabul edemeyeceğim ve eleştiri oklarımın hedefi olacak alanlarına vurgu yaptım. Raporun içerisinde, bozuk saatin günde 2 kere doğruyu göstermesi gibi, karşı çıkmayacağımız bazı alanlar var elbette. Örneğin çocuk bakımı için ücretsiz kreşlerin çoğaltılması, mahalle temelli ücretsiz yaşlı bakım merkezleri ihtiyacı, daha fazla yeşil alan ihtiyacı gibi.  

Ancak, gel gelelim ki, rapor genel hatlarıyla büyük bir LGBTİ+ düşmanlığı yapıyor, bunu yaparken de sürekli diline doladığı bilim ve arkasına aldığı kurum, kuruluş ve kişiler ile yerini meşrulaştırmaya çalışıyor. Tüm bunları yaparken ise herhangi bir bilimsel kaynağa referansta bulunulmuyor.  

Raporun sözde kurban psikolojisiyle hareket ettiğini iddia ettiği lubunyalar her gün farklı bir saldırıya maruz kalıyorlar; sadece lubunya olmaları sebebiyle işlerinden oluyorlar, dolayısıyla beslenme ihtiyaçlarını gideremiyorlar, eğitim ve sağlık haklarına ulaşamıyorlar, barınma hakları ellerinden zorla alınıyor. Çok uzak bir zamanda değil, 29 Şubat’ta, Bayram Sokak’ta yaşayan trans kadınlar, evlerinin mühürlenmesi sebebiyle evlerinden oldular. Esat-Eryaman, Ülker Sokak, Avcılar Meis Sitesi ve İzmir Bornova Sokak bazı diğer transfobik saldırılar. Pek çok eşcinsel, trans, kuir, lubunya nefret cinayetlerine kurban gitmiş ve gidiyorken, bu çalıştay fırsat bulduğu her an LGBTİ+ fobi pompalamış, çareyi “LGBT propagandası yapan kurum ve kuruluşları” yasaklamakta, cezalandırmakta bulmuş. Tüm bu yasakların gündelik karşılığı ise LGBTİ+’ların yaşam haklarına, özgürce var olabilme haklarına, şiddetsiz bir hayat isteme haklarına, görünür olma ve örgütlenme haklarına bir saldırı.  

Raporda “eşcinsel çekimden kendi isteğiyle uzaklaşmak isteyen insanlara alanında uzman isimlerin profesyonel danışmanlık yapmasını sağlayacak güvenilir ve bilim odaklı merkezler” kurulmasını önererek eşcinselliği tedavi edilebilir bir “tercih” olarak ele aldıklarını göstermişler. “Bilim odaklı merkezler” ifadesiyle ise yine güven toplanmaya çalışılmış ancak ifade edilmeye çalışılan şey açıkça eşcinsel düşmanlığı ve heteronormativite. “Cinsiyet değiştirme sürecinde aileler ve insanlar, bu ameliyatlara mecbur bırakılıyor” denilerek hâlihazırda cinsiyet uyum sürecinde olan ve zaten içerisine doğduğu bedene kendisini ait hissetmeyen translara ameliyat zorla dayatılıyormuş algısı yaratılıyor. Halbuki gerçeklik, cinsiyet uyum sürecini, öznesi olan transların kendilerinin talep etmesi, ailesinden destek görememesi, cinsiyet uyum sürecindeki hormon ilaçlarına erişmekte ve ameliyat masraflarını karşılamada zorlanması şeklinde.  

Rapor “-Eşcinseller- ile -eşcinsellik aktivistleri- birbirinden ayırılmalıdır. Aksi taktirde mağduriyetlerin olması kaçınılmazdır. Nitekim bir kavram yardımcı olunması gereken kişileri ifade ederken diğeri mücadele edilmesi gerekenleri belirtmektedir” derken de tam olarak yasakçı zihniyetleri karşısında sessiz kalmayıp, var oluş haklarını savunacak insanlar hedef gösterilerek, “mücadele edilmesi gerekenler” olarak sınıflandırılıyor.  

Raporda “ – Toplumsal cinsiyet eşitliği – adı altında okullarda öğrencilere LGBT güzellemesi yapılıyor, bu nedenle aileler çocuklarını okula göndermek istemiyorlar” deniliyor. Lubunyaların gerçekliği, okullarda şiddete, baskıya, akran zorbalığına ve ayrımcılığa maruz kalmak, bu sebeple okul değiştirmek veya eğitim hayatına son vermekken, ailelerin çocuklarını yollamak istemedikleri o “LGBT güzellemesi” yapılan okullar hangi okullar ben gerçekten öğrenmek isterim, lütfen gösterin! 

Raporda utanmadan “LGBT lobisi, uyguladığı propagandalara ve dayatmalara rağmen sözde kurban psikolojisinde hareket ediyor ve toplumun haklı söylemlerini “nefret söylemi” vb. kavramlarla değersizleştirmeye çalışıyor” denmişti hatırlarsınız, yukarıda bahsetmiştim. “Haklı” olarak görülen nefret söylemlerini ve nefret saldırılarını iyice pekiştirecek olan bu dil, lubunyaların kendileri için belirledikleri güvenli mekanlara daha da sıkışmalarına, daha da dışlanmalarına, evlerinden/işlerinden edilmelerine devam edilmesine, temel haklarından daha da mahrum kalmalarına sebep olacak.  

Aile dışında kadının adı yok! 

Raporda hedef tahtasına oturtulanlar sadece LGBTİ+’lar değil. Kadınlar da aynı zamanda, paylarına düşeni alıyorlar.  

Raporda aile kavramı daha ziyade kadın üzerinden ele alınmış. Örneğin; “kadınların toplumdaki rolü gereği aileleri ile birlikte zaman geçirebileceği şekilde çalışma sürelerinin ayarlanması” önerisinde bulunulduğunu hatırlayalım. “Kadının toplumdaki rolü” ifadesi ile anlatılmak istenen ev işleri ve varsa çocuk/yaşlı bakımı gibi işler. Maksat çocukların ebeveynleri ile daha fazla vakit geçirebilmesine işaret etmek olsaydı, burada babadan da bahsedilmesi gerekirdi. Sadece kadının çalışma saatlerinin ayarlanmasından bahsediliyor oluşu, ailenin bir araya gelerek vakit geçirmesine değil, evdeki işlerin aksamamasına yapılan bir vurgudan ibaret. Zira çocuklar pek tabii babalarıyla da vakit geçirmek isterler.  

Evliliğin zorluğunu bizzat kendileri kabul ederken, buna rağmen evlilik süreçlerin kolaylaştırılması, boşanmada ise arabulucuya gidilmesi ve boşanmalara bazı aşamaların getirilmesi gerektiği dile getiriyorlar. Bu kısım için aslında bir şey yazmaya gerek yok, cümle başından sonuna, içerisindeki çelişkilerle, ne demek istediği konusunda raportörler tarafından istemeden de olsa çok net yazılmış. Ama ben yine de bir iki şey yazayım. Rapor başından sonuna evlilik vurgusu yapıyor, kadını evlilik içine sıkıştırmak istiyor. Üstü kapalı olarak “kadının beyanı esastır” ilkesini manipüle ederek “kadın ne derse doğrudur” denmeye çalışılıyormuş gibi bir algı yaratılıyor, nafaka hakkına göz dikiyor. Söylemekten dilimizde tüy bitti ama yeri gelmişken tekrar söyleyeyim, “kadının beyanı esastır” demek, kısaca cinsel suç ve taciz vakalarında kadın ve çocuğun beyanı esas alınarak kovuşturma başlatılsın, demektir. 

Nafaka konusunda da söylenecek çok şey var. Öncelikle şunu belirtmek isterim, kadınlar olarak nafakaya muhtaç bırakılmak istemiyoruz. Boşandıktan sonra yoksul kalmak kadınların tercihi değil, eşitsizliğin bir sonucu. İstediğimiz eğitimi görebilmek, aynı işi yaptığımız erkeklerle aynı maaşları alabilmek istiyoruz. Eğitim hakkı elimizden alınsın istemiyoruz. Önce babasının, sonra da kocasının parasına muhtaç bırakılmak istemiyoruz. Kendi bedenimiz üzerinde sadece bizim söz hakkımız olsun istiyoruz. Mutsuz evliliklerimizi devam ettirmek istemiyoruz. Ev içine sıkışmak, ev işleri ve çocuk bakımında tek sorumlu olmak istemiyoruz. Kutsal aile de yoktur, kutsal annelik de. Evlenmek ne kadar kolaysa, boşanmak da o kadar kolay olmalı. Kadının önüne engeller konulacağına, erkeklerle eşit ve adil bir ortam için mücadele edilmeli. Şartlar eşitlenene kadar, devlet nafakasını ödemekte zorlanan erkeğe destek olabilir. Kaldı ki nafaka yasalarda “erkeğin kadına verdiği para” olarak tanımlanmamıştır, “maddi olarak zorluğa düşecek olan kişi” ve “taraflar” olarak tanımlamalar vardır. Kadının da erkeğe nafaka ödemesi mümkündür. Kadının nafaka ödediği örneklerin neden az olduğu sorusunun cevabını ise, az evvel kadının içerisine itildiği eşitsiz ortamı tasvir ederek yukarıda belirttiğimi düşünüyorum.  

Anayasanın hedefi ortada! 

Kadınları ve LGBTİ+’ları baskılayarak değiştirilmek istenen anayasadaki maddelerin de zemini hazırlamış oluyorlar. Evlilik gözlerinde bu kadar önemli bir şeyse, sadece kadın ve erkeğin kurduğu bir birliktelikten çıkarıp, tüm cinslerin önündeki evlenme yasağını kaldırarak işe başlayabilirler. 

 

Dipnot:

  1. Bu kısımda kullanılan “LGBT progpangandası”, “cinsiyetsizleştirme ideolojisi” gibi kavramlar raporun düşünsel dünyasını yansıttığı için olduğu gibi bırakılmıştır.

sosyalizm